Hakkari’den selamlar.
2 gün önce Hakkarî’ye geldiğimde gözlerime uzatıyor ellerini Sümbül Dağı. Xer hati diyor başındaki beyazlarla. Xerindarbi serçawan diyorum.
Tüm yorgunluğumu alıyor,Sümbül Dağının ihtişamlı görüntüsü.
Yüzümü çarşıya doğru çeviriyorum. Gözlerim takılıyor Atatürk Heykeline.
Sümbül Dağı ile Ataürk heykeli arasında duruyorum. Yaşananları tefsir ediyor; sağımda Sümbül Dağı solumda Atatürk heykeli.
Sümbül Dağı ile “Ne Mutlu Türküm Diyene” yazısı.
Daha sonradan “Yurtta sulh cihanda sulh” olarak değiştirilmiş, o yazı.
***
Hakkari’de halkın içinde ama halka rağmen olan “Derinler Flörtü”’nün ortasındaki Sulhun, Hakkari’nin neresine düştüğünü merak etsem, dağ ile heykel arasındaki mesafeyi, tehditlere şantajlara faili meçhullara ve yasaklara bölmem lazım… Sonuç: Ve’l Asr /Asr’a Andolsun ki Hakkarinin başına çökenler Hüsran İçindedir!
Başka bir pencereden baktığımızda ise onurlu, civanmert, sakin insanlar diyarı Hakkarî.
Sadece esnafından örnek vereyim gerisini siz düşünün. Başka şehirlerde bir yabancı, esnaftan alışveriş yapmak isterse ve fiyatları da bilmiyorsa genellikle ne olur?
İşte Hakkari’de tam tersi oluyor… Yabancısınız ve Hakkari’ye mi düştü yolunuz? Sadece kapatın gözlerinizi ve yabancı olduğunuzun anlaşılmasını bekleyin. Sonra da cebinizdeki paranın neden eksilmediğine bakın ne demek istediğimi anlayacaksınız…
***
Hakkari’de dolaşırken bir Panel duyurusu ile karşılaştım.
Merak ettim ve Panel’e katıldım.
Panel için Atatürk Kültür Merkezi’ne gittiğimde salon ağzına kadar doluydu. İnsanlar ayakta idi. Atatürk resmi eşliğinde yapılan saygı duruşunun ardından Kur’an okunmasıyla başladı program…
İmam Hatip’in okuduğu sure’den sonra “Bizden önce imanlı ölenlere karşı kalplerimizde bir kin bırakma Allah’ım” vurgusu öne çıkarken, programın moderatörü ise
“Sahabeyi anmak, İmanı; Evliyayı anmak, Muhabbeti arttırır” diyerek İman ve Muhabbet eksenli bir panel olmasını ümit ettiğini belirtiyordu.
Salona göz gezdiriyorum. Yaşlılar, gençler, kadınlar erkekler memurlar…
Zihnimde İhsan Eliaçık’tan kezlerce duyduğum şu söz yankılanıyor:
“Akademilerden fikir çıkmaz, fikir sokaktan gelir, akademiler ise sokakta patlayan fikri, özgürlük çığlıklarını doktrinize eder. Akademilerden özgürlük çıkmaz!”
Panelistlerin önlerindeki akademik ünvanlara bakıyorum. Seyyid Taha-i Hakkari hakkındaki sunumları dikkatle dinlemeye başlıyorum…
Program bittikten sonra bazı insanların programın içeriğine, vasatlığına ve sunumların içeriğini zayıf bulduklarını şikayet ederken buluyorum.
Seyyid Taha-i Hakkari ise koca koca ünvanları olan panelistler tarafından
Nefs’e mücadelesine,
İnanmak ve İnanmamak karşıtlığında Seyyid Taha-i’nin İmanına yönelik övgülere indirgenerek daraltılıyor mu diye sormak istiyorum. Panel sonunda soru-cevaplara yer yok ne yazıkki!
Konuşmacılardan birisinin özellikle, Seyyid Taha-i Hakkari’nin ”Şöhret Afettir.” Uyarısını öne çıkarması ise beni şaşırtıyor.
“Şöhret Afettir!” eyvallah ama Hakkari bağlamında bu paneli dinleyenlerin ne işine yarayacak, Şöhretin Afet olması?
Vali’nin mi? Eğitim Müdürünün mü? Salondaki yaşlıların mı? Gençlerin mi?
Hakkari’de akıp giden hayatın içinde nereye tegabül edecek acep?
İnsanın özgürleşmesinin yolunun ise “Nefs’e olan bağlılıklardan kurtulmak” vurgusunun Hakkari’de yaşanan hayatın, sokakların, gerilimlerin ortasında ne işe yarayacağını düşünüyorum ister istemez.
Programda Seyyid Taha-,i Hakkari’nin zekasından ahlakına, insan ilişkilerindeki başarısından, toplumsal kanaat önderliğine dek değinilen yönler sadece bir genel kültür bilgileri özellikleri taşıyor.
Programda Seyyid Taha-i Hakkari’nin İran’la olan ilişkilerinden bahsedilirken de Şia tehlikesine karşı Sünni bir bariyer vurgusu ise şaşırtıcı idi.
Mesela Seyyid Taha-i Hakkari’nin sarayla ve sultanlarla olan ilişkisi nasıldı?
Ne tür bedeller ödemişti?
Mal ve mülk ile olan ilişkisi onun zahitliğinden kaynaklanan bir tercih miydi; yoksa akidevi bir duruş muydu?
Seyyid Taha-i Hakkarinin din ilimleri yanı sıra fen ilimlerine de vakıf olmasına değinenlerin Fen ilimleri ile arası nasıldı?
Seyyid Taha-i Hakkari’yi paneli, dinleyenlerin ufkuna Anti-Kapitalist ve Anti-Emperyalist bir katkı sağlamakta mıydı?
İmanın Lezzetini onda bulduğumuzu iddia eden panelistler, yoksulun açın garibanın imanından nasıl lezzet alacağına dair de bir teması var mıydı?
Bedenlerin ölümlere yatırıldığı ve açlığın kol gezdiği şu günlerde Seyyid Taha-i Hakkari ve benzeri panel programlar, sunumlar uyuşmamıza mı yoksa uyanmamıza mı vesile oluyor? Panel bu ve benzeri sorularımın cevabını arayabileceğim bir konseptte değil elbette.
Seyyid Taha-i Hakkari ya da bölgeye mal olmuş nice alimi, akademilerin ve devlet kurumlarının penceresinden değil de sokağın, bağımsız özgür düşünen zihinlerin penceresinden dinlemek ve öğrenmektir, haksızlıklar karşısında direnecek erdemli ve imanlı insanların görevi.
***
O yüzden yolumu Şemdin’liye düşürüyorum. Seyyid Taha-i Hakkari’nin türbesi Şemdinli’de…
Değerli hocam, Tahsin Töre’ye giderken, gerçekte Seyyid Taha-i Nehrî olan bu alimin resmi ideoloji elinde Seyyid Taha-i Hakkari olması dışında daha önemli olan şey Seyid Taha-i’nin İman Lezzetinin ötesinde, “Nefs’le Mücadele”nin ötesinde, toplumda sevilen bir şahıs olmasının ötesinde asıl söylenmeyenin Seyyid Taha-i Hakkari’nin Mülk’le İktidarla ve Altınla olan ilişkisidir… Bu ilişkiden dinleyicinin payına ise ne düştüğüdür!
İçinde yaşadığımız zamanların sorumluluğunu alabilmek ve insanca yaşayabilmek için tarihsel şahsiyetlere niçin uzandığımızı iyi belirlemek zorundayız.
Programda Seyyid Taha-i Hakkari’nin Mülk-İktidar ve Altınla olan ilişkisi ve mücadelesine değinilmeyip te Hakkari yöresinin mutasavvıf, zahid ve hoşgörü ehli bir alim olarak olarak sunulması, sunulandan ziyade sunan zihniyetin de kelepçelerini önümüze sermektedir.Alimlerin/Aydınların etliye sütlüye karışmayan, kafa konforonu bozmayan, ezberleri bozmayan, Şehid Ali Şeriati misali “Bizi Rahatsız Etmeye Gelmeyen” sunumların halka en büyük zulüm olduğunu unutmamamız lazım!
Zamana ve Halklara mâl olmuş alimleri, mücedditleri,bilginleri ele alırken onlarla çağımızın sorunları karşısında uyuşuyor muyuz yoksa çağımızın zulümlerine karşı uyanıyor muyuz diye sormak zorundayız…
Devletçiliğin, Türklüğün ve Sünniliğin Egemenlik figürlerinin gölgesi altında dinlediğimiz Seyyid Taha-i Hakkari hakkında -İstifade ettiğim kadarı ile– eleştirilerimin dışında başta salonun temizliğinden sorumlu olan temizlik görevlileri, su ve çay getiren kantin görevlisi ve kapıda dalgın dalgın bekleyen güvenlik görevlisi emekçilere kendi adıma teşekkür ederim.
Programdan çıkıyorum. Hakkarî çarşısına doğru yol alırken değerli dost Ahmed kardeşimin bir sözü çınlıyor kulaklarımda…
“Bir savaş uzadıkça mazlumları da kirletir”
Yanımdan hızla geçen zırhlı bir polis aracı Çarşı’ya asılmış olan Seyyid Taha-i Hakkari pankartının altından geçiyor.
Pankart, zırhlının rüzgarı ile sallanıyor…
Arkamı dönüp Sümbül dağının zirvelerine bakıyorum…
Serçawan diyorum… Serçawan…
Panelden Fotoğraflar: