15 Temmuz darbe girişimi sonrasında, tüm kamu kurumlarında, doğrudan siyasi fişlemeler üzerinden yapılan kitlesel görevden almalar yaşanıyor.
Dr. Erkan AYDOĞANOĞLU
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında, tüm kamu kurumlarında, önceden hazırlıkları yapılmış ve doğrudan siyasi fişlemeler üzerinden yapılan kitlesel görevden almalar yaşanıyor.
Ülke genelinde önce fiilen uygulanmaya başlanan, sonrasında MGK ve Bakanlar Kurulu kararlarıyla resmileşen Olağanüstü Hal (OHAL) uygulaması ile kamuda tarihin en kapsamlı tasfiye hareketi başlatıldı ve on binlerce kamu personeli açığa alındı.
Bugüne kadar iktidarın önünde engel olarak gördüğü Anayasal ve yasal düzenlemeler, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi başta olmak üzere, başarısız darbe girişimi gerekçe gösterilerek “askıya” alınırken, bireylerin çalışma hakkını da içeren temel hak ve özgürlüklerinin geleceği bütünüyle hükümetin denetimi ve inisiyatifine geçmiş durumda.
NASIL BİR PERSONEL REJİMİ?
Darbe girişiminin başarısız olmasının ardından kamuya yönelik olarak başlatılan “cadı avı” tüm hızıyla sürerken, yıllardır iş güvencesini kaldırmak için uğraşan ve yıl sonuna kadar kendisine hedef koyan hükümet, başarısız darbe girişiminin ardından kamu personel rejimini istediği gibi değiştirmek için harekete geçti. Bugün için her ne kadar kamuda mutlak olarak iş güvencesinden bahsedilemese de, Anayasa ve 657 sayılı yasada yer alan sınırlı düzenlemelerin başarısız darbe girişimi gerekçesiyle tamamen temizlenmesi için adımlar atılacak.
Hükümet temsilcilerinin daha darbe girişiminin dumanı dağılmadan, en temel hukuk kurallarını bile hiçe sayarak doğrudan kamu emekçilerinin iş güvencesini hedefleyen açıklamalar yapması ve çok kısa süre içinde on binlerce kamu görevlisinin açığa alınması, iktidarın gözünü nasıl kararttığını gösteriyor.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu 1965’ten bu yana, her dönemin ihtiyaçlarına göre defalarca (962 kez) değiştirilmiş olmasına rağmen, en köklü değişikliklerin OHAL sürecinde hızla yapılması planlanıyor. Bu süreçte bir taraftan yasal düzenlemeler yapılırken, diğer taraftan kamuda başlatılan ve hangi “somut delilere” göre yapıldığı belli olmayan görevden almaların daha da artması kaçınılmaz.
İktidarın kamu personel rejiminde yapmayı planladığı değişikliklerle asıl hedefi, kamu personeli ile ilgili tüm tasarruflarını büyük ölçüde yargı denetimi dışına çıkarmak ve idare hukukunun temeli olan “idarenin her türlü eylem ve işlemi yargı denetimine tabidir” ilkesini işlemez hale getirmek. Böylesi bir adımın atılması, Türkiye’de 2010 referandum sürecinden sonra hızlanan “parti devleti” sürecinin tamamlanması anlamına geliyor.
HİTLER ALMANYASININ İZİNDE!
Hükümet, kamu personel rejimi değişiklikleri ile Anayasa ve diğer hukuk kuralları ile uluslararası sözleşmelerle ile sınırlanan yetkilerini aşarak, memuriyetten çıkarmayı kolaylaştırmayı ilk hedef olarak belirlemiş durumda. Bununla birlikte, kamu personelini istediği yerde, istediği şekilde çalıştırıp, istediği yere sürgün edebileceği, Anayasa ve uluslararası sözleşmelere aykırı olmasına rağmen yargı kararı ile geri dönüşlerin engellenmesini içeren bir sistem üzerinde çalışılıyor.
Türkiye’de uzunca bir süredir tartışılan ve devlet memurlarının siyasi iktidarın çizgisinde siyasallaşmasını, devletin bütün kademelerde yukarıdan aşağıya “tek tip” siyasal kadrolarının yer almasını temel alan bir personel rejimi oluşturulması hedefleniyor.
İktidar partisi ve devletin bütünleşmesi sürecinde kamu personel rejimini “yerli ve milli” bir içerikte yeniden düzenlemek ve tüm kamu kurumlarının yukarıdan aşağıya “emir-kumanda zinciri” içinde çalışmasının hedeflendiği yasal değişiklikler ile Hitler’in 1933’te Almanya’da yaptıklarının büyük benzer taşıması dikkat çekici.
Hitler Almanyasının 1933’te iktidarını daha da güçlendirmek için ilk olarak hangi özellikleri taşıyan memurların nasıl görevden alınacağını düzenleyen “Devlet Memurluğunun Yeniden Düzenlenmesi Hakkında Kanun” çıkarmıştı. Alman devletinde görev alacak memurların hangi niteliklere sahip olacağını düzenleyen kanunda; “Bugüne kadarki siyasi faaliyetleriyle, her durum altında kayıtsız ve şartsız olarak milli devletin yanında yer almak hususunda güvenilir olmayan memurlar, memuriyet görevinden çıkarılabilecektir” hükmünde yer alan “milli devlet” vurgusunun Türkiye’de de sık sık yapılması, hükümetin pek çok konuda olduğu gibi, bu konuda da Hitler Almanyasının izinden gittiğini gösteriyor.
Kamu personel rejimini yukarıdan aşağıya, devlet bürokrasisinden en alt kademeye kadar yeniden biçimlendirmeyi, “yerli ve milli” olma vasfı taşımayanları “ayıklamayı” temel alan totaliter zihniyetin neler yapabileceğini görmek için Türkiye’de son bir haftada yaşananlara bakmak yeterlidir.
KİMLER HEDEFTE?
İktidarın, başarısız darbe girişimini devlete bütünüyle hakim olmak için kullanması, her konuda olduğu gibi, kamu personel rejimi konusunda otoriter ve despotik özellikler gösteren bir kamu personel rejiminin oluşturmak istediğini gösteriyor.
Darbe girişimi sonrasında oluşan siyasal atmosferin de etkisiyle, ilk bakışta sadece Cemaat üyesi ya da sempatizanı olan kamu görevlilerini hedef aldığı düşünülenlerin büyük bir yanıldı içinde olduğunu belirtelim. Kamu personel rejiminde yapılacak değişiklikler, hangi görüş ve düşünceden olursa olsun, küçük bir azınlık dışında tüm kamu emekçilerinin temel hak ve özgürlüklerini, geleceğini yakından ilgilendiriyor.
İktidarın tamamen kendi siyasal-ideolojik hedeflerine paralel olarak biçimlendireceği yeni kamu personel rejiminde kamu personelin iş yaşamındaki geleceği, siyasi iktidarların atayacakları “parti memuru” yöneticilerin iki dudağı arasında olacak. Kamu istihdamında önemli bir işlevi olan fakat uzun süredir uygulanmayan liyakat ilkesinin tamamen kaldırılması şaşırtıcı olmayacaktır.
Kamuda geçici, esnek, güvencesiz ve angarya çalışma uygulamalarının mutlak olarak artarken, kamu personeline yönelik keyfi ve hukuk dışı tasarrufların kapıları ardına kadar açılacak.İktidarın haksız ve baskıcı uygulamalarına itiraz eden, farklı dünya görüşü ve düşünceden olan tüm kamu emekçileri muhtemel hedef haline getirilmiş durumda.
Hükümetin, kamu personel rejiminde yapmak istediği değişikliklerinin bugün için sadece belli bir kesimi hedeflediğini düşünmek yapılabilecek en büyük hata olur. Kamuda siyaseten işten atmayı/atılmayı kolaylaştıran düzenlemelere karşı ciddi ve ortak bir mücadele yürütülmesi yerine, herkesin kendi gemisini kurtarmaya çalışacağı veya “her koyunun kendi bacağından asılacağı” bir kamu personel rejiminde herkes bir gün iktidarın hedefi olabilir.