İktidar partisi cenahında akıl almaz bir dağınıklık yaşanıyor.
Ne yaptıkları, ülkeye tam olarak ne söyledikleri, nasıl bir seçim kampanyası sürdürdükleri belli değil.
Her kafadan ayrı ses çıkıyor.
Bir taraftan beka endişesi temelli kampanya yapmaktan vazgeçmek isteyip diğer taraftan Pontusçuluk gibi akla hayale sığmayacak tartışmalarla beka endişesi varmış gibi göstermeye çalışıyorlar.
Bir taraftan HDP seçmeninin Ekrem İmamoğlu’na destek vermesinin altında bir bit yeniği arayıp – “İmamoğlu İSPARK’ı HDP’ye verecek” gibi – diğer taraftan Kürt seçmeni ayartmak için kırk takla atıyorlar.
Belirgin hedef yok, bütünlük yok, ilke yok, değer yok, sağlıklı söylem de yok.
Topluma söyleyecekleri yeni sözleri olmadığı gibi ülkede birçok alanda yaşanan tıkanıklığı aşacak sağlam politikaları da yok.
Ellerindeki devlet imkanları ve medya gücü ile pozisyonlarını koruyacaklarını düşünüyorlar.
Dağıldılar çünkü partide ortak akıl diye bir şey kalmadı.
Gidişatın vahametini fark eden aklı selim herkes partiden uzaklaştı.
Mesele sadece uzaklaşma meselesi de değil.
Kimsenin görüşüne, yaklaşımına, önerisine itibar etmeyen, kıymet vermeyen bir anlayış hakim oldu partide.
Yani ‘tek adam’ rejiminin ülkede yarattığı tıkanıklığın benzeri AK Parti’de de yaşanıyor.
‘Tek adam partileri’ ortak aklı devre dışı bıraktığı için sağlıklı fikir, yaklaşım, politika oluşturulamıyor.
Tek sorun partinin ‘tek adam’ partisi olma meselesi de değil.
AK Parti’nin benimsediği siyaset anlayışı da iflas etti.
Yaklaşım, politika, anlayış, söylem olarak eskidi.
Dünyanın gerçeklerini, toplumdaki değişimi hesaba katarak yeni politika geliştiremiyorlar.
Toplumu heyecanlandıracak, gelecek hayali yaratacak politika geliştiremedikleri gibi bir cümle dahi kuramıyorlar.
Yetmişli yılların ortaokul düzeyi İslamcılık anlayışına saplanıp kaldılar.
Bu nedenle mevcut devasa sorunların çözümüne kafa yormadıkları gibi bu sorunları çözecek vizyonu da anlayışı da geliştiremiyorlar.
Böyle bir halde 23 Haziran seçimlerine gidiyoruz.
Bu dağınıklık, kafa karışıklığı, ilkesizlik ve partide yaşanan tıkanıklıkla AK Parti’ye oy veren mevcudun üzerine yeni seçmenler katamayacaklarının sanırım onlar da farkında.
Bütün çabaları çeşitli nedenlerle AK Parti ile arasına mesafe koymuş seçmeni geri döndürmeye dönük.
Bir anlamda toplumun akılla değil psikolojiyle hareket etmesini, bütünü yani iktidarı kaybetme endişesinin devreye girmesini neticesinde de küsen, kopan, ayrılan AK Parti seçmeninin yeniden AK Parti’ye dönmesini amaçlıyorlar.
Bunu sağlamak için kendilerince birçok şey yapıyorlar.
Fakat yaşadıkları dağınıklık nedeniyle bu konuda umdukları mesafeyi kat edemiyorlar.
Görünen o ki bu amaca dönük bütün umutlarını Ekrem İmamoğlu’nun yapacağı hatalara bağlamışlar.
Rakip hata yaparsa muhalif kesimde oluşan bu birliktelik havasının dağılacağını, İmamoğlu’na dönük ilginin azalacağını, oy verme motivasyonunun kırılacağını, farklı nedenlerle uzaklaşan AK Parti seçmeninin geriye döneceğini umut ediyorlar.
Bir anlamda kazanımlarını rakibinin zafiyetine bağlamışlar.
Peki Ekrem İmamoğlu hata yapar mı veyahut yapıyor mu?
Elbette yapabilir.
Hepimiz insanız, hepimiz hata yaparız.
Hele iktidarın bütün medyasıyla, devlet olanaklarıyla yüklendiği bir insanın hata yapmaması zaten düşünülemez.
Burada asıl mesele İmamoğlu’nun bu hataları asgariye indirecek tedbirleri alıp almaması…
Yukarıda da dediğim gibi psikolojik harbin yoğun olduğu, medya gücüyle iftira, çarpıtma kampanyalarının pervasızca yapıldığı, her sözden, her davranıştan farklı anlam çıkarılıp devasa hale getirildikten sonra topluma servis edildiği bir ortamda hata yapmamak pek olası değil.
Ama hataları asgari düzeye indirecek bir yaklaşım geliştirmek mümkün.
Bunun yolu da ortak aklın oluşumunu sağlayacak bir kadroyla çalışmak.
Yani çalışma ekibini farklı bakış açısına sahip, cesaretle eleştirebilecek, uyaracak, yeri geldiğinde kolunu tutup “Hayır şu nedenle bu adımı atamazsın, atmamalısın” ya da “Bu cümleyi kuramazsın, kurmamalısın” diyebilecek insanlarla oluşturmaktan geçiyor.
Tekrar edeyim hepimiz hata yaparız.
Bazen yaptığımız şeyin veyahut ettiğimiz sözün doğru olduğuna inanarak bazı adımlar atar bazı sözler sarf ederiz.
Fakat başkasının farklı yaklaşımı ve uyarısı ile meselenin hiç de bizim düşündüğümüz gibi olmadığını veyahut bizim dikkat etmediğimiz başka boyutunun da olduğunu görürüz.
Bu nedenle etrafımızda bizi uyaracak, eleştirecek, yeri geldiğinde ağırlığını koyup atacağımız adımlardan bizi vazgeçirecek cesarette insanlar olmazsa hatalarımız her geçen gün daha da büyür ve bir anlamda kendi aklımızın, yaklaşımımızın hayranı haline geliriz.
Ekrem İmamoğlu şahsında İstanbul seçimleri için en büyük tehlikenin bu olduğunu düşünüyorum.
Mesela bayram nedeniyle gittiği Karadeniz gezisinde yaşanan özel uçak tartışmasının ve çıkarılan VİP gerginliğinin anlamsız ve gereksiz bir ‘hata’ olduğu kanaatindeyim.
Dahası o şehirlerde miting yapmanın da İstanbul seçimlerini farklı zemine taşıyacağından, bunun da İstanbul’da kopan AK Parti seçmenini olumsuz etkileyeceğinden gereksiz ve yararsız olduğunu düşünüyorum.
Kaldı ki toplumdan gördüğü ilgiyi daha çok içtenliğine, sıcaklığına ve iktidarın lüks, şatafat ve devlet imkanlarını hovardaca kullanma düşkünlüğüne karşı oluşan tepkiye borçlu olan birinin VİP’e tenezzül etmesi oluşan ilgiyi zedeleyecek türden bir davranış.
Muhtemelen havaalanında gereksiz yoğunluk oluşturmamak veyahut zaman tasarrufu yapmak gibi bir niyetle VİP kullanmanın doğru olduğu düşünülmüş olabilir.
Eğer etrafındakilerden biri özel uçak ve VİP tercihinin sağlayacağı yarardan çok zara getireceği kısmını anlatmış ve yapmaması konusunda uyarmış olsaydı muhtemelen İmamoğlu da böyle bir şeye tevessül etmemiş olacaktı.
Buna benzer küçük başka hatalar da var.
Amacım İmamoğlu’nun yaptığı böyle basit hataları sıralamak değil, bu küçük hataların iktidarın medya gücüyle nasıl devasa hale getirilip topluma servis edildiğine ve bunun doğuracağı sonuçlara dikkat çekmek.
Tekrar edeyim: İktidarın bu hukuksuz seçimi normal yollardan kazanması için elindeki tek sermayesi İmamoğlu’nun yapacağı hatalar.
Diğer sorun İmamoğlu’na yöneltilen en küçük uyarıya bile tahammül edemeyen fanatik hayran kitlesinin varlığı.
Abartılı hayranlık hem kişinin daha çok hata yapmasını sağlar hem de mesafeli kimselerin o kişiden tepki olarak daha da uzaklaşmasına neden olur.
Kanaatim odur ki seçim daha az hata yapanın kazanacağı bir seyir izliyor.