Hz. Ali’nin siyasi liderliğini eleştirenler olmuştur; ancak mertliğini teslim etmeyen yoktur. O, dostuna da, düşmanına da mert olmayı başarmış biriydi.
Bilindiği gibi Hz. Ali, eski müttefikleri tarafından şehit edildi. Hariciler cehaletin ve fanatizmin mücessem halidirler. Kurallardan asla taviz vermiyorlardı; ama kendisine ait olmayan hurmayı yedi diye bir cana kıyabiliyorlardı. Hariciler Müslüman’dı; fakat tarihleri boyunca sadece Müslümanlara karşı savaştılar.
Tarihleri boyunca sadece Müslümanlarla savaşan bir başka topluluk ise Vehhabi/Selefilerdir. Suud Hanedanı’nın Osmanlı subaylarını arkadan hançerlediği meşhur bir bilgidir. Vehhabilerin Haricilerle arasındaki benzerliğe şaşmamak gerekir. Bu gün El Kaide’nin eylemlerinde Haricilerin davranışının kodlarını görebiliyoruz.
Akıncılar, Osmanlı’nın cihat komandolarıydı. Bize anlatılanlara bakılacak olursa, düşmanlarının kadınlarına, çocuklarına ve yaşlılarına dokunmuyor; mabetlerine zarar vermiyorlardı. Ne hazindir ki Yeni Akıncılar bu geleneği oluşturamadılar ve Vahhabi geleneğe eklendiler.
Nasıl olduğuna gelince:
Sağ-sol kavgasının yaşandığı yetmişli yıllarda İslamcılar siyaset sahnesine henüz çıkmışlardı. Akıncılar adıyla ilk askeri deneyimlerini edindiler. Lisede örgenci olduğum bu yıllarda, “Fatih Akıncılar”ından bir efsane olarak söz edilir, cihatlarına ilişkin örnekler verilirdi. Gece yazıya çıkan bir akıncının, tiner yerine, vatandaşın deposunu delerek benzinle ellerini temizlemesi bunlardan biriydi. İki arkadaşımız anlatılanlardan etkilenmiş, yürüyüşlerde işe yarayacağı hesabıyla bir megafon çalarken yakalanmışlardı.
Cihat en büyük ibadetti; fakat cihadın da bir ahlakı olmalı değil miydi? O gün için bunlar geçerli değildi. Ölüm yolcusuna yasak olmazdı: “Canını ortaya koymuş mücahide her şey mubahtı.”
Oysa bu, Akıncı geleneği değildi. Bu, El Kaide’yi yetiştiren Arap geleneğiydi ve Türkiye’ye Suud parasıyla gelmişti. Suud müftülerinin fetvalarına bakılacak olursa, cihat sanki cariye ve ganimet için yapılıyordu. En büyük marifet ise şeriatı uygulamaktı. Müslümanlara gelince, onlar İslam’dan çoktan çıkmışlar, malları ve canları mubah birer müşrik haline gelmişlerdi.
Yanmış bir otomobilin üzerine oturmuş, elindeki kasnağı direksiyon olarak kullanan ve arkadaşlarını yolcu yapmış Nusra’lı mutlu bir mücahit fotoğrafı gördüm. Bu çocukça oyunların manası neydi? Bir mücahidin son şirinlikleri mi?
Peki, mücahitlerin cinsel ihtiyaçları için buldukları çözüme ne demeliydi? Cihat nikâhı gerçek miydi, yoksa gençleri çekmek için bir tuzak mı? Sayılı günleri kalmış bir insanın aklına böyle şeyler nasıl gelebiliyordu? Yoksa cihat, şiddet ve cinsel bilinçaltının dışavurumuna meşru bir zemin mi sunuyordu? Aynı şeyler Hizbullah savaşçıları için niçin geçerli değildi?
***
Maraşlı lise hocamız Faruk Özger, Muhsin (Yazıcıoğlu) kumaşında biriydi. Son gördüğümde, odasındaki bir levha dikkatimi çekmişti:
Acizler şikâyet eder
Alçaklar iftira eder
Asiller idare eder
Dün onun dünya sürgünü bitti.
Allah’tan geldik yine ve O’na döneceğiz.