2010’u da geride bıraktık işte, ‘yeni yıl’ dilekleriyle…
Aynı dileklerle başlamıştık oysa; ‘eski’ yıllardan sitemi, şikayeti de içeren o bilindik ‘değişim’ dilekleriyle…
2011’i de yine aynı sözlerle uğurluyacağız hiç kuşkusuz!
Bu hiç değişmeyen döngünün ‘sırrı’ nedir peki?
“Dert değişmeden, değişmez tarih” demiş şair arkadaşımız Tevfik Taş ve eklemiş:
“Biliyorum dertlerin niteliği değişmeden, sorunlar değişmeden tarih değişmez; sadece takvim değişir…”
Doğrudur; dertler değişmeden tarih de değişmiyor ve tabii ki bir örneğini burada tekrarladığımız ‘yeni yıl’ yazıları da!
Değişen takvim oluyor sadece…
***
Evet, 2011’e girmiş bulunduk, ‘yeni yıl’a…
2010 eskidi mi peki?
‘Eski’ dediğimiz, yaşanmış olan mıdır sadece?
Ya da, her yaşanmış olan, ‘eski’ sayılabilir mi?
Takvimsel bir zaman dilimi olmanın ötesinde, 2011’i, daha yaşanmadan hem de, ‘yeni’ kılan ne?…
Sorular çoğaltılabilir…
Ve her bir soru bizi, bu “eski yıl-yeni yıl” hesaplarının sadece toplumsal yaşamı kolaylaştırıcı, pratik (takvimi) soyutlamalar olduğu gerçeğine götürür.
Gerçekte;
yaşanmış, geçilmiş yıl değildir, ‘eskimiş’ olan.
‘Yeni’ olan da, yaşayacağımız zaman diliminden öte bir şeydir.
‘Eski’ ve ‘yeni’, insan hayatı içerisinde, insana bağlı olarak hep iç içedirler.
Eskiyen de, yenilenen de insan ve insana dair ilişkilerdir.
‘Eski’ eskirken, aşınırken, ‘yeni’nin dinamiklerini bağrında üretip, taşıyor…
Ve yine;
geçmişi, yaşanmış olanı üstlenmemiş bir ‘yeni’ de olmuyor…
***
Gerçek böyle olsa da, insan yine de o pratik soyutlamanın rahatlatıcılığını bir kenara bırakamıyor işte.
‘Eski’den muzdarip insan, ‘başka türlü bir şey’in özlemiyle ‘yeni’nin hayalini tazelemektedir her defasında…
Bu, bir şikayet ve sitem halidir de…
Giderek daha ağırlaşan, geleceği belirsiz, tatmin etmeyen, birilerince dayatılmış bu hayattan şikayet, ‘eski yıl’ dolayımıyla dile gelirken; bu hayatın değişebileceğine olan umut da ‘yeni yıl’ dileklerinde yansımaktadır…
Umut ve ‘yeni’yi aramak insanidir, hep vardır.
***
Evet, hayatın her cephesinde, varolanın değişerek dönüşerek hükümsüzlüğünün tam da merkezinde yeniyi arayan insan vardır.
Arayışın bittiği yerdir, ölüm…
Yaşayan insan, arayan ve de aşan insandır.
Ve muhakkak ki; ararken biriktirir, biriktirdikleriyle aşabilir ancak…
Biriktirmek ise bilinir ki en başta unutmamaktan geçiyor.
Yani?…
Aramak ve de unutmamak, diyoruz…
‘Unutkanlıkla’ malül bir arayış, geçmişsizliğin kapılarını aralıyor, geçmişsizlik üretiyor sadece…
Geleceğimizi örerken, ‘yeni’yi ararken, unutmayacağız…
Hele, adeta belleksiz bir insan türünün yaratılmaya çalışıldığı günümüzde, unutmamak, arayışımızla hep kolkola olmalı…
İyiliği de, kötülüğü de unutmayacağız…
Yitirdiklerimizi, değerlendiremediğimiz fırsatları, hakkını veremediğimiz olanaklarımızı unutmayacağız…
Ve ‘yeni’yi ararken soluk soluğa…
Aklımızı barış, demokrasi ve devrimle bozmaya devam edeceğiz!
***
Durum budur; ve ‘yeni yıl’ın ‘kendiliğinden’ vaat edeceği zırnık kadar ‘yenilik’ yoktur aslında…
Emek, demokrasi, barış adına derdi olan herkesin, her gücün, kendi sınırlarından taşarak birleşik bir kuvvete akmasının olanaklarını gerçeğe dönüştürebildiğimiz ölçüde;
Türk emekçisinin “kutlu olsun”unu, yurtsever Kürdün “piroz be”siyle buluşturabildiğimiz kadar;
2011 de ‘yeni’ ve ‘kutlu’ olacaktır!
Evrensel