İhsan Çaralan
Son yıllarda takvimlerde yazılı rutin günleri kutlamak daha da zorlaşıyor.
Çünkü gerek dünyada gerekse birer birer ülkelerde egemen sınıflar, düzenlerini ayakta tutmak için işçi sınıfı ve halkların hayatlarını daha da kötüleştirmekten başka bir yol bulabilmiş değil!
Emperyalist dünya sisteminin baş patronu ABD’de; Trump’ın, Biden’ın dört yıllık yönetiminden sonra yeniden seçimi kazanarak ABD’nin ve elbette Batı emperyalizmin başına geçecek olması dünyanın düne göre bile daha güvensiz bir gezegen hale geldiğini söylemek için yeter!
Trump hiç sakınmadan, daha koltuğuna oturmadan Kanada’yı ABD’nin 51’inci eyaleti yapmak, Panama Kanalı’nı ABD’nin “nüfuzuna” geçirmek ve Grönland’ı da Danimarka’dan satın almak istediğini ilan etti. Çünkü bunlar ABD ve Batı emperyalizmi için ‘milli güvenlik sorunu’ imiş!
Normal koşullarda bunlar, “çılgın” bir başkanın fantezisi olarak görülebilir; ama Trump’ın ABD’nin başında olduğu bir dünyada ABD’nin daha büyük bir emperyalist güç olarak dünyaya hükmetmesinin normali!
Nitekim Ukrayna-Rusya arasındaki savaşın üçüncü yılını, İsrail’in Filistinlilere yönelik başlattığı soykırım savaşının 16 ayını geride bıraktığı koşullara şimdi de yarın ne olacağını belirsizliklerin belirleyeceği, büyük çatışmalara gebe Suriye eklenmiştir. Ki bugün Suriye, geçen yıllara göre bile çok daha büyük bir uluslararası sorundur. Ve bu büyük belirsizlikler yumağı içerisinde belli olan; bir tarafta ABD, İngiltere’nin başını çektiği Batılı emperyalistler ile İsrail ve Türkiye’nin; yanı sıra Katar, Mısır, BAE, Suudi Arabistan… bölgedeki gericiliklerinin; öte yanda ise İran ve Rusya’nın olduğu bir kurtlar sofrasının kurulmuş olmasıdır! Uzak olmayan bir zamanda Çin’in de bu sofrada Rusya ve İran’ın yanında kendisine yer bulması sürpriz olmayacaktır.
GELECEĞİ BELİRLEYECEK OLAN İŞÇİ SINIFI VE HALKLARIN MÜCADELESİDİR!
Ama Çin ve Rusya’yı asıl düşman olarak hedefe koyan ABD’nin Ortadoğu ve Ukrayna’daki savaş ve kaosa yönelik dikkatini dağıtmadan, Güneydoğu Asya’da Çin’i yakından kuşatmak için atacağı adımları sürdüreceğini de söylemek gerekir. Tabii; işçi sınıfı ve halkların emperyalizme kaşı mücadelesi onların bu girişimlerini püskürtecek bir mücadele hattında giremezse!
Ukrayna’da Batılı emperyalistlerle Rusya arasında süren savaşın faturası sadece Rusya değil Batılı emperyalistler için de artık taşınamayacak biçimde ağırlaşmıştır. Trump’ın savaşın bundan sonra sürdürülmesinin faturasını Avrupa’ya yıkmaya hazırlanması Fransa ve Almanya başta olmak üzere, AB ülkelerinin siyasal bakımdan da istikrarsızlığa sürüklenmiş olmaları, Neonazi ve neofaşist odakların Almanya, Fransa, İtalya, İspanya, Hollanda, Avusturya, İsveç gibi ülkelerde ciddi bir güce ulaşmaları, Avrupa’nın parlamenter düzenlerini ciddi biçimde zorlayan bir düzeye doğru ilerlemektedir.
Öte yandan işçi sınıfının mücadelesinin yükselme işaretlerinin çoğalması; İsrail’in bölgede giriştiği savaşa karşı hükümetlerin İsrail’e koşulsuz desteğine karşın, halkların ABD ve Almanya, Fransa, İsrail başta olmak üzere hükümetlerin politikalarına karşı istikrarlı bir biçimde büyük kentlerin meydanlarını doldurması dünyada barış mücadelesi için önemli bir dayanak oluşturmuştur.
Dahası meydanları dolduran barış güçlerine ABD’den İngiltere’ye, İtalya’dan İspanya’ya, Yunanistan’a işçilerin İsrail’e yük taşıyan gemilere hizmet vermeme tutumlarıyla katılmaları, işçi sınıfı ve halkların emperyalist-siyonist güç odaklarının politikalarına “savaşa hayır”, “özgür Filistin” şiarları etrafında yükselen mücadelenin hükümetlere geri adım attıracak bir düzeye gelmiş olması emperyalist sistemin meşruiyet sağlayan dayanaklarını zorlamaktadır.
Kuşkusuz işçi sınıfı ve halkların mücadelesi bugün hâlâ nispeten küçük görünse de küçümsenmemesi gereken bir gelişmedir. İnsanlığın nasıl bir dünyada yaşayacağını belirleyecek olan da bu mücadeledir!
TEK ADAM YÖNETİMİ HALKIN BOĞAZINI SIKMAYA DEVAM EDİYOR
Tek adam yönetimi, 14-28 Mayıs seçiminden beri, “Faizler sebep enflasyon neticedir” sloganıyla belirlenen Erdoğan’ın enflasyona karışı mücadele programının yerine, “Ücret ve maaşların yüksekliği sebep enflasyon neticedir” formülü ile ifade edilen Erdoğan-Şimşek programı konuldu.
Ama bu iki program arasında halklar ve işçi sınıfı bakımından bir fark yok. Çünkü her iki program da sistemin bütün yükünü işçi sınıfı ve tüm emeği ile geçinen emekçilere yüklemeyi, dolayısıyla işçi ve emekçilerden alıp en yüksek gelirli kesimlere, sermayeye servet aktarımı yapmayı amaçlıyor.
Yıl sonu enflasyonunu TÜİK 46-47’lerde hesaplarken (Gerçekte yüzde 85 düzeyinde olduğunu herkes biliyor) asgari ücrete yüzde 30 zam yapılmasının nedeni buydu. Aynı ölçüt emekli maşları için de uygulanacak. Dahası 2025’teki grup TİS’lerinde, birer birer işletmelerde yapılacak TİS’lerde, kamu emekçilerinin toplu görüşmelerinde, eylülde başlayacak olan metal iş kolu TİS’inde, sendikasız iş yerlerinde yapılacak ücret ve maaş zamlarında, üreticilerin ürettikleri malların taban fiyatlarında aynı ölçüt kullanılacak!
Çünkü Erdoğan-Şimşek programının enflasyona karşı mücadele programının esası bu! Bunu bozacak ve işçilerin emekçilerin insanca yaşayıp çalışacağı koşullara az çok yaklaşan bir ücret ve çalışma koşullarını kazanmanın tek yolu işçi ve emekçi yığınların talepleri etrafında birleşerek emekçilerin haklarına karşı saldırıya dönüşmüş olan Erdoğan-Şimşek programına karşı ortak bir mücadele hattına girmeleridir.
Nitekim bu günlerde bile iktidarın ve arkasındaki sermayenin programını aşan sözleşmeler ancak işçilerin talepleri etrafında birleştiği yasaklanmasına karşın grevlerini sürdürme cesareti gösteren iş yerlerinde mümkün olabilmektedir. Birleşik Metal-İş’in yasaklanan grevi sürdürdüğü Hitachi’de olduğu gibi!
İKTİDAR HALKI ‘SURİYE PROJESİ’YLE UYUTMAK İSTİYOR AMA…
İktidarın kurduğu terazinin bir kefesinde enflasyonu düşüreceği iddiasıyla koyduğu Erdoğan-Şimşek programı var. Öteki kefesinde halkın geçinme ve yaşama koşullarını iyileştirecek, hiçbir şey yok!
Halkın hiçbir gerçek talebini karşılayacak vaadi olmayan iktidar o kefeye Suriye’de Esad rejiminin yıkılmasını koyuyor. Esad rejiminin yıkılmasını ABD, İngiltere ve İsrail’in değil “kendi projesi”ymiş gibi sunan iktidar propagandası, Suriye’nin inşası ve göçmen sorunu, hatta yok dedikleri Kürt sorununun çözümünü de paketin içine eklemektedir. Böylece iktidar yeni Osmanlıcı hayalleri yeniden canlandırarak fetihçiliğe alan açarak hem cihatçılığı, hem ırkçı milliyetçiliği, militarizmi, savaş seviciliği, kışkırtan bir kara propagandayla Türkiye halklarının kafasını karıştırmayı amaçlamaktadır.
Ve tabii Suriye eksenli olarak Kürt sorunu gerek gündeme getiriliş biçimiyle gerekse açıkça “terörle mücadele sorunu”na indirgenerek; Kürt siyaseti ve CHP’nin itibarsızlaştırılıp bölünerek etkisizleştirilmesi, tek adam rejiminin halk indinde muhalefeti iktidar alternatifi olmaktan çıkarılması olan “kadim amacı”nı da yeni “Suriye projesi”nin içine monte etmektedir.
Böylece eğitimden sağlığa, sosyal güvenliğe hayatın bütün alanlarında politikaları çöken tek adam yönetimini ebedileştiren bir siyasi düzeni oluşturma amacını da “Suriye projesi”ne monte etmiş bulunmaktadır.
Tek adam rejiminin politika oluşturucuları, dünyanın kendi etraflarında döndüğünü varsaydıkları bir “proje” hazırlamışlar ama gerek dünyanın gerekse ülkemizin gerçekleri bu projenin hayata geçirilmesinin mümkün olmadığını göstermektedir. Çünkü işçi sınıfımız ve halklarımız iktidarın bu hayallerini boşa çıkaracak güce ve deneyime sahiptirler. Ülkemizin emek ve demokrasi güçleri, üstlerine düşeni yaparsa yeni yılı emek barış ve özgürlük yılı yapabilirler.
2025’in gelişini; emek, barış ve özgürlük yılı olması dileği ile kutlayacağız. Yeni yılı daha iyi bir dünya dileği ile kutlamak isteyecek herkesin yeni yılını kutluyoruz.