Sevgili dostlar,
Recep Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli ve Süleyman Soylu…
Türkiye’yi yakmaya karar verdiler.
Seçimde oy kaybedeceklerini anlayınca kendi tabanlarını seferber etmek için gerilimi tırmandırmaya, halkı birbirine karşı kışkırtmaya başladılar.
Erdoğan, halkın dikkatini ekonomik krizden başka yöne çekebilmek ve kendisine uzak duran milliyetçilerin oyunu kazanabilmek için bir ezan-bayrak tartışması başlattı. 8 Mart’ta yürüyen kadınların polise yönelik protestosunu, ezana karşıymış gibi sundu. Taraftarlarını sokağa döktü.
Bir yandan da muhalefet partisi lideri Meral Akşener’i tutuklatmakla tehdit etti.
Bahçeli hemen bu koroya katıldı.
İçişleri Bakanı Soylu, bir yandan CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nu “terörist cenazelerine gidiyor” diye hedef gösterirken, bir yandan da kendileri kaybederse seçimin ertesi sabahı muhaliflerin çocukların eline silah verip valilikleri altüst edeceğini söyledi.
Onlara bunu korku söyletiyor; biliyoruz.
Ama “korkumuzla baş edelim, iktidarı kaptırmayalım” derken ateşle oynuyorlar. Halkı sokağa döküyor, birbirine karşı kışkırtıyorlar.
Böyle gözü dönmüş bir yaklaşım karşısında, büyük sorumluluk muhalefete düşüyor. CHP’nin, İyi Parti’nin, HDP’nin, Saadet’in yaklaşımı, iktidarın bu oyununa gelmemek, ateşe benzin dökmemek olmalı… Erdoğan’ın Türkiye’yi çekmeye çalıştığı çatışma ortamından özenle kaçınmak, tersine barışçıl, kucaklayıcı mesajlar vermek gerekiyor. Nefret dilinden, çatışma ikliminden, kavgacı yöneticilerden sıkılmış kitleleri kazanacak üslup da bu yapıcı dildir.
Bu seçimde yarışan tarafların, cumhur ve millet ittifakları değil, gerilime karşı huzur, savaşa karşı barış, çatışmaya karşı barışma olduğu tezi işlenmeli…
İktidarın yaktığı ateş ancak böyle söndürülebilir.
Halkı bir yalanla sokağa döküp çatıştırmaktan kaçınmayan bir pervasızlık, ancak böyle yenilebilir.