O sabah karşılaştığımızda gözleri parlıyordu, hafif bir kızarıklık ta vardı gözlerinde.
Ve benim heyecanımı benden alırcasına, yüzündeki tebessümü kaybetmeden şöyle diyordu;
‘Anti-kapitalist Müslümanların kortejinde başörtülü bir bayan arkadaşım bir TV kanalına röportaj verirken, emekçi kardeşlerimiz ve iş kazalarında kaybedilen insanımız için yürüdüğünü söylediğinde bende onun yanında başörtüsü takıp yürümek isterdim!.. öylesine heyecanlandım ki!..‘
Bunu söylerken gözlerinin dolduğunu açıkça görebiliyordum. Samimiyetinden şüphe edemezdim. Çünkü; kendi gözlerimin de dolduğunu fark ettim.
Bu arkadaşımın, kendisi ve ailesi sol geçmişten geliyordu. Babası, amcaları dahil o uzun geçmişte hareketli ızdıraplı zamanlar yaşamışlar. Şimdilerde kendisini demokrat sol olarak tanımlayan dostum aynı zamanda sol bir hareketin kurucuları arasında.
Ne kadar uzun bir zaman almış bu ortak duyguları yakalamamız. (kendi şahsımda yıllarca “cemaat” denen afyonu içime çekip kendimi kaybettiğim “öze dönüşü” geciktirdiğim günlere yanarak söylüyorum bütün bunları.)
Ortak duygu nedir ki? Sadece “işçilerin neden öldüğünü sormak, onları hatırlamak”
Bunu bile çok görenlerle “duyarsız kalmama yolunu” tercih etmeyenlerle yolumuz ayrılmıştır artık.
Eşitlemeyi, infakı reddedenlerle yolumuz ayrılmıştır.
Zekât yeter diyenlerle yollarımız ayrılmıştır.
Arada bir yardımseverlikleriyle kendilerini fazlaca kaybetmeyen bu dindar zümreyle yollarımız ayrılmıştır.
Peygamberlere yakışan evleri terk edip, saraylara yerleşenlerle yollarımız ayrılmıştır.
Bizi savaşa zorlayanlarla, Ali Şeriati’nin dediği gibi, “Hiçbir zaman küçümsemediğimiz insanları öldürmemiz için bizi zorlayanlarla yollarımız ayrılmıştır.”
Masa başında Kutsal savaşlar icad edip, kalemlerini kılıç gibi keskinleştirip uçlarına ayetler asanlarla yollarımız ayrılmıştır artık…
Bizleri görmeyerek hiçe sayanların; Ebuzer(r.a) yalnızlığına itildiğimizin bilinciyle
yollarımızı çoktan ayırdıklarının da farkındayız.
ÖYLE FARKINDAYIZ Kİ, BU TARİHİ HESAPLAŞMAYI, BİZLERİ “SOSYALİZM” İLE ETİKETLEYEREK GÖRMEZDEN GELDİĞİNİZİ ANLAYACAK KADAR FARKINDAYIZ .
Peygamberin sünnetini korumak adına güzel sözler söyleyenlerin insanları nasıl “zihinsel köleliğe” mahkûm ettiğini gördüğümde ayrılık vakti çoktan gelmişti..
Ilıtılmış, uysallaştırılmış apolitik bir düzleme savrulmuş bir İslamlaşma projesine karşı çıktığımızda da çoktan “çöle sürülmüştük”
Aslında bunun tarihi bir hesaplaşma olduğunun zaten bilincindeyiz..
Ammar B. Yasir’i acımasızca dövdüklerinde,
Ebuzer’i aç bitap çöllere sürdüklerinde
Muhalif bütün unsurları susturduklarında,
servetlerine servet, ganimetlerine ülkeler katıp, iktidarlıklarını kutsayarak Allahın seçilmişleri oldukları yalanını da uydurup, bu yalanın arkasına saklandıklarında hesaplaşma başlamıştı.
“YANİ TARİHİ BİR HESAPLAŞMA BAŞLAYACAKSA BUNU YETERİNCE UZAK BİR GEÇMİŞE TAŞIYALIM Kİ, ZAMAN YAYI ÖYLE GERİLSİN VE BİZİ HAKETTİĞİMİZ ÇAĞA TAŞIYACAK KADAR UZAĞA FIRLATSIN.. “
Öyleyse bu geçmiş, Osman B. Affan’a değin uzansın ve hesaplaşma taa! oradan başlasın..
O dönemlerden şimdiye neyin değişmediğine bakarak başlamalı..
Osman B. Affan bir iktidar yarattıysa (Emeviler)
Ve o iktidarın yarattığı “saltanat ideolojisinin” nasıl bir geleneğe evrildiğine de bakmak gerekecektir.
Çünkü; asırlara taşınan ve günümüze kadar uzanan bu gelenek,” kabuğu” kıramamanın sancısını hepimize yaşatmakta..
Dilerseniz ayetleri kılıçlara geçirmekten, onları hakem kılmaktan vazgeçerek başlayalım işe..
Aramızdaki uçurum din kardeşliği retoriğinin örtemeyeceği bir derinlik kazanmışken
Bunu bir an önce yapalım…