Yarın 10 Ekim (2015) Ankara Gar Katliamı’nın 9. yıl dönümü. Yakın tarihin en organize ve en büyük kitle katliamı! Çünkü 10 Ekim Katliamı;
- 2015 seçiminin öncesinde HDP’nin Adana ve Mersin il örgütlerine yapılan bombalı saldırıların önemsenmediği,
- Seçimden 1 gün önce HDP’nin Diyarbakır mitingine yapılan bombalı saldırının önemsiz görülerek geçiştirildiği,
- 7 Haziran 2015 seçiminde ilk kez Meclis çoğunluğunu kaybedip hükümet kuramaz hale düşen AKP’nin bu ilk seçim yenilgisinden “Barışçı ortam bize yaramıyor” sonucunu çıkardığı ve 7 Haziran seçiminin sonuçlarını tanımayarak ülkeyi “tekrar seçime” zorladığı,
- 20 Temmuz’da 35 kişini öldürüldüğü “Suruç Katliamı”nın gerçekleştirildiği,
- İstihbaratın canlı bombaları adım adım izlendiği halde, dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun “Henüz bir suç işlemedikleri için yapılacak bir şey yoktu” diye gerekli önlemlerin alınmadığını itiraf ettiği; sadece “geliyorum” diyen değil “yol verilen” de bir katliamdı!
1 Kasım 2015’te yapılan “tekrar seçimi” yüzde 49.5 oyla kazanan AKP, hiçbir zaman IŞİD ve İslamcı terörist örgütlere karşı bir mücadele içinde olmadı. Tersine onları Suriye’de Esad rejimini yıkma ve İslam dünyasında Erdoğan’ın kurtarıcı bir lider ve onun başında olduğu Türkiye’yi “İslam’ın Ensar’ı” olarak gösteren yeni Osmanlıcı dış politika bu örgütleri bu amaçları doğrultusunda kullanmayı tercih etti. Fiiliyatta onlarla ittifak yaptı!
MAHKEME BİTSE DE MÜCADELE SÜRECEK!
9 yıldan beri 10 Ekim Katliamı’nın yakınları ile mücadele yoldaşı olan barış ve demokrasi mücadelecileri, bir yandan mahkeme sürecindeki gelişmeleri yakından izlerken öte yandan da kamuoyunu uyanık tutmak için mücadele etti. Özellikle de davanın avukatları, özverili ve son derece gayretli bir çalışma ile yargılanan sanıklar için somut kanıtlar ortaya koyarken öte yandan da firarda olan 18 IŞİD’li için yeni bir davanın açılması için kanıtlar topladı. Böylece mevcut davadan ciddi cezalar çıkmasının yanında yeni bir dosyanın hazırlanmasını sağlayarak davanın kapatılmasını önlediler.
Ama bu dava sırasında mahkeme heyeti, Erman Ekici hakkında “İnsanlığa karşı suçtan beraat verilmesi”ne, dosyanın firari sanıklar yönünden ayrılmasına karar verdi. Davanın avukatları mahkemenin bu kararını “Mahkeme heyeti IŞİD’i akladı” diyerek değerlendirdi.
Tabii dava sürecinde başarılamayan şeylerden birisi de kamu görevlilerinden bir kişinin bile mahkeme önüne çıkarılmamış olmasıdır. Nitekim bu konuda gerek avukatlar gerekse barış mücadelesi yanlıları son karardan sonra yaptıkları basın açıklamasında “Kamu görevlileri yargılanmadıkça gerçek adalet de gelmeyecek”, “Karar barışa, demokrasiye, adalete giden yolu açmaktan uzaktır” değerlendirmesini yaptı.
6 Ekim günü 10 Ekim Katliamı’nda hayatını kaybedenlerin mezarı başında yapılan anmada barış mücadelecileri “10 Ekim sorumlularıyla mücadele günü olacak” diyerek mahkemenin bitmesinin “mücadelenin bittiği anlamına gelmediğini” yineledi.
10 EKİM KATLİAMI DAVASI BARIŞ GÜÇLERİ KAZANANA KADAR SÜRECEK BİR DAVADIR
“Mücadelenin bitmediği” ifadesi elbette ki özgürlük, demokrasi ve barış mücadelesi içinde sıkça söylenen bir ifadedir. Ama 10 Ekim Katliamı ve onunu failleri, faillerin arkasındaki devlet ve siyaset içindeki güçler bölgedeki son gelişmelerle bağlantılı ele alındığında; bugün İsrail eliyle sürdürülen savaşın; 10 Ekim Katliamı’na yol verilen sürecin nedenleri ve unsurları ile büyük ölçüde aynı olduğu görülecektir.
Batılı emperyalistlerin 2011’den itibaren Suriye’deki yerel ayaklanmaları bir iç savaşa dönüştürerek Arap ayaklanmalarının yarattığı rüzgarı “geniş Ortadoğu”daki siyasi haritanın kendileri lehlerine yeniden çizmeyi hedeflediler. Bunu yaparken de iç kamuoylarını “İsrail’in güvenliğini sağlama” gerekçesiyle arkalarına almaya çalıştılar. Suriye bu amacın gerçekleştirilmesinin savaş alanı olarak kullanıldı. Bu amaçla IŞİD ve El-Kaide gibi selefi terörist grupların Suriye’de başlattıkları iç savaşa ABD, Batılı emperyalistler bölgedeki güçleriyle müdahale etti. Suudi Arabistan (SA), Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Katar ve Türkiye ise bir yandan IŞİD, El Kaide gibi klasik cihadist grupları desteklerken öte yandan kendilerinin donatıp desteklediği silahlı örgütler organize ettiler. İç savaşla Suriye’yi enkaza dönüştürdülerse de rejimi yıkamadılar. Tersine İran ve Rusya bölgede daha fazla güç ve itibar sahibi oldu.
İsrail’in bir yıl önce başlattığı ve soykırıma varan katliamlarla sürdürdüğü savaş, Suriye iç savaşıyla yapılamayan, bölgeyi Batılı emperyalistler için dikensiz gül bahçesi yapma amacının devamı olarak sahneye konmuş bulunulmaktadır.
Bu yüzden 10 Ekim Katliamı davası sadece mahkeme sürecinde devlet görevlileri ve IŞİD’in siyasetteki koruyup kollayıcılarının yargılanması değil, aynı zamanda bölgede barış mücadelesinin devamı olarak görülüp mahkeme sürecinin barış mücadelesinin bir alanı olarak değerlendirilmesi ölçüsünde bitmiş bir katliamın ötesinde bugün de süren bölgede ve ülkede barış mücadelesinin bir alanı olarak anlamlanmaktadır.
Bu nedenlerle 10 Ekim Ankara Gar Katliamı davası bitmemiş, bölgede barış güçleri kazanana kadar da bitmeyecek bir dava olarak sürmektedir. Sürecektir de!
İSLAM-YAHUDİ SAVAŞI OLARAK GÖSTERMEK EN ÇOK İSRAİL VE EMPERYALİSTLERİN İŞİNE GELİR
Tek adam rejimi bölgede İsrail eliyle sürdürülen katliamlarla yürütülen savaşı bir “İslam-Yahudi savaşı”ymış gibi göstererek “İsrail’in gözü vatanımızda” diyerek İsrail’in arkasındaki emperyalistlerin bölge planlarının üstünü örtmeyi amaçlamaktadır.
Böylece iktidar NATO’daki pozisyonuna ve bölgede Batılı emperyalistlerin varlığına çanak tutan politikalarına yönelik eleştirilerin önünü kesmeye çalışmaktadır.
Muhtemeldir ki dün Mecliste yapılan kapalı oturumunda yine bu minval üzerine bilgiler verildi. Geleneksel “Yahudi düşmanlığı” ve “dinler-mezhepler arası savaş” üstünden kışkırtmaların kolaylığından yararlanarak “iç cepheyi güçlendirme” girişimi olarak sunulan “İsrail’in gözü bizim topraklarımızda” iddiası elbette en çok İsrail ve Batılı emperyalistlerin işine gelmektedir.
BARIŞ MÜCADELESİ DÜNE GÖRE BİLE DAHA HAYATİ!
Bu yüzden 10 Ekim Katliamı ve dava süreci etrafında yapılan tartışmalar ile bu doğrultudaki mücadeleler de ancak;
- Bölgeye Batılı ve Doğulu (Rusya ve Çin) emperyalistlerin müdahalesine hayır diyen,
- Bölge gericiliklerinin kendi aralarındaki rekabet ve çatışmalara karşı uzlaşmaz bir tutum alan,
- Halkların kendi kaderini tayin hakkı ve halkların kardeşliğini öne çıkaran,
- Bir afete dönüşmüş olan “göç” ve “sığınmacı” sorununu işçi sınıfı enternasyonalizmi ekseninde ele alan,
- İncirlik ve Kürecik başta olmak üzere ülkemizdeki ABD ve NATO üslerini kapatıp NATO’dan çıkılmasını, İsrail’le barış masasına oturuncaya kadar ekonomik, diplomatik, kültürel tüm ilişkilerin kesilmesini isteyen,
- IŞİD katliamlarına “yol veren” yetkililerin, cihadist örgütlere kol kanat geren siyaset erbabının yargı önüne çıkarılması ve hak ettikleri cezayı almaları için mücadeleyi ülke ve bölgedeki barış mücadelesinin bir alanı olarak gören bir anlayışla hareket etmek barış mücadelesinin olmazsa olmazıdır. Üstelik bu mücadele düne göre çok daha hayati bir öneme sahiptir.
Bu yüzden 10 Ekim Katliamı’nın 9’uncu yıl dönümünde ailelerin ve davanın avukatlarının yaptıkları çağrılar ve dikkat çektikleri gerçekler bugün barış mücadelesinin ilerletilmesi için çok önemlidir.