Topbaş yerine Sarıgül gelseydi, sevinirdim yalan yok. Ancak sevincimin kaynağı giden zat-ı muhterem oluştururdu elbet.
Yengiden hala çok uzak diyarlardayız, sağlık olsun. Bereket, dün akşam siyasal öngörü açısından geç dahi olsa şunu öğrenmiş oldum: Erdoğan en az %40’lık, ideolojik ve kemikleşmiş bir kitlenin sahibi. Cahilliye döneminde yaşayan bu yığınlar öylesine militan ki, RTE hırsız dahi olsa, “hakkıdır, çalmışsa da öteki tarafta hesabını verir” diyecek bir bilince sahip.
Bu güçlü ve militan kitle karşısında, Türkiye’de muhalefetin siyasi tarihi böylece kapanmış mı oldu? Kuşkusuz hayır. Yalnızca şunu yaşadık: Belediyemizdeki 20 yıllık baskıcı kokuşmuş siyasal İslam rejimi yerle bir edilebilirdi, olmadı.
Sosyalistler bu seçimin neresinde yer aldı?
Birçoğu devrimciliğinden ve enternasyonalizminden ödün vermemek adına ya HDP’nin kuyruğunda eridi ya da kınanma korkusuyla(sosyalist hareketin bir çocukluk hastalığı da bu esasen) oyunu gerçeğe aykırı gösterdi, yahut sakladı. Kimileri de artık alıştığımız dogmatik lafzıyla sandığa kuşkulu gözler ile baktı. Zira bu kesimi, mevcut rejime karşı mücadelenin en menem şekli olan, totaliter ve bürokratik geçmiş rejimlerin siyasal anlatılarında demokratik bir olumsallığın aranması modeli yıllardır fazlasıyla cezbediyor, en tehlikelimizde bunlar esasen. Bir kısmı da “küçücük öncü partilerinin” propagandadan ötesini ne yazık ki amaçlayamayan minik liderlerini oyladı.
Peki ne oldu?
Sosyalistlerin ağır abileri, her zaman olduğu gibi entel kahvelerinde tütünlerini sararak, post-modernizm/Leninizm/otoriterlik mefhumlarıyla siyasal anlatılar kurmaya devam etsin; “Türkiye demokrasisi” bir kere daha mağlup olsun. Ezilenlerin kahir ekseriyeti, sol’un sırça köşklerinden çıkan küçük burjuva entelektüellerini değil; gönül ferahlığı ile sağ’ı seçti. Hepimize geçmiş olsun.
Bu kısa yazıda, sosyalist hareketin “Ne Yapmalı?”sını yazacak değiliz. Ancak hatırlatmakta fayda var:
“En tatlı dili ya da en açık saçık hikayesi olan iktidara sahip olacaktır, olmuştur.”
Erdoğan Milli Görüş fikrini terk ederken, “artık reel politika yapacağız” diyordu. Onu, sanırım bu noktada örnek almamız gerekiyor. Sizce de artık reel politika yapmak zamanı gelmedi mi?