Murat Eroğlu, ‘Şafakla Dönenler’ filminde 90’lı yıllarda köyünden İstanbul’a göç ettirilen Erdal ile 12 yaşındaki oğlu Merdan’ın sebze halindeki hikayesine yer veriyor. Sınıfsal soruna odaklanan hikayenin arka fonunda ise Kürt gerçekliği var
Erdoğan Yener
64. Uluslararası Mannheim-Heidelberg Film Festivali kapsamında Dersimli yönetmen Murat Eroğlu’nun ‘Şafakla Dönenler’i yarışma filmi olarak gösterildi. Senaryosunu ve yönetmenliğini Murat Eroğlu’nun üstlendiği ‘Şafakla Dönenler’, sebze halinde pazarcılık yapan 90’lı yıllarda köyünden İstanbul’a göç ettirilen baba Erdal ile 12 yaşındaki oğlu Merdan’ın bir gecelik hikayesine odaklanıyor. Yönetmen Murat Eroğlu filminde ‘Kürt gerçekliği’nin başka yüzüne çeviriyor kamerasını. Göçle metropollerin varoşları ve çalışma koşullarında, vahşi sömürü ile karşı karşıya kalan Kürt emekçilerinin sorunlarına pencere açıyor.
Yaşadığım çevre etkili oldu
Murat Eroğlu, ‘Şafakla Dönenler’in konusunun oluşmasında yaşadığı çevresinin çok etkili olduğunu ifade ederek ülkeden zorunlu göç ve kölelik koşullarında çalışmanın etkili olduğunu söyledi. Eserlerinde daha çok sınıfsal sorunların öne çıktığını belirten Eroğlu, şunları kaydetti: Belki de bu, İstanbul’da yaşamanın verdiği çarpıklık. İş olarak, patron-işçi arasında uçurum var. Benim Dersim’den 90’larda zorunlu göç sonrası yaşadığım yer, Pendik Tersane Mahallesi idi. Burada sabah işçiler yürüyerek akın akın tersaneye giderler. Bu insanlar, gece gündüz çalışarak, asgari ücrete kölelik koşullarında yaşarlar. Benim ailem de işçi emekçi bir ailedir. Çevremde çalışan akrabalarımın çoğu sebze halinde çalışıyordu. Ben de halde çalıştım ve bu dünyanın ne kadar acımasız olduğunu gördüm. Buradaki dünya mutlaka anlatılması gerekiyordu. Çünkü burada insanlar tersine bir şey yaşıyorlardı. Gündüz yatıp akşamları çalışıyorlardı. Dolayısıyla sen de bunun parçası oluyorsun. İlerleyen yıllarda sinema alanında deneyim elde ettikten sonra, artık kendi hikayeni çekmek istiyorsun. Bu arayışım başladığında baktım ki, o kısa dönemde çalıştığım sebze halindeki insanların hikayelerini kafamda yazmışım aslında. Sonra tekrar oraya döndüm, baktım, izledim, gözlemledim. Ve böyle bir hikayeyle yola çıktım.
Hal biraz da ‘kurtlar sofrası’
Filmde sınıfsal sorunun anlatılmasının yanında Kürt sorununun sınıfsal çelişkinin içindeki yerini gözden kaçırmadığını belirten Eroğlu, “Sadece sebze halindeki dünyaya girdim. Halde çalışan Türkler de vardı, farklı kimliklerden insanlar da. Halin kapısından içeri girdiğinizde sömürü biçimi ortaya çıkıyordu. Tabi ki ben şuna dikkat ettim. Orada çalışan yüzde 60-70 Kürt olsa da çalışan diğer insanlar da vardı. Önde sınıfsal sorunu anlatırken, arka planda da Kürt emekçilerinin sömürüsünü anlatmaya çalıştım. Aynı zamanda ‘hal’ biraz da ‘kurtlar sofrası’. Güçlünün güçsüzü ezdiği bir yer. Buna yer vermeye çalıştım” diye konuştu.
Sinema dili oluşuyor
Eroğlu, Kürt Özgürlük Hareketi’nin gelişmesi, Kürdistan’daki insanlara ufuk açması, yeni kişilik, yeni bir dünya bakış açısı sunması, yeni bir insan tipinin ortaya çıkardığını belirterek Kürt sinemasının da bu gelişmeden etkilendiğini kaydetti. Kürt sinemasının emekleme çağında olduğunun altını çizen Eroğlu, “Sinema gücünü düşünceden alır. Kürt sineması da yeni biçimleniyor, kendi içerisinde tartışmalar mevcut. Sinema dilini yeni yeni ortaya çıkarmaya çalışıyor. Türkiye’de festivallerde her sene ödül alan Kürt yönetmenler, Kürt filmleri, Kürt oyuncuları oluyor. Kürtler kendi gerçekliğini anlatmakla birlikte o ülkenin sinemasını da sanatını da etkileyecektir” dedi.