Türkiye’nin orta ve batı bölgelerinde halk güneydoğudaki çatışmanın insani bedelini haberlerde kısmen izliyor. Çatışmaların cereyan ettiği bir şehirde yaşamanın, sokağa çıkamamanın, kamu hizmetlerinden yararlanamamanın, sokakta kör kurşun korkusuyla yürümenin etkilerini, manevi bedelini televizyon haberleri veremez. Bunlar rakama, istatistiğe girmez. Sadece yaşayan bilir.
Çatışmanın maddi yükünü, zararını tespit etmek de zor. Maddi yüke hem konutlarda, ulaştırma sisteminde, işyerlerinde oluşan tahribatın bedeli, hem de harekat sebebiyle yapılan askeri harcamalar girer. Bunları demokratik kitle örgütlerinin araştırarak ortaya çıkarması zor.
Mesela bir F16 uçağının uçurmanın maliyeti nedir? Bir havacılık sitesine göre bir F16 uçağını uçurma maliyeti saatte 20 bin doların üzerinde. Bundan sadece hava saldırılarının Türkiye toplumuna maliyeti tahmin edilebilir.
AKP idaresi 2013’te çözüm sürecinin gereğini anlatmak için resmî maddi kayıp tahmin rakamları açıkladı. Al-Monitor.com sitesindeki habere göre “Terörün Ülke Ekonomisine Tahmini Maliyeti” başlıklı raporda 1986-2012 yıllarında çatışmanın Türkiye ekonomisine maddi maliyeti 1.2 trilyon dolar olarak tahmin edildi. Raporu açıklayan Numan Kurtulmuş, Türkiye’nin askeri savunma harcamalarını “cebinden değil, borçlanarak yaptığını” belirterek, çatışmalar nedeniyle 358 milyar 100 milyon TL (180 milyar dolar) ilave harcama yapıldığını açıkladı. Raporda 1.2 trilyon dolarla 150 tane Ankara-İstanbul hızlı tren projesi yapılabileceği, tüm ailelerin ev ve araba sahibi olabileceği, kişi başına milli gelirin 2 bin 400 dolar artarak 11 bin 150 dolar olacağı kaydedildi. AKP raporda, çatışma olmasaydı Türkiye’de milli gelirin her yıl en az yüzde 0.50 daha fazla büyüyeceğini öne sürerek çözüm sürecinin gerekliliğini savundu.
Bütün bu hesaplamalar ne kadar tez unutuldu?
Asimetrik çatışmanın netice vermediğine ilişkin tespitler de mi unutuldu?
7 Ekim 2007’de gazeteci Fikret Bila Milliyet’te şöyle yazdı: “Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ, Diyarbakır’da önemli açıklamalar yaptı. Org. Başbuğ, açık sözlülükle, devletin PKK’ya katılımı engellemekte başarısız olduğunu söyledi. ‘Başarılı olsaydık, bu mücadele sürecinin bugünlere gelmemesi lazımdı. Başarısızlık tamam ama son bir yıl için söylemiyorum, 23 yıllık süreci kastediyorum’ dedi ve ekledi:
‘Bu alanda adım atmamız gereken konu var.’
Bu sözleri analiz edersek ortaya iki sonuç çıkıyor:
1- PKK ile sadece askeri mücadele, sorunu çözmez. Bu mücadelede ne kadar başarılı olursanız olun, örgüte katılım devam ettikçe sıfırlanması mümkün değildir.
2- Katılımın engellenmesi için bunu besleyen koşulların düzeltilmesi gerekir ki; o da ekonomik, sosyal, kültürel, siyasi alanların konusudur. Bunu yapması gerekenler de siyasilerdir.”
Başbuğ’un meramı ve Bila’nın yorumu gayet açık. Devletin kolektif hafızası, kurumsal belleği olmak gerekir. Devlet bunak bir insan gibi politika üretirse hatalı politikalar tekrarlanıp tekrarlanıp durur. Tarih okuyan, sosyoloji okuyan, akıllı danışmanlar seçen ehl-i vicdan siyasetçilerin geçmişte yapılmış hataları tekrarlama ihtimali zayıf olur. Buna mukabil, cahil – cühelâ danışmanlarla iş gören, “bir koyup üç alacağız”, “dün dündür, bugün bugündür”, “bir seçim daha yaptırır, oy dağılımını düzeltirim” zihniyetinde olan siyasetçiler otuz yılın acı tecrübesinden ders çıkarmaz, “sonuna kadar” teraneleriyle ülkeyi dışarıya borçlandıra borçlandıra kardeşi kardeşe kırdırmağa devam eder.