Genellikle hastalıkların “modern çağ sıkıntıları” olduğunu sanarız. Hatta öyle ki, bunu bir adım öteye götürerek “modern teknolojilerin bu hastalıklara neden olduğunu” iddia edenler vardır. Evet, modern çağda çok daha sabit yaşantılar sürdürmemizin, aktif yaşamdan uzaklaşmış olmamızın ve belki beslenme şeklimizin bir miktar değişmesinin (işlenmiş etlerin ve hormonlu bitkilerin yaşantımıza girmesinin) hastalıkların görülme sıklığında bazı etkileri olabilir. Bu konu bilimsel olarak incelenir ve belli sonuçlara ulaşılabilir.
Fakat bu bir iddiadır, “modern yaşamın yeni hastalıklar yarattığı” bambaşka bir iddiadır. Bu sonuncusu, neredeyse her zaman hatalı bir düşünce şeklidir. Hastalıkların büyük bir kısmının yüz binlerce yıldır var olduğu düşünülmektedir. Üstelik insanlarda gördüğümüz hastalıkların ezici bir çoğunluğu ya birebir aynı ya da benzer olacak şekilde diğer hayvan türlerinde de bulunmaktadır. Hatta modern bilim ve evrimsel biyoloji sayesinde bazı hastalıkların ve hastalık yapıcı unsurların çok uzun zaman dilimlerine yayılmış evrimlerini analiz edip, bunlar sayesinde savunma stratejileri geliştirmemiz mümkün olabilmektedir.
Ne yazık ki bu konudaki bir sorun, hastalıkların geçmişlerini görme imkanımızın pek olmamasıdır. Geçmişe gitmemizin şu anda herhangi bir yolu yoktur. Dolayısıyla kanserli bir T. rex‘i bizzat inceleme şansımız bulunmamaktadır. Geçmişten bugüne kalan çok güçlü iki imza vardır: fosiller ve genler. Fosiller hastalıklar konusunda sıkıntılıdır, çünkü genellikle geçmiş canlılarla ilgili çok az sayıda fosil bulabilmekteyiz. Toplamda sahip olduğumuz fosil sayısı 300.000-500.000 arası olsa da, yaşamış tüm türlerin sayısının yüz milyarlarla ifade edildiğini düşünürseniz ve bunların her birinde ortalamada milyonlarca birey olabileceğini hesaba katarsanız, eldeki fosillerin neredeyse bir “hiç” olduğunu anlayabilirsiniz.
Bulduğumuz az sayıda fosilin “hastalıklı” bireylere denk gelmesi, hem de o hastalıkların fosilleşen sert dokuda iz bırakacak hastalıklar olması çok düşük bir ihtimaldir. Buna rağmen, “adli paleoantropoloji” isimli bir bilim dalı bulunmaktadır ve en azından yakın tarihten çıkarılan kemiklerden bazı hastalıkların izlerine ulaşmayı hedeflemektedir.
Siberya’dan çıkarılan 4500 yıllık kemikler de, muhteşem bir gerçeği göstermiştir: kemiklerde, kanser nedeniyle oluştuğu tespit edilen delikler bulunmuştur! Hatta uzmanlar, kanserin türünün akciğer ya da prostat kanseri olabileceğini düşünmektedirler. Yapılan incelemeler, kanserin kalça kemiklerinden kafatası kemiklerine doğru yayıldığını göstermektedir. Sesketchewan Üniversitesi’nden biyoarkeolog Angela Lieverse, CBS News sitesine şöyle diyor:
Bu kemikler, bugüne kadar kendimizden emin bir şekilde kanserli olduklarını rahatlıkla söyleyebileceğimiz en eski kemikler değilse de, en eskilerden birisidir. Bu kemiklerin sahibi, net bir şekilde kanser hastasıydı.
Nedenini tam olarak bilmek imkansız olsa da, kemikler üzerinde yapılan diğer analizler, avcı-toplayıcı yaşam süren bu bireyin civardaki yangınlardan soluduğu gazlar nedeniyle akciğer kanseri olmuş olabileceğini düşündürüyor. Aynı kabileden diğer tüm erkeklerin gömülme biçiminin aksine, bu birey dairesel bir çukur içerisine, dizleri karnına çekik bir şekilde gömülmüş. Dr. Lieverse sözlerini şöyle bitiriyor:
Gerçekten trajik bir hikaye… Başına neler gelmiş olabileceğini düşünmek üzülmenize neden olacaktır.
- Archaeology. Cancer Identified In 4,500-Year-Old Skeleton. (4 Aralık 2014). Alındığı Tarih: 28 Şubat 2020. Alındığı Yer: Archaeology | Arşiv Bağlantısı
Tüm Reklamları Kapat