Geri dönülmez küresel ekolojik felaketin kapımızda durduğu, ekonomik ve toplumsal krizin tüm hızıyla üstümüze geldiği bir dönemdeyiz. İktidar bloğu bu sorunları görmekte ama çözümü için hiçbir adım atmamaktadır. Rant için tüm doğal yaşamı tahrip etmeye devam etmekte, ekonomik krizin maliyetini emeğiyle geçinen geniş kesimlerin omuzları üzerine yıkan önlemler almaktadır. Bu sorunların uzun yıllardır karşımızda durduğunu söyleyen muhalif çevreler de mevcut halleriyle çözüm önerisi üretmekten, iktidarın bu politikalarını engelleyebilmekten uzak gözükmektedir.
Sorunları doğuranların çözüm üretmesini beklemek gerçekçi değildir ama toplumsal muhalefetin bu süreçten ekonomi, çevre, katılım ve tanınma alanlarında adaleti ve insanca yaşama koşullarını sağlayacak çözümlerle çıkılmasını amaçlayan bir mücadele içinde olması kaçınılmazdır. İktidar bloğunun bütün baskı ve yıldırma girişimlerine rağmen hoşnutsuzluk ve tepkiler giderek artmakta, toplum içinde yaygınlaşmaktadır. Toplumun en geniş kesimlerinin bu tepkilerinin açığa çıkarılması ve dört adalet fikri etrafında harekete geçirilmesi bu mücadelenin temelini oluşturacaktır.
Kendisini tek adam rejimi etrafında konsolide etme gayreti içinde olan iktidar bloğu bu süreçte kendi destekçileri de dahil olmak üzere toplumun geniş kesimlerini ekonomik ve sosyal olarak ezecek önlemleri almak zorunda kalacaktır. Bu önlemleri yerel seçimler sonrasına ertelemeye uğraşmakta ve seçimlerden politik gücünü koruyarak çıkmaya çalışmaktadır. Bunu başarabilmek için “beka sorunu” retoriği ile toplum içinde var olan kutuplaşmaları körüklemeye ve yandaşlarını konsolide etmeye çalışmaktadırlar. Bu amaçla başta Kürt halkı olmak üzere farklı toplumsal kesimlerin “düşman” olarak algılanması sonucunu doğuracak stratejiler izlemektedir. Bu yetmemekte sürekli “dış düşmanlar” icat etmekte ve tabanını bunlara karşı savaş politikalarıyla mobilize etmeye çalışmaktadır. Bu tuzağa düşmenin daha fazla baskı, yokluk ve yoksunluk demek olduğunu topluma anlatmak Barış politikalarını hayata geçirmek zorundayız.
Bu bağlamda Kürt halkına ve onların örgütlenmelerine yöneltilen her türlü baskıya karşı çıkmak, onlarla sadece dayanışma göstermek değil demokratik bir toplumu kurabilmek için omuz omuza yürümek gerekmektedir. Barış talebinin ve mücadelesinin yükseltilmesi bu yürüyüşün en önemli belgilerinden birisi olacaktır.
İktidar Bloğunun Suriye ve Ortadoğu’da sürdürdüğü ve halkları birbirine düşman etmeye yönelik politikalar bu stratejinin yansımasıdır. Bu politikalar karşısında barış mücadelesini yükseltmek ve Suriye’de demokratik ve politik çözümü savunmak gerekir.
İktidar Bloğu doğanın yağmalanmasını, krizden kendi çıkarlarını koruyarak çıkabilmenin ikinci yolu olarak görmektedir. Başta Kanal İstanbul Projesi olmak üzere geri dönülmez tahribatlar yaratacak rant projeleri yoluyla ekonomiye kaynak sağlamayı ve krizi ötelemeyi hedeflemektedir. Oysa bu projeler, sadece ekonomik krizin daha da derinleşmiş olarak tekrar karşımıza çıkması sonucunu yaratmayacak, bundan daha önemlisi tam bir ekolojik yıkıma yol açacaktır. Bu tür projelere karşı çıkmak vazgeçilmez ve ertelenemez bir görevdir. Yeşil Sol parti bu görevi ekolojik felaketi engellemenin vazgeçilmez unsuru olarak görür. Bu tür mücadelelerin yaygınlaşmasının neo liberal kapitalist politikaların gerçek yüzlerinin açığa çıkarılması ve toplumsal mücadelenin yükseltilmesinin bakımından öneminin altını bir kez daha çizer.
Tek Adam Rejimi politikayı idari bir mekanizmaya dönüştürmüştür. Başta TBMM olmak üzere politikanın bütün mekanizmaları işlevsizleşmekte, siyasi partiler liderlerini talimatlarını üyelerine taşıyan yapılara dönüşmektedir. Yargı sisteminin adalet değil baskı aracı haline gelmesi, kolluk kuvvetlerinin her türlü tepkiyi sindirmeye ve bastırmaya yönelik olarak örgütlenmesi ve medyanın iktidar tekeli haline dönüşmesi gibi gelişmelerle birleştirince, bu durum toplumsal muhalefetin kendisini ifade etme ve örgütlenme olanaklarını engellemektedir. Bu nedenle, yaşananlara tepki duyan geniş halk kesimlerine güven verecek, İktidar Bloğu karşısında mücadeleyi yükseltecek yeni örgütlenme yöntemleri bulmak, siyasal seçenekler oluşturmak zorundayız. Bu tek başımıza başarabileceğimiz bir görev değildir. Böylesi bir görevi bugün birlikte mücadele ettiğimiz yoldaşlarımızla birlikte ama yenileriyle de bir araya gelerek, hepsinden önemlisi geniş halk kesimleriyle aynı saflarda, dayanışma içinde mücadele ederek ve onlardan öğrenerek başarılabilir.
Mart ayında yapılacak olan yerel seçimler bütün bu mücadeleler bakımından önemli imkanlar sunmaktadır. Toplumsal muhalefet ve bunun sözcülüğüne talip olan siyasi partiler bu yerel seçimlere mücadeleyi yükseltme ve İktidar Bloğunu geriletecek politikaları hayata geçirme vizyonu ile yaklaşmak ve bunu başarmak zorundadır. Sadece seçim kazanmayı değil seçim sonrası yapılacakları da gözden kaçırmayan, yaklaşan ekolojik felaket ve ekonomik kriz karşısında mücadeleyi yükseltmeyi amaçlayan, Haziran seçimlerinde farklı toplumsal ve siyasi kesimler arasında ortaya çıkan dayanışma ve birlikte mücadele çizgisini geliştiren bir yaklaşım, İktidar Bloğu karşısında yeni mevziler kazanmamıza yardımcı olacaktır.
İktidar Bloğunun baskıcı politikalarının en somut göstergeleri cezaevlerine doldurulan, rehin gibi davranılan, barış istedikleri için işlerinden atılan insanlardır. AİHM kararına rağmen tahliye edilmeyen Selahattin Demirtaş, açlık grevinde olan Hakkari milletvekili Leyla Güven, hakkında iddianame bile düzenlenmeden hapiste tutulan Osman Kavala, KHK’lerle işsizliğe ve açlığa mahkum edilmek istenen demokrasi ve barış savunucuları ve kamu çalışanlarıyla, görevlerinden alınarak hapsedilen belediye başkanlarıyla dayanışma içinde olmak ve onların demir parmaklıklar dışına çıkmasını sağlayacak bir mücadeleyi gerçekleştirmek zorundayız.
Yeşil Sol düşünce, örgütlenmeyi sadece parti örgütleri kurmak olarak değil ekolojik ve toplumsal mücadelenin, toplumsal dayanışmanın örgütlenmesi olarak algılar. Bugüne kadar bu anlayışı hayata geçirmek için attığımız adımların yetersiz kaldığı ortadadır. Konferans sonrasında önümüzde duran örgütsel görevimiz bu anlayışımızı hayata geçirerek ekonomi, çevre, katılım ve tanınma alanlarındaki dört adalet talebimiz için mücadeleyi yükseltmektir. Yeşil Sol olarak yarından itibaren tüm örgütlerimiz tüm üyelerimiz ve dostlarımızla birlikte böylesi bir çalışmanın içinde olacak, mücadele içinde öğrenecek ve örgütleneceğiz.
Tarih bize zaferlerin tankı, topu, parası olanların değil yere düşse de kalkıp yeniden mücadele etmesini bilenlerin olduğunu göstermiştir. Bu mücadeleden başarıyla çıkacaklar da kadını erkeği, genci yaşlısı, Türkü Kürtü, Alevisi Sünnisi, Çerkesi, Lazı Gürcüsü Ermenisi ve Rumuyla düşen yoldaşını kaldırıp yan yana yürümeyi bilen ezilenler olacaktır.