Psikiyatrist – Gülcan Özer
Yüzyıllardır evliliklerin ortaya çıkış, işleyiş, sorun çözme yollarında büyük değişiklikler olmamıştır. Ancak son yıllarda boşanmalardaki artış dikkati çekmektedir. A.B.D.’de %50-68 arasında değişen boşanma oranları bildirilmektedir. Yani her iki evlilikten biri ya da üç evlilikten ikisi boşanmayla sonuçlanmaktadır. Ülkemizdeki boşanma oranları hakkında sağlıklı bilgi sahibi değiliz. Ancak büyük şehirlerde ve belli bir sosyoekonomik grupta boşanma oranları gittikçe artmaktadır. Ayrıca boşanan ve ayrılan kişilerde ölüm insidansı boşanmayan ve ayrılmayanlara göre kadınlarda 2, erkeklerde 3 kat fazla olmakta; bu kişilerde ölüm ise diğerlerine göre daha genç yaşta olmaktadır.
Ayrılık veya boşanma sonrasında yaşamımızı başkalarıyla devam ettirme gereksinimi öylesine ağır basmaktadır ki boşanmanın oluşturduğu travmaya rağmen çoğu insan aynı deneyimi yeniden tekrarlamayı yani tekrar evlenmeyi tercih etmektedir. Bir danışanımız şöyle demişti ‘Bu yalnızlık büyük bir yanlışlık’. Bütün bunlardan ne anlam çıkarabiliriz? Belkide ‘tüm hayal kırıcı vekatastrofik sonuçlarına karşın, evlilik halen dünyanın en büyük gönüllü organizasyonu olmaya devam etmektedir.’ sonucunu çıkarmak yanlış olmaz.
Evliliği sadece iki kişinin birlikteliği gibi düşünmek çok eksik olabilir. Sosyal bir statü belirleyen çiftin her ikisinin de ailelerini, geçmişlerini, sosyal durumlarını, kültürlerini kapsayan bir kollektif yapıdır. Evlilik çiftlerin interaktif yaptıkları bir resimdir. Herkes bir çizgi çizer ve sonuçta sadece iki kişinin bildiği bir resim çıkar. O resim iki iç dünyanın birlikteliğidir. O resmin tarihi, esprisi, dili ve esrarı onlarda saklıdır. Bu evlilik oyunu bir maçtır, bir körebe, saklambaçtır, sahneye konan drama en çok da kumardır.
İlişkilerde belli aralıklarla kafa karıştıran, huzursuz eden ‘kritik bir dönem’ olarak adlandırılan dönemler yaşanabilir. Kriz kaçınılmazdır. Bizim işlevselliği yüksek aileler olarak tanımladığımız ailelerde bir kriz durumunda değişiklik yapabilenlerdir. İlişkinin zaman içinde değişikliğe uyum sağlayacak esnekliğe sahip olması gerekmektedir. Bu dönemleri kendi iç dinamiklerinde çözen ilişkiler güçlenerek çıkarken, bazı çiftler de bu dönemlerde takılıp kalıyor ve bir uzmana başvuruyorlar. En genel tanımıyla ‘kriz’ dediğimiz bu kritik dönemler evliliğin ilk yılındaki uyum zorluklarından, ebeveynlerden ayrışma güçlüğüne, çocuğun aileye katılmasıyla çift olmaktan anne-baba olmaya geçiş güçlüklerine, cinsel işlevlere yönelik sorunlara, evlilik dışındaki ilişkilerin evliliğe getirdiği sıkıntılara, iş değişikliklerine, ailenin karşılaştığı Klasik kabul edilebilen kriz dönemlerinin yanı sıra her ailenin kendi döngüsüne göre krize yol açabilecek yaşam olayları vardır: Aileler parmak izi gibidir.İşleyiş biçimleri kritik dönemleri birbirine benzer gözükürken sorun çözüş ve çözemeyiş biçimleri tamamen kendi özgüdür.
Evliliğin ilk yılları: Evliliğin ilk yılları üzerinde çok konuşmaya değer bir dönemdir. Cinsel enerji ilişkiyi pozitif yönde etkilerken geleneksel toplumlarda çiftlerin yeni ve kendilerine özgü bir aile kurmak konusunda sancıları ortaya çıkar. Ebeveynlerindeki koruyup kollama çabaları, çiftin kendi aile dinamiklerinin dışında, yeni bir aile oluşturmadaki güçlükleri vardır. ‘Biriyle evlendiğinde onun ailesiyle de evlenmiş olursun’. Biz terapi sırasında mutlaka çiftlerin ailelerinin özelliklerini bilmek isteriz. Bunun nedenlerinden biri bireylerin ebeveynlerinden tahsil edilmemiş alacaklarını eşlerinden tahsil etme girişimlerinin ilişkiyi karmaşık hale getirmesi. Bir diğeri ise çiftlerin kurduğu çekirdek ailedeki davranışlarının yegane repertuarının kendi aileleri olmasıdır. Yani herkes kendi ailesinin izlerini taşır. Çiftlerin bireysel ailelerinden getirdikleri genetik, sosyal özellikler vardır. Yeni kurduğu ilişkiye/evliliğe kişi ailesinin izlerini taşır. Onay, taklit ediş, beğenmeme, reddetme de olsa bütün bunlar izlerin farklı tezahürleridir. Örneğin:Ailede yetersiz olduğunu düşünen bir baba, dominant bir annenin kızı, tüm gençliğinde buna öfke duyan genç bir kadın, eşinden gerçekçi olmayan yüksek bir performans bekleyebilir.
Çok beğenmek de reddetmek kadar dikkat çekicidir. Kişi ailesini bir bütün olarak değerlendiremiyor demektir. İyi ve kötü yanlarının hepsini bir bütün olarak değerlendirmiyor demektir:
Doğu kökenli ailelerde pratik yaşanan problemlerde vardır: Her aile evlenen çocuğuyla ilgili bir yas yaşar. Ebeveyn bunu bir kayıp olarak yaşar. Bu daha çok bilinçdışı bir yastır. Çocuğunun iyi olmasını, aile kurmasını ister; bu sosyal modelin de bir gereğidir. Evden ayrılan her çocuk maceranın da sonudur. Hem ailenin müdahalesi hem de bireyin ayrılma, farklılaşma ve özerkleşmesinde zorluklar olabilir. Bunlar bizim açımızdan çözümü daha kolay olan problemlerdir. Görünmeyen ama ailenin izlerini taşıyan davranışlarla baş etmek daha zordur.
Bu nedenle bir kişiyle evlenince aslında bir aile modeliyle de evlenirsiniz.
Çocuk sahibi olmak: Eve yeni birinin gelmesi çok önemli bir kriz sebebi olabilir. Reel anlamda birbirine ayrılan zamanda bir azalma olması kaçınılmazdır. İlişkileriyle ilgili sonsuza kadar sürecek bir genetik bağ oluyor. Gelecekle ilgili kaygıların da arttığı bir dönem. Çift olmaktan çıkıp, anne-baba rollerine geçiş. Hayatta tek geriye dönülmez bir ilişki ebeveyn çocuk ilişkisidir. İşinizi, evinizi, eşinizi, oturduğunuz şehri hatta ülkeyi değiştirebilirsiniz ancak çocuğunuzu asla. Çift terapisi eşiniz akrabanız değildir’lebaşlar. Ama çocukla birlikte artık akrabasınızdır. Çocuk yetiştirirken anne baba aynı şeyi söylemeli gibi aktüel bir söylemle karşı karşıyayız. ‘Anne baba aynı şeyi söylemeli, çocukların yanında tartışmamalı’ Bunlar olası değil. Profesyonellerin üzerinde ciddi tartıştığı bir söylem. Anne ve baba iki ayrı kişi olarak aynı şeyi söyleyemez, ilişkide en temel öğe doğal olmaktır. Bu önerilersespontaniteyi bozar. Tartışmayan anne-baba değil tartışan ve sorunlara çözüm sağlayabilen anne-baba modelini öneriyoruz. Bu aktüel, medyatik önerilerin çiftleri zorladığını düşünüyoruz.
Çocukların evden ayrılışı: Çift birbirleriyle başbaşa kalıyor bu dönemde. 15-20 yıllık süreçte çift olma özelliğinde atrofi ortaya çıktıysa tekrar başbaşa kalmak krize yol açabilir. Bizim betonlaşmış ilişki dediğimiz sanki ilişki yokmuş gibi bir ilişki devam eder. Heyecanı kalmamış, kişilerin birbirinden bekledikleri kalmamış bir ilişki haline gelmiştir. Tuğla deliklerine ancak çocukların elleri giriyor ve çocuklar aracılığıyla ilişki kuruluyor. Çocuklar gidince de bir boşluk kalıyor. Bu grup belki de müdahalesi en zor grup.
Muayenehanelerde sık gördüğümüz üçüncü bir kişinin varlığı: Klinik çalışmamız sırasında bizim deneyimlerimiz bu durumun ertelenemez bir kriz olarak algılandığı şeklindedir. Buna yönelik çözüm arayışı içinde olan çift, genellikle taraflardan biri diğerinin bunu kendisine niye, neden, nasıl yapıldığı konusuna odaklanmıştır. Evet bu sıkıntı verici bir durumdur ve krizdir. Ancak burada çalışılması gereken çiftin kendi ilişkisidir. Burada arka ve ön bahçelerden söz edilebilir. Çiftlerin tamamen kendi bireyselliklerine ait arka bahçeleri, ortak hayatlarına ait de ön bahçeleri vardır. Burada evlilik ön bahçede yaşanırken, evlilik dışı ilişki arka bahçededir. Kişisel deneyimlerimiz her ikisinin de aynı zamanda yeşerip gelişemiyeceğini göstermektedir. Ama terapi sırasında herkesin kendi bahçesine yeşillendirip çiçeklendirmek konusunda çalışıyoruz.
Evlilik dışı ilişki diğerine yapılmış bir şey değildir. Ortaya çıkış dinamikleri çok kişiye özeldir.
Ama biz burada daha çok ilişkiden bahsetmekle birlilikte şunu da söylemeden geçmeyelim; evet evlilik mahrem ancak yine de suçlu – suçsuz, haklı-haksız, ahlaklı-ahlaksız, aldatan-aldatılan, doğru-yanlış yoktur. Mağduriyet, muzdarip ve müşteki olma karşılıklıdır.
İlişki başrolde bir erkek ve kadının oynadığı bir oyundur. İlişki kendi başına yaşıyan bir şeydir. Kimseye sormaz ne yaptığını, kendi otonomisi vardır.
Çiftlerle görüşürken iki kişi otururken arada oturan en az onlar kadar canlı, yaşayan, büyüyen, gelişen ilişkiyi görürüz. İnsanlardan farkıysa ölmemesidir. İlişki başlar, bitmez, kullanım dışı kalabilir, ölmez. Yani sen ben ve biz değil sen, ben ve ilişki vardır.
İlişkinin üç ana bileşeni vardır.
- Duygu
- İletişim
- Güç
İlişki en önce duyguyla beslenir. Duygu ise aksiyonu belirler. Çekirdek aile iletişim, duygu paylaşımı ve güçler dengesi üzerinde yükselir. İletişim sorunları ya da güç çatışmaları nedeniyle çiftler birbirlerini artık sevmediklerini düşünebiliyorlar. Hava puslanıyor, duygular net seçilemiyor. Bu noktada bizim çalışmamız karbüratör temizlemek gibi. Çatışmaları ortadan kaldırıp, puslu havayı temizlersek çiftler duygularının farkına varıyorlar. Bu da çalışmamızı çok kolaylaştırıyor.
En sık görülen iletişim hatalarına şu örnekleri veriyor:
Yıkıcı eleştiri
- Sen beni incitmekten zevk alıyorsun. (Yanlış)
- Senden bunları duymak beni çok incitti. (Doğru)
Genelleme
- Beni her zaman başkalarının yanında aşağılıyorsun. (Yanlış)
- Geçen gün A’nın yanında söylediklerin beni utandırdı. (Doğru)
- Eşlerin kendi davranışlarıyla ilgili sorumluluk almaması
- Beni çıldırtıyorsun. İşte bu yüzden saldırgan oluyorum. (Yanlış)
- Bazen öfkemi kontrol edemiyorum. (Doğru)
Mantığı silah olarak kullanma
- Benim söylediklerimi çürüt, senin istediğini yapalım. (Yanlış)
- Söylediklerin aklıma yatmasa da eğer çok istiyorsan bunu senin için yaparım. (Doğru)
İşi yokuşa sürme
- Şimdi çaba gösteriyorsun ama artık çok geç. Bunları beş yıl önce yapmalıydın. (Yanlış)
- Beş yıldır yapmadığın davranışları bugün yapıyor olman beni çok mutlu ediyor. (Doğru)
Biz ne yapıyoruz?
Biz aslında araba tamircisi gibi çalışıyoruz. İlişkinin neresinde sorun olduğunu belirleyip o sorunu tamir ediyoruz. Çekirdek aile iletişim, duygu paylaşımı ve güçler dengesi üzerinde yükselir. İletişim sorunları ya da güç çatışmaları nedeniyle çiftler birbirlerini artık sevmediklerini düşünebiliyorlar. Hava puslanıyor, duygular net seçilemiyor. Bu noktada bizim çalışmamız karbüratör temizlemek gibi. Çatışmaları ortadan kaldırıp, puslu havayı temizlersek çiftler duygularının farkına varıyorlar. Bu da çalışmamızı çok kolaylaştırıyor.
Sıklıkla krize neden olan yaşam olaylarından sadece birine müdahale etmek bile krizi çözebiliyor. Çift terapisinde çiftlerden önce hemfikir oldukları bir problem tanımı yapmalarını istiyoruz. Sonraki adımda biz terapi sırasında çiftin anlattıklarından ve bizim gözlemlerimizden oluşan ilişkinin davranışsal bir fotoğrafını çekiyoruz. Tüm bunlardan çiftin problemlerini çözmek için ortaya koyduğu davranış kalıplarını buluyoruz. Bu davranış kalıpları sıklıkla problemi çözmekten öte daha da karmaşıklaştırıyor. Ve bizim genellikle ilk hedefimiz çiftin başarısız olan kendi problem çözme döngüsünü kırmaktır.
Terapi sırasında bireysel özelliklerden çok ilişkiyle çalışıyoruz. İlişki bizim için görüşme odasındaki dördüncü kişi. Biz boşanma kararı alarak gelen çiftlerde bunu özellikle belirtiyoruz. Sıklıkla krize neden olan yaşam olaylarından birine müdahale bile krizi çözebiliyor demiştik. Biz terapi sırasında bireysel özelliklerle ilgilenmiyoruz. İlişki üzerinde çalışıyoruz. İnsanlar birbirlerine değil ilişkiye bir şey yaptıklarını anlarlarsa aynı tarafa geçebilirler. Çünkü evlilik karşı taraflarda olmak değil, aynı tarafta olmaktır. Bütün bunlara rağmen devam etme isteği olmayan beraberlikler de vardır. Boşanmak evlenmekten daha fazla beceri ister. Ve bu noktada bir uzman yardımı boşanmanın taraflarda yaratacağı o andaki sıkıntıyı ve gelecekteki hayatlarına olabilecek olumsuz etkileri de azaltır.
İlişki doğallığı sever. “Mış”çasına yapmak ilişkinin affetmediği tek şeydir. İlişkide kendi sorumluluklarınızın ve yapabilirliklerinizi sorgulamalısınız. Gerçek şudur ki kendinizle ilgili olanları değiştirebilirsiniz. Karşınızla ilgili olanları ya da sizin kontrolünüz altında olmayan dış faktörleri değiştiremezsiniz. İlişkinizdeki sizi, ilişkinizle ilişkinizi sorgulayabilirsiniz. Bu nedenle ilişkinize iyi davranın, kollayın. Yani iyi bir ilişki istiyorsanız çaba sarf etmeniz gerekir.