1)
Ağlayarak geldiler kapıma
Sol dizlerinden vurulmuş üç çocuk
“Oy garibim” dedim
Yasladım küçüğünün başını bağrıma
Kokladım saçlarını, annesi kokuyordu hâlâ
Diktim dudaklarımı yaralarına
Ellerimde öldü bir sabah
Diğer ikisi elma kokuyordu
Tuttum ellerinden, güneşe çıkardım
Saçlarımı kestim dizlerine sardım
Tütün çiğnedim, göz kapaklarına sardım
“Üşüyorum” diyerek öldü ortancası
Kaldım en büyüğü ile
İki kardeşi öldü, garip
Hamur sardım dizlerine
“Önce yürümesini öğreneceksin”
Yürüdük günlerin üzerine ve de gecelerin…
Benim saçlarıma çöl yağıyordu
Sararmış taslarda süt verdiğim yılanların zehrini aldım
Tokmakan, ebegümeci ve çökelekle yedik günlerce
Kırdık içimizdeki yitirmenin zehrini, bağışlamanın kendisiyle
Avuçlarımızda sumak kokusu
“Kulaklarım” dedi
“Duymuyor”
Kestim kulaklarımı, “artık kardeşiz” dedim
Gülümsedik…
Akrepleri izledik dünyayı anlamak için
“İnsan ile Akrep arasındaki köprü nedir” diye sorduk
Meğer akrebi şekerle beslersen, o da şekerden yaparmış zehrini
2)
Dizlerimiz iyileşti
Bize dua eden yaşlılar tespihlerini verdiler, uğur olsun diye
Kimi unutmak istiyorsak adını çektik geceleri
Kimi seviyorsak böldük yüzünü otuz üçe usumuzda
Adadık kendimizi, Hu’larca…
Günlerce yürüdük, ellerimiz arkamızda, otuz üçe böldüğümüz yüzümüzde bir telaş
“Haydi! Kim daha çok toplayacak, sevdiğini sevdiğine” diyorduk, takvamızdı bu
Bir ahraz aldı ellerimizden tespihi
Ezdi parmaklarıyla yüzümüzü, fırlattı
“Ne diyorsun” dedik, “Anlamıyoruz”
“İnsan hiç sevdiğine topladığını sayar mı?” diyemezmiş meğer
Ne bilirdik
Ne bilirdik yalanın, ihanetin ve hilenin önce tespihlerden geçtiğini
Bıraktık saymayı
Ne Doğu’ya ne de Batı’ya döndük yüzümüzü
İyilik bu değildi
3)
Ağır sıtmalar geçirdi ruhlarımız
Bir Alûsi ailesinde başucumuzda günlerce Ya-Sin okundu
Hallac’ın, Selman’ın, Fatıma’nın uğruna kalbini diken bir adamdan bahsettiler
“Onu ne yaktı” diye sorduk! Yırtık avuçlarımızdan döküldüğümüzü söyledik
Bedeliyye’de aldılar bizi bir halkaya
Yeryüzündeki bütün kardeşlerin barışması için
Ve seslendi Üstatları hepimize:
“Ey kardeşlerim!
Asıl kardeş kardeşi vurur, kardeşlerim, şaşırmayın
Çünkü bir tek kardeş olanlar bilir kardeşlerinin en zayıf noktasını!
Bir tek dostlar vurur sırtından dostunu, şaşırmayın
Garip olan ise insanın hiç tanımadığını vurmasıdır
Ey Kardeşlerim! Kardeş olun ve karnını deşmeyin kardeşlerinizin!
En garibi ki, insanın kendisini vuranı hiç tanımamış olmasıdır”
Ürkek, el kaldırdım ve sordum:
“Ah, sevdiklerini kaybedince mi ölürüz daha çok?
Yoksa sevdiklerimizle kaybedince mi?”
Sustu cemaat, herkes üşüdü
İçimden bir ses fısıldadı:
“Ya bağışlanmadıysam?”
4)
Nedir ki, bedenin uzak düşmesi sevdiklerinden?
Ah, en büyük ıstırap uzağına düşmesi insanın kendisinden
En büyük şirk, İnsanın kendisine yabancılaşmasıymış
Ah, ben Alaka’sını kaybetmişken, neyi okuyayım ve kimin adıyla?
Üç kez sordum:
“Ne okuyayım Rabbim?
Ne okuyayım Rabbim?
Ne okuyayım Rabbim?”
Kendini yıllarca oyalamış
Kendisiyle yıllarca oyalan(ıl)mış
Malını,ruhunu ve kalbini suistimal vadilerinde dağıtmış yoksullardan
Kendisini sevmeyen atmış dokuz kişinin toplanacağını fısıldıyordu insanlar
Ya onlardan biri bensem?
(Aman Yarabbi!)
Belirlenen sürede ve yerde yetmiş kişi toplandık
Hepimizi bir korku ve titreme sarmıştı
“Ben söyleyeceğim sizde tekrarlayacaksınız” dedi öne çıkan
“Olur” dedik korku ve titremeyle
Ve başladı avazı çıktığınca göklere doğru bağırmaya:
“Ey Rabbiiiimm!”
Tekrarladık:
“Ey Rabbimiiiiz!”
Ve o devam etti:
“Müstehak görseydin
Onları da beni de
Daha önce yok ederdin
İçimizden birtakım beyinsizlerin yaptıkları yüzünden
Bizleri helak mi edeceksin?”
Ağlaşan seslerimiz yankılarla tekrar etti:
İçimizdeki birtakım beyinsizler yüzünden…
Ve o devam etti:
“Sen bağışlayanların en hayırlısısın
Bütün bunlar senin imtihanından başka bir şey değildir
Bu imtihan ile müstehak gördüğünün sapmasına fırsat verirsin
Layık gördüğünü de doğru yolda yürütürsün
Sen bizim sahibimizsin
Bizi bağışla
Bize acı, sen bağışlayanların en hayırlısısın”
Öyle ki, gözyaşlarımız yanaklarımızdan süzülüp ayaklarımızı ıslatıyordu
Öylece tekrar ettik bağırışlarla:
“Sen bizim sahibimizsin
Bizi bağışla
Bize acı
Sen bağışlayanların en iyisisin!”
Sekiz günün sonunda yetmişimiz de aynı sesi duyduk
Duyduğumuz ses:
“Sevgim ve merhametim, sevgisi ve merhameti olanlaradır!
Zekâtı verenlere
Ve ayetlerimize iman edenleredir!”
Ruhumda yankılanan duyduğum sesle döndüm kendime
Sevgim ve merhametim, sevgisi ve merhameti olanlaradır!
—————————————————
Şiirden notlar:
1) İnsan hiç sevdiğine topladığını sayar mı?:
D.Cündioğlu’nun “Gülümsemezsen, sevemezsin Tanrı’yı” isimli makalesinin girişinde anlattığı küçük hikâyede:
Bir gün aksakallı bir derviş, bir sepet dolusu elmayla tepeler, bayırlar aşan genç bir kıza rastlamış.
Bozkırın o sıcağında yorgunluktan al almış kızın yanakları.
“Nereye gidersin? Neler doldurdun sepetine?” diye sormuş derviş.
Tâ uzaklara uzatmış elini, bir tarlayı göstermiş kızcağız: “Bak, sevdiğim adam çalışıyor orada!” demiş, “ona elma götürüyorum”.
“Kaç tane?” diye sorunca derviş, genç kız şaşkınlıktan büyüyen gözleriyle, “O nasıl soru öyle?” diye mukabele etmiş; “İnsan sevdiğine götürdüğü şeyi sayar mı hiç?”
Başı önüne düşmüş dervişin.
Ve genç kızın fark edemeyeceği şekilde usulca koparıvermiş elindeki 99’luk tespihin ipini.
2) “İnsan ile Akrep arasında ki köprü nedir” diye sorduk:
Meğer akrebi şekerle beslersen, o da şekerden yaparmış zehrini
Meğer insanı zehirle beslersen, o da zehirden yaparmış şekerini
3) Ne bilirdik yalanın, ihanetin ve hilenin önce tespihlerden geçtiğini!
Bıraktık saymayı.
Ne Doğu’ya ne de Batı’ya döndük yüzümüzü!
İyilik bu değildi!:
Peki, ya neydi iyilik? Yüzlerimizin Ka’be’ye bakması veya Ankara’ya bakması veya Kudüs’e bakması veya Kitap’a mı bakmasıydı?
Hayır! “İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin, mala olan sevgilerine rağmen onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir. (Bakara, 177)
4) Bedeliyye:
Şehit Ali Şeriati’nin en değerli hocalarından biri olan, İslâm dinine, kültürüne ve ahlâkına büyük bir hayranlık duyan Massignon, 1934 yılında Mısırlı bir Hıristiyan olan Mary Kahîl ile birlikte Dimyat/Mısır’da Bedeliyye adını verdiği duaya ve Müslümanlara ferâgat-i nefs ve bir kardeşlik bağı ile yaklaşmaya dayanan, Hıristiyanlara mahsus bir hayır cemiyeti kurmuştur. Bedeliyye’de Hıristiyanlar, özellikle Cuma Namazı’na denk düşen bir eş-zamanlılıkla İslâm-Hıristiyan kardeşliği için dua etmekteydiler. (Massignon’u okumak isteyenler için:
http://www.ozemre.com/index.php?option=com_content&task=view&id=101&Itemid=57)
5) En büyük şirk: İnsanın kendisine yabancılaşmasıymış:
Yabancılaşma, insan emeğini metalaştırarak değerlerin üretilmesi yerine tüketilmesidir. İnsan her şeyle tüketilebilir, tükenebilir. Bu, Allah’la bile yapılabilir. Zira Kur’an’da bir ayette, “Dikkat edin! Aldatıcılar sizi Allah ile aldatmasın” der.
Allah ile aldanmak, kişinin kendisine duyması gereken sevgi ve saygıyı Allah’a yontarak kendisini değersiz görmesi ile başlar. Yani kişinin kendisinden ç/aldığı değerlerin potansiyelini “kulluk yapmak” adına Allah’a verirken, kendisini alabildiğine sıfırlayarak, “mütevazilik” ve “nefs-i emare” adı altında hiçleştirmesidir. Oysa kulluk, Allah’a duyduğu güveni ve sevgiyi kişinin kendisinden koparmamasıdır. Zira bilmek ve sevmek, önce insanın kendisini bilip sevmesiyle başlamalıdır. Kendisini bırakıp Allah’ı ve kutsallığı arayanların geldiği son nokta kula kulluktur.
6) Belirlenen sürede ve yerde yetmiş kişi toplandık
Hepimizi bir korku ve titreme sarmıştı:
Araf suresi 156.ayet!