Şura; şevr, şire, danışma, istişare, dayanışma, danıştay, meşveret, müşarevere, işaret etmek vb. bir çok kelime bu kökten türemiştir.’’
“Bir şeyi bulunduğu yerden alma ve açığa çıkarıp görünür hale getirme” mânasında özellikle balın oluşumundaki şirenin. Arıların bal yapmak için dağlarda,kırlarda yüzlerce çiçeğin tozlarını alarak bal yapmaları.
Konumuzla ilintilendirirsek, Kuran-Kerimde geçen surenin adı.’’Onlar rablerinin davetini kabul ederler canı gönülden salat ederler. Onların işleri kendi aralarında danışma (Şura) iledir.
“Verdiğimiz rızıklardan da ihtiyacı olanlara karşılıksız infak ederler.Bir zorbalıkla karşılaştıklarında ,dayanışarak yekvücud olup kendilerini savunurlar’’ (Şura 38-39). Yine başka bir ayette ‘’Allah peygamberimize yol arkadaşlarına ,(ashab)merhametli ve yumuşak davranmasını ,iş hakkında onlara danışmasını emretmektedir’’(Ali İmran 159).
Peygamberimiz ve yoldaşlarının yol ve yürüş şeklinin ana prensibinin Allah tarafından gösterilip uygulaması böylece çok net bir şekilde ortaya çıkması.
Danışma, daha Adem yaratılırken Allah ile melekler arasındaki, itiraz ve karşılıklı konuşma. Bize göre Allah insanlara örnek alacakları bir model yaratmak için Meleklerle Allah arasında geçen bir metafor kullanmıştır. Kuran ayetlerini incelediğimizde eş, anne, baba, aile arasındaki geçimsizlik ve her türlü sorun karşısında başvuracakları kalıcı bir yöntem oluşturmak.
İstişarenin asıl en hayati olduğu bölüm ayette de geçtiği gibi Kamu işlerinde ,iş görme yönteminin ana maddesini oluşturuyor olması. Çünkü, kamu işlerinde alınacak karar, uygulanacak yol ve yöntemin sonuçları tüm toplumu ilgilendirmektedir. Kar zarar tüm topluma aittir.Bu tek kişinin, keyfine ve aklına bırakılmayacak kadar önemlidir. Sorumluluk gerektirir. Danışmanın uygulanmamasının çok kötü ve tehlikeli sonuçları olmuştur.
İzin:
Peygamberimizin bir çok kamu işinde halka danıştığını görmekteyiz. Hendek savaşı, ezan okunma gibi bir çok örnekte Arkadaşları hiç çekinmeden,’’bunu sen mi istiyorsun yoksa Allah mı emretti?’’ diye sorduğunu bir çok kaynaktan biliyoruz. Nitekim Peygamberimizin vefatının ardından, Hz.Ali’nin fikrinin alınmamasından dolayı çıkan olumsuzluk ve ümmetin bölünmesinin sonuçlarını hala yaşamaktayız.Yine Hz.Ömer’in halife seçildikten sonra ‘’yanlış yaparsam ne yaparsınız?diye halka sorduğunda,halkın “seni kılıcımızla düzeltiriz’’ cevabından memnun olduğunu ve rahatladığını tarihimizden bilmekteyiz.
İstişarenin amaç ve sonuçları:
iyiyse daha iyinin açığa çıkması, yanılgı ve zarar durumda ise daha az zararlıyı seçmemizi sağlayacaktır.
Faydaları; en doğruyu seçmek. yanılgıyı önlemek. ön yargıdan kurtulmak. bencilliği önlemek. Firavun’laşmaya giden yolu yok etmek. Otoriterliği yok etmek. mütevaziliği öğretmek. kardeşliği pekiştirmek. her kesin hakkını hak sahibine vermek. emaneti ehline teslim etmek. özgür düşünce ve fikirlerin açığa çıkmasını sağlamak. ilahlaşmayı önlemek. işleri kimsenin vicdanına ,keyfine bırakmamak. azami yarar sağlamak ve asgari zararla geçiştirmek. barışı ,adaleti yaygınlaştırmak!kalpleri birbirine ısındırmak. değişen koşullara uyum sağlamayı, geriye düşmeyi önlemek. öngörü ve zamanın ruhunu yakalamak. insanları işin içine katarak ellerini taşın altına koymalarını sağlayarak sorumluluk alacak insanların yükünü azaltmak!pişmanlığı ,helak olmayı önlemek.
Günümüz;
İstişare zorbalığın ve Firavun’laşmanın panzehiridir. İstişare varsa diktatörlük, sultanlık yok olur. Eğer danışma yoksa yavaş yavaş zorbalığa, Tiranlığa,diktatatörlüğe ,sultanlığa ve padişah özentiliğine giden yolun önü açılmış demektir. Başlangıçta iktidara gelen kişi, sözde ezilenlerin temsilciliğine soyunmuş, hatta iyi niyetli de olabilir. Ancak sonsuz yetkilerle donanan, sürekli onaylanıp oy verilen, izin verilen kişi artık tek başına düşünüp kararlar almaya başlar. Emreder, yasaklar, esip gürlemeye başlar. En doğru kendisi olduğunu düşünmeye başlar. etrafındaki, kapı kulları, yalakalar, soytarıya dönüşürler ‘’en doğrusunu siz bilirsiniz, siz ne derseniz doğrudur. öl de ölelim,başkan, reis, sultan vs’’ diyenler etrafını sarar. Hesap soran bulunmaz.
‘’İnsan kendini yeterli görürse, hiç şüphesiz azar (Tuğyan) (Alak 6-7).Tuğyanın sebebi güç ve zenginliktir. Artık kendini her şeyin, herkesin sahibi sanır. Halkın büyük bölümü siner, kişilikleşir.’’Firavun halkını yoldan çıkardı,zaten onlarda yoldan çıkmış aldatılmaya hazır bir halktı’’(Zuhruf 54). Artık o kendini her şey sanır, hiç yanlış yapmaz. herkes kötü, bir tek o iyidir. ’’Ben size kendi görüşümü söylüyorum ve yine size doğru yolu gösteriyorum.’’(Müminun 29). Elbette tek zalimler yöneticiler değildir. Faşist patronlar, babalar, kocalar, kolluk güçleri, kurumlara çöreklenmiş, hırsız, sapık, tacizci tecavüzcü yandaşlar da vardır. Artık ülke onun babasının malı gibidir. Bin odalı saraylar yaptırır, milleti sarayına, ayağına çağırır. Oğlu şehzade, kızı prenses, karısı, damadı hanedan olmuştur. Herkesten şüphelenir ,etrafında kimse kalmaz. hatır gönül bilmez. Baskıyı zorbalığı, kabalığı günden güne artar. iktidar uğruna çevirmediği, yalan dolan entrika hile kalmaz. Komşu ülkelerin yangınlarına benzin dökerek savaşı ülkesine taşımaktan çekinmez. her yerde bombalar patlar,cansız bedenler düşer toprağa kentleri yakıp yıkarak gencecik insanların ölümüne yol açar. Sonra kendi yıktığı yeniden inşa edip rant sağlar. Görülmemiş vahşet ve katliamlar yaşanır. Halkları böler parçalar birbirine düşman eder. Kaybeden ölen halkın gencecik evlatlarıdır. Halk günden güne yoksullaşır. Halkı açlıkla, işsizlikle korkutarak kendine bağımlı hale getirir. Ülkenin madenlerini, ormanlarını, arazilerini yağmalar. O hep haklıdır. Gazeteler kapatılır, gazeteciler işten atılır. Hapislere doldurulur. Hiç bitmez zulümler, haksızlıklar, adaletsizlikler yaşanır. Artık tüm ülke yangın yeridir. Yine de yetmez.
’’Biz bir toplumu helak etmek istediğimizde ,oranın güç ve servetle azgınlaşmış aç gözlülerini iş başına getiririz’’(İsra 16) “Bir toplum kendi durumunu değiştirmedikçe biz o toplumu değiştirmeyiz”(Rad 11). Halk ise yeni bir kurtarıcı bekler,oysa birleşip ayağa kalkmadıkça daha çok bekleyecektir. Vatan sağ olmayacaktır.Vatandaş vatandaş olmayınca. Söz tükenmiştir. O günde peygamber şöyle der: ’’ey Rabbim benim bu toplumum kuranı terketti’’(Furkan 30).