“Hak verilmez, alınır” demişler.
“Demokratikleşme Paketi”yle birlikte kazanılan tüm haklar için de bu kural geçerlidir. Bunların “iktidarın lütfu” olduğunu söylemek için ya bilinçsiz ya da çok artniyetli olmak gerekir. Zirâ kazanılan tüm haklar, o hakların elde edilmesi için yıllarca mücadele vermiş, emek sarfetmiş ve bu yolda bedel ödemiş insanların, camiaların eseridir. Onların zaferidir.
Paketle birlikte kazandığım tüm hakları, toplum olarak işte o kişilere ve camialara borçluyuz.
Öyleyse toplum olarak bu isimlere bir teşekkür borcumuz vardır.
Kazanılan haklar için tüm ülke çapında sevinirken, sevincimizi en yüksek sesle ifade ederken, bütün bunları, işte bu haklar için yıllarca mücadele etmiş ve bedel ödemiş, bu hakların kazanılmasını sağlayan isimler olan kişilere ve kuruluşlara hiç teşekkür etmeden yapmak, onların adını anmamak, bu sefer de bizim vefasızlığımız olur.
Hakların elde edilmesi için emeğini – zamanını – canını – malını ortaya koyanlar vardır.
Yıllarca mücadele ettiler bu haklar için, bedel ödediler.
Ellerindeki tüm imkânları bu hakların kazanımı için harcadılar.
Toplumun, bu yaralardan dolayı acı çekenlerin, hakları gasbedilenlerin vicdanı oldular.
Ama üzülerek söylemek gerekir ki, haklar elde edildikten sonra onları çok az kimse hatırladı.
Halbuki bu toplumun bu insanlara – aydınlara – gruplara – STK’lara ve çevrelere bir teşekkür borcu vardır.
“Demokratikleşme Paketi”nde kazanılan haklar için teşekkür etmemiz gerekenler:
Anadilde eğitimin gerçekleşmesi ve farklı dil – lehçelerde propagandaya vesile olan Doğu’daki sivil toplum örgütlerine, Kürt medyasına, Kürt aydınlarına ve bu konuda duyarlılık gösteren diğer aydınlara…
% 10’luk seçmen baraj engelini bağımsız vekillerle delerek seçim sisteminin değişmesini zorunlu kılan ve partide ilk eşbaşkanlık uygulamasını gerçekleştiren Barış ve Demokrasi Partisi (BDP)’ne…
Çocuklarının isimlerinde Q, W, X harflerini kullanmak için her türlü mücadeleyi sürdüren anne babalara, bu kazanımı elde etmek için destek veren avukatlara…
Başörtüsü yasağıyla okuldan atılan ve kamu görevlisi iken istifa ettirilenlere ve atılanlara, bu yasağa direnenlere, Bursa İHL’nin önünde yasağı protesto ederken polisin müdahalesinden kaçarken kamyonun altında kalması sonucu ayağı kesilen Dilek Gürgen’e, haftalar boyu basın açıklamalarıyla bu yasağı protesto edenlere, sürüklenerek okullarından atılanlara (ve bu vesileyle kazandığı okuluna başörtüsünden dolayı kayıt yaptıramayıp okuyamayan eşime), özellikle de 300 haftadan fazla aralıksız bu yasağı protesto eden ve şanlı bir mücadele örneği ortaya koyan Sakarya Başörtüsü Platformu’na, yasağa karşı yılmadan mücadele eden Ayrımcılığa Karşı Kadın Derneği (AKDER)’e, kızlarıyla birlikte bu “dâvâ”ya adanan ve ismi bu mücadeleyle özdeşleşmiş olan Hüda Kaya’ya…
Doğu, Güneydoğu ve Karadeniz bölgelerini 4 yıl boyunca karış karış gezerek binlerce köyün eski gerçek isimlerini ortaya çıkaran, bu konudaki ilk kitabın sahibi olan, kampanyalar yürüten ve ismi bu konuyla özdeşleşmiş olan İbrahim Sediyani’ye…
“Andımız” adlı ırkçı metnin okullardan kalkması için yıllarca mücadele veren Doğu’daki öğrencilere, liberal – sol – İslamî her kesimden aydınlara, özellikle de bunun mücadelesini yllarca yılmadan ve ger adım atmadan sürdüren Özgür Düşünce ve Eğitim Hakları Derneği (ÖZGÜRDER) ve İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (MAZLUMDER)’e…
Her anlamdaki varlıkları ipotek altına alınan ama sessizliğiyle en büyük isyanı gerçekleştiren gayr-ı müslim kesimlerin mücadelesine…
Kurban bayramlarında kurban derisi toplama yetkisine karşın halkın derisini halka ulaştıran cami ve cemaat dernekleri ile topladıkları derileri ellerinden alınanlara…
Toplumsal, siyasal, ekonomik, kültürel olarak en büyük dışlanmayı yaşayan Romanlar’a eşitliğin sağlanması için destek veren aydınlara ve Roman toplumunun temsilcilerine…
Ve…
Bu haklara – taleplere kulak veren ve karşılayan Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) hükümetine…
Teşekkür bir borçtur…