Taksim’de 1 Mayıs kutlaması yaptırtmamak için alınan tedbirler hakkaten hem trajik hemde komik.
39 bin polis, 20 toma, gerektiğinde çevre il çevik kuvvetlerinden takviye ve yine gerektiğinde İl jandarma komutanlığından takviye. Bir hafta öncesinden Taksim’in etrafının yüksek barikatlarla çevrilmesi, garip bir olağanüstü hal havası… Nedir bu komedi? Hayırdır savaşa mı hazırlanıyorsunuz?
Tarihte ilk değildir iktidarların kendi hizmetinde olan devletin tüm kurumlarını muhalif gördüğü insanlara yönelik seferber etmesi. Özellikle Taksim’i insanlara yasak etmek 1977’den beri her hükümetin uyguladığı ‘hukuksuz ve diktatöryal’ bir politika. Yani kısacası her birinin birbirini ‘’bizden öncekiler’’ ve ‘’bizden sonrakiler’’ diye yerin dibine batırdığı hükümetlerin birbirinden hiçbir farkı yok ‘işçiler, emekçiler’ hususunda. Tıpkı yoksulluğun, taşeron zulmünün, güvencesiz ve bunalım dolu yaşamın sürekliliği gibi Taksim politikasında da aralarında süreklilik var hükümetlerin. Her biri işçi emekçilere ‘ayak’, kendilerine ‘baş’ şeklinde bakıyor. Bu yüzden verdikleri kıymette bu bakış açılarıyla uyumlu olarak yasaklı ve gazlı oluyor. Hiyerarşik bir zihniyetin en doğal tezahürüdür şiddet.
Bizse yüreğimiz ağzımızda, insanlar yine başından gaz fişeğiyle vurulacak korkusuyla nutkumuz tutulmuş bekliyoruz 1 Mayıs’ı… Mucize eseri de olsa kimsenin başına bir şey gelmesin diye dua ederek…
İdareciler ise Taksim’de tamamlamak istedikleri ‘’Karizmatik otorite’’ figürünü yerleştirmek uğruna gaz bombalarını, tomaları yığınak yapıyorlar. Halkın bir kesimini diğer kesimine ‘’suçlu, hain’’ olarak gösterirken, kendi etki edebildikleri kesimlerin gözündede iyice ‘’ilahi güç ‘’ konumuna gelmek için, insanların can güvenliği pahasına müdahaleye hazırlanıyorlar. Bu topraklar bu görüntülere hiç yabancı değil. Otorite tutkusu ve politik hırs hakkın vicdanın üzerini örtüyor, görünmez hale getiriyor.
‘’TAKSİM’İ UNUTUN EY ŞIMARIKLAR! ‘’
İnsanların 1 Mayıs’da Taksim’de ‘1977 bir mayısı’ndaki faili meçhul saldırılarda kaybettiklerini anmak istemesi ‘ŞIMARIKLIK’ oluyormuş. Heyhat! İnsanların kaybettiklerini vuruldukları yerde anmak istemeleri ne zamandan beri şımarıklık oluyor?
Yürütme erkinin görevi 77’de vurulan insanların faillerini bulmak mı yoksa insanların acılarını yad etmelerine 39 bin polis ve 50 tomayla karşılık vermek mi? Bunun ‘ahlaki moral’ yükünü değil çevre illerin çevik kuvvetleri dünyanın tüm polis teşkilatları, iktidarları bir araya gelse kaldıramaz. Tarihe not düşülür ve gelecek kuşaklarda yad eder : ‘Türkiye’de önceden insanlar meydanlara sokulmamak için başlarından gaz fişekleriyle vuruluyormuş’. Hiçbir otorite bu kınamanın ahlaki gücünü bertaraf edemez. Sezar’ın da, Napolyonun da, Hitler’in de 40 kat güçlü destekçileri, sarsılacağından söz edildiğinde insanların güldüğü kudretleri vardı. Ama şimdi her biri ‘isim’ olarak değil ‘’SIFAT’’ olarak anılıyor. Direk Hitler’den bahsedilmiyor örneğin, olumsuz bir yönetici figürü çıktığında onun ne denli adaletsiz ve acımasız olduğu vurgulanmak için ‘’Hitler gibi’’ deniliyor.
HALBUKİ DÜNYAYI TİTRETİYORDU DEĞİLMİ? Hem 39 binden de fazla (!) polisi vardı, sivil faşist güçleri vardı, dünyayı titreten uluslar arası ittifakları vardı. Peki şimdi nerde? Adı olumsuz bir ‘sıfat’ olarak kullanılıyor, isim olarak bile değil. Çünkü tarih kudretin ‘niceliğini’ değil ‘niteliğini’ hatırlar. ‘’Sonra onlara sorulacak: Nerede o ilahlık yakıştırdığınız güçler ( Mu’min 73-74)‘’
Nerede Hitler, nerede Kenan Evren, nerede Sezar ? Kendileri gitti ama yaptıkları unutulmuyor unutulmayacak. Tarihin arşivinde hak ettikleri yerdeler. Tarih gücünü kadir-i mutlak zanneden ve gücüyle gövde gösterisi yapan iktidarları öğüterek ilerleyen bir makinedir. Hiçbir ‘fiziki güç’ tarih yasalarının işlemesini 1 gün durduramaz ve yapılanların vicdanlarda 1 gün geç hatırlanmasını sağlayamaz.
İnsanların kendi coğrafyalarında bir meydanlarında anma yapmak istemeleri ‘’şımarıklık’’ olarak adlandırılıyor ya. Acaba batının bir emperyal askeri paktı olarak kurulan, ABD’nin güdümündeki NATO’nun kaç üssü var ülkemizde? Konuya uyarlarsak kaç meydanda ‘’şımarık’’ olmadan ‘’mütevazi bir şekilde yerleşmişler ‘‘dış mihraklar’’? Taksim’in halka kapatılmasında gösterilen özveri (!)nin Batı emperyalistlerinede bişeyleri kapamakta esirgenmemesini dileriz.
Halk Taksim’de anma isterken ‘ hain, şımarık, suçlu’ , nato dibimizde komşumuz olan ülkelere saldıracağı zaman kolaylık olsun diye üs kurarken ‘dost, mütevazi ve hukuki’ öyle mi?
Ve mevzunun sonundada Taksim’e 1 Mayıs için giden Ayşe teyzenin kızı ve Mehmet amcanın oğlu ‘’DIŞ MİHRAK’’ , İşsizlikten, yoksulluktan, güvencesizlikten kırılan insanlarda ‘’FAİZ LOBİSİ’’’ oluyor öyle mi? Propagandanın böylesi! ‘Mantık ve vicdan’ karşısında dökülen bu propagandayı medya ayakta tutuyor.
Çünkü halkın bir kesiminde diğer kesimine yönelik böyle bir ‘nefret ve algı’ oluşturmazlarsa yapamazlar! Ezilenleri bölüp parçalayıp birbirine düşman etmeden yapamazlar! Karıncanın üzerine bassa canı acıyan bir halkı, kafasına gaz fişeği yiyerek ölen birine ‘oh olsun’ diyecek vaziyete sokmadan yapamazlar!