Erkan Aydoğanoğlu
1 Mayıs, işçi sınıfı tarihinin sömürüye karşı yükselttiği ilk itirazdan bugüne uzanan uzun soluklu mücadelenin simgesi olarak hiçbir zaman bir takvim yaprağından ibaret olmadı. Alın teriyle hayatı var edenlerin, emeğiyle dünyayı döndürenlerin, insanca yaşam ve sağlıklı çalışma koşulları talebini en yüksek sesle haykırdığı gün oldu.
1 Mayıs, üretimin gerçek sahibi olan emekçilerin sesini tarihe kazıdığı, emek, özgürlük, adalet ve eşitlik taleplerini meydanlara taşıdığı bir mücadele günüdür. Bugün işçi sınıfı için sadece geçmişin bir hatırası olarak görülmemelidir. 1 Mayıs’ı anlamlı kılan değerler, geçmişten devralınan mücadelenin mirası, bugünün mücadele pusulası, yarının yeni dünyasını kurma iradesidir. O yüzden her 1 Mayıs, sadece geçmişin anılması olarak değil; geleceğin kurulması için bir başlangıç olarak görülmelidir.
1 Mayıs’ı yaşatan en temel değerlerden birisi emeğin onurudur. Üreten ellerin küçümsenmediği, emeğin değersizleştirilmediği, işçi ve emekçilerin toplumun asli kurucusu olarak görüldüğü bir dünya özlemidir. Bu özlem, sermayenin egemenliği altında ezilen emeğin kurtuluş mücadelesi içinde insanın hak ettiği değeri bulduğu bir düzenin hayalini ve mücadelesini taşır.
1 Mayıs’ı var eden ve büyüten dayanışmadır. Farklı dillerden, farklı coğrafyalardan, farklı iş kollarından gelen emekçilerin, ortak talepler etrafında birleşebilmesidir. İşçilerin “ben” demeyi bir yana bırakıp “biz” diyebilmesinin, aynı sınıfın üyeleri olarak birlikte omuz omuza mücadele etmesinin adıdır. Dayanışma, işçi sınıfının, sermayenin bölme ve yalnızlaştırma çabalarına karşı verilebileceği en güçlü cevap olmalıdır.
1 Mayıs’ın özünde yatan adalet talebidir. Adil bir ücret, güvenceli bir iş, örgütlenmenin önündeki engellerin (sendikal barajlar, grev yasakları vb.) insanca yaşam koşulları için verilen mücadeledir. Tüm eşitsizliklere, sömürüye ve baskıya karşı dik durmanın, zalimin zulmüne boyun eğmemenin simgesidir. Gelir dağılımındaki adaletsizliğe, iş cinayetlerine, güvencesiz çalışmaya, sendikasızlaştırmaya karşı duruşun simgesidir.
1 Mayıs’ı her zaman diri tutan eşitlik ve özgürlük isteğidir. Sendikal hakların, düşünceyi ifade ve örgütlenme özgürlüğünün gasbedilmediği; örgütlenmenin, grev yapmanın suç sayılmadığı bir düzen talebidir. Eşit ve özgür bir yaşam, ancak örgütlü bir toplumla mümkündür. 1 Mayıs, susturulmak istenen seslerin yükseldiği, korku duvarlarının yıkıldığı gündür.
1 Mayıs aynı zamanda barış talebidir. Savaşların değil, halkların eşitliğinin savunulduğu; silahların sustuğu, halkların barış içinde bir arada yaşadığı bir dünyanın özlemidir. Ülke kaynaklarının savaşa değil, eğitime, sağlığa, emeğe aktarıldığı bir geleceğin mücadelesidir. Bu nedenle 1 Mayıs, aynı zamanda barış için yükselen bir haykırış olmalıdır.
1 Mayıs’ı yaşatan her değer, 1 Mayıs’ın önemini hatırlatan her şey, yeni bir toplumun, eşitlikçi, özgür ve adil bir geleceğin taşlarını döşüyor. Ülkenin dört bir yanında, iş yerlerinde, atölyelerde, fabrikalarda, mahallelerde ve sokaklarda yükselen her ses, bu büyük yürüyüşün bir parçasıdır. Alanlarda atılan her slogan, açılan her pankart ve döviz, geçmişten geleceğe kurulan köprüyü inşa eden bir tuğladır.
1 Mayıs sadece bir anma değil; aynı zamanda bir hatırlatma, bir çağrıdır. Emeğin, işçi sınıfının olduğu her yerde mücadele vardır. Mücadelenin olduğu her yerde ise umut filizlenir. Umut varsa, gelecek de vardır. Ve o gelecek, emekçilerin elleriyle, alın teriyle, dayanışmasıyla ve birlikte mücadelesiyle kurulacaktır.