Serpilhan Kanıbol ve Nihat Keleş, kendilerine ait Cümbür Cemaat adlı dizi senaryosunun, Sinan Çetin’in şirketi Plato Film tarafından, adına küçük bir ekleme yapılarak yayınlanması üzerine intihal davası açtı. Çetin’in yanı sıra, intihali görmezden gelerek yayını sürdüren Doğan Holding de dava edildi. Yazarlar, bugün düzenledikleri basın açıklamasıyla, yaşanan süreci anlattılar ve davanın Sinan Çetin’in şahsına değil, fikir haklarına karşı bir intihal davası olarak açıldığını belirttiler. Dava, 27 Mayıs 2010 tarihinde Beyoğlu Fikri ve Sınaî Haklar Mahkemesi’nde görülecek.
Adını değiştirince oluyor mu?
Yaşadıkları süreci anlatan yazarlar, Şubat ayındaki fragmanlarında Cümbür Cemaat adıyla duyurulan bu dizi için, o sırada yapımcı ile görüşmekte olduklarını ve durumdan haberdar olunca yapımcının bir süre işi bekletme kararı aldığını belirttiler. Fragmandaki dizi adının kendi eserleriyle aynı olduğunu fark eden senarist yazarlar, bir yandan da bir yanlış anlaşılma olabileceğini düşünerek, şu diziyi incelediler ve eserin ismi gibi konseptinin de kendi eserleriyle aynı olduğunu gördüler.
Yazarlar kanuni yollara başvurmaya hazırlanırken, yayına başlamadan bir hafta önce fragmanlar yayından çekildi, bir hafta sonra da dizinin isimde ufak bir değişiklik yapıldı ve Cümbür Cemaat Aile adıyla yayına girdi.
Star TV’de yayınlanmakta olan dizide senarist olarak Mustafa Uğur Yağcıoğlu adı geçtiği için, başlangıçta Sinan Çetin’i doğrudan suçlamadıklarını belirten yazarlar, hem Plato Film’e hem de Star TV’ye gönderdikleri ihtar ve uyarılara bir yanıt alamayınca, bir de dizinin adı değiştirilerek yayına sokulunca, sorumlunun senarist değil, yapımcı şirket ve yayın kanalı olduğuna karar verdiklerini ve davayı da bu nedenle Sinan Çetin’e açtıklarını söylediler.
Sinan Çetin her zamanki gibi…
“Amacımız özellikle fikir işçilerinin haklarının, emeklerinin korunması ve ürettikleri eserlere gerekli özverinin saygı ve sevgi unsurları içinde gösterilmesine yöneliktir” diyen senaristler Kanıbol ve Keleş, dizinin adını değiştirmenin, yeni bir dizi çekildiği anlamına gelmediğini, Çetin’in Sabah Gazetesi’nde konuyla ilgili verdiği demeçte, hem kendilerine hem de mesleğe yönelik hakaret içeren açıklamalar yaptığını ifade ettiler. Sinan Çetin’e karşı kanunların öngördüğü şekilde yürüttükleri bu hak arayışının, tamamen emeğe ve emekçiye ve üretilen eserlerin korunmasının gerekliliğine yönelik olduğu da yazarların basın açıklamasında yer aldı.
Ekmeğini liberalizme ve AKP destekçiliğine yaslanarak kazanan Sinan Çetin’in saldırgan tarzı daha önceden de biliniyor. Çetin, devletin “Recep İvedik” gibi popüler filmlerin gelirinden oluşturduğu havuzdan para yardımı alan sinemacıların “dilencilik” yaptığını da iddia etmişti. Sinan Çetin, 1994 yılında söylediği “Devletten yardım isteyen fakir sinemacı eşektir” cümlesiyle sinema derneklerinin ve örgütlerin tepkisini çekmişti. Kendisine en ağır yanıtı, Film Yapımcıları Derneği Genel Sekreteri olan ağabeyi Sabahattin Çetin vermiş, Sinan Çetin için “Medya maymunu, ruhunu satıyor, tanrısı para, küfürbaz, aynı soyadını taşımaktan rahatsızım” ifadesini kullanmıştı.
Gizli emekçilerin üstünden yürüyen sömürü gemisi
Sinan Çetin açıklamalarında, adı geçen iki senarist için “tanınmıyorlar” diyor. Bir yazarın tanınmıyor oluşunu, onun eserini çalma gerekçesi olarak gören Çetin, bu iddiasıyla yaptıklarını da meşrulaştırıyor. Sinan Çetin’e intihal davası açan senaristler Serpilhan Kanıbol ve Nihat Keleş, meslektaşlarının yaşadığı sıkıntılı süreçleri şu sözlerle anlatıyor:
“Şimdiye kadar biz ve bizler gibi birçok senarist arkadaşımız, piyasada izlemekte olduğunuz birçok dizi ve reklam filmlerinin yazarlığını yapmıştır ve yapmaktadır. Yapımcı ünlü bir yazara işi verdiğinde, bu yazarlardan birçoğu parası ile grup kurup gizlilik anlaşması yaparak ismi dahi geçmeyen emekçi senaristlere projeyi yazdırır. Proje sahibi olarak başkalarının isimleri geçer. Bilindiğinin aksine her dizinin ve reklamın aşağı yukarı bir senaryo grubu vardır ve her zaman isimleri anılmaz. Bizler piyasada bazı büyük şirketlerin reklamlarını, izlemeye değer diyebileceğiniz dizi ve Show Programının yazarları arasındayız.
Bizler bu eserleri yazarken gecemizi gündüzümüze katarız. Fikir işçiliği sizinde bildiğiniz gibi masa başında oturup saat tutabileceğiniz bir iş değildir. Birçok işten, keyiften hatta uykunuzdan feragat edersiniz. Kimi zaman kiranızı ödeyemezsiniz, kimi zaman faturalarınızı. İş bitsin her şey olur diye hayatınızı o hayalin ucuna takarsınız. O hayal bir yere ulaşmadıkça yaşadığınız hayat başınıza yıkılır. Ne bir sigortası vardır bu işin ne düzenli bir geliri. Bir adım ötenizi bile göremezsiniz. Ama insanlar sizden bekler. Onların keyif alabileceği bir şey yapmak için her şeyinizi ortaya koyarsınız. İşte biz de öyle yaptık. Lakin avuçlarımızın arasından kayıp gitmesi bizleri kahrediyor. Canımızı acıtıyor hem de çok…”
(soL – Haber Merkezi)