Bir hafta sonra okullar açılıyor. Ve yine yüz binlerce çocuk “ANDIMIZ”ı okuyarak ders başı yapacak. Yani derse yalanla başlayacak. 80 yıldır olduğu gibi…
Türküm, doğruyum, çalışkanım!..
Türk olmayan bir çocuğa “Türküm” dedirtmeye neden hala devam ediyorsunuz?
Her gün bu yalanı haykırmak zorunda kalan çocuktan doğru olmasını mı bekliyorsunuz?
Bu andı içti diye ne doğru, ne çalışkan, ne küçüklerini koruyup büyüklerini sayan bir nesil yetişti ne de Türk olmayan çocuklar kendini Türk gibi hissetti.
Daha ilkokulda temiz zihinlere ırkçılık tohumlarını eken faşist eğitim sisteminin adeta amentüsü olan bu metin, çocukları militarist değerler üzerine ant içmeye zorluyor.
Türk olan çocuk bu metinle birlikte tabi ki kendisini Türk olmayandan üstün görecek, Türk olmayan çocuk da doğal olarak kendisini Türk kardeşinden aşağı görüp ezilecek.
Bu ezikliğin zamanla öfkeye dönüşmesi ve o çocuğun “Ya eşitlik ya ölüm!” diye haykırması da doğaldır. Daha çocukluktan bozulan eşit kardeşlik ilkesini, kardeşlik şarkıları söyleyerek düzeltemezsiniz.
Kendisini inkar ederek güne başlayan bir çocuk, o an bunun farkında olmasa bile ilerde bunu fark ettiğinde öfkelenmesi çok doğaldır. Daha çocukken, kendisini inkar etmeye zorlayan bu sistemden nefret eden çocuklar yetişti.
Türk olduğunu hissedip sisteme entegre edilmeye çalışılan bu çocuklar tam tersi sisteme de Türklüğe de öfke duydu.
Günümüzde Türk gençlerinin de Kürt gençlerinin de faşizanlığa varan bir tavır içinde olmasının nedenleri arasında bu
Andımız’ın da büyük bir payı olduğuna inanıyorum. Sisteme entegre ettirilmeye çalışılan çocukların sistemin en büyük düşmanlarına dönüşmesi de sistemi; “ne umdum ne buldum” sorunsalıyla karşı karşıya getirmiştir.
Türküm dedi diye Türk olmadı hiç kimse ve de Türk olduğunu hissetmedi.
Türküm demekle Türk olunmayacağını bilen sistem, metnin sonunda “Ne mutlu Türküm diyene!” sloganıyla da teselli mesajını vermiş oluyor.
Şöyle ki; “Tamam, Türk olma mutluluğuna sahip değilsin ama, yalandan da olsa ben Türküm deyip bu mutluluktan nasiplenebilirsin” tesellisidir bu.
Aslında bu metnin Türk çocuklarına ders vermek için okutulduğunu düşünmüyorum. Bu metnin asıl muhatabı Türk olmayan çocuklardır. Bunu “Varlığım Türk varlığına armağan olsun” cümlesinde çok net görebiliriz. Bu cümle bir Türk için hazırlanmış olamaz. Bir Türk neden kendi varlığını kendine armağan etsin. Bu; olsa olsa Türk olmayan ama Türklüğün kendinden daha değerli olduğuna inandırılan bir Kürt’ün, bir Arap’ın, bir Ermeni’nin edebileceği bir cümledir.
Asimilasyon politikasından, çocukların payına da her gün bu yemini ederek varlığını Türk kardeşlerinin varlığına feda etmek düştü.
Her sabah çocuklara bu andın okutturulması özellikle Türk olmadığının farkında olan çocukların psikolojisini kesinlikle bozar.
Bakın size kız kardeşimin çocukken yaşadığı psikolojiyi anlatayım; yalan söylemenin günah olduğu bilinciyle yetişen kız kardeşime “Andımız”ı okumak işkence gibi gelirmiş. “Türküm!” diye haykırdıktan sonra da içinden “Kürdüm” diye fısıldarmış. Andımız ritüeli bitip de sınıflara geçildiğinde, sırasında oturup içinden dakikalarca “Allah’ım yalan söyledim, affet ama mecburdum..” diye tövbe edermiş.
Bir çocukta yaratılan bu ağır suçluluk psikolojisinin hesabını kim verecek?
“Türküm” dedirtip ardından da doğruluk ve çalışkanlığın da Türklükten ileri geldiğinin kodlarını veren bu metni neden hala Kürt, Ermeni, Çerkez, Laz, Arnavut, Arap çocuklarına okutmaya devam ederek zulmediyorsunuz?
Bu metin ilk okullarda okutulmaya devam edildikçe kimse beni asimilasyon politikasının sona erdiğine inandıramaz.