Gün geçmiyor ki bir yerlerde “yeni” bir diyet önerisiyle karşılaşmayalım. Öneri de denemez bunlara pek. Bunları yapmazsanız sonunuz hiç de iyi olmaz tonunda tehditkar imalar. Tek düşündükleri sizmişsiniz gibi ve bu durum onlara üst perdeden talimatlar yağdırma hakkı verirmiş gibi bir tavır. Özgürlüğüne ve onuruna düşkün herhangi bir insanın kolay kolay onaylayamayacağı bir üslup. Kiloluysanız ya da bedeniniz arzu edilen ebatlarda değilse bu muameleyi hak ediyorsunuz demektir.
Bedenlerimizden memnun olmamamız gerektiği düşüncesi yavaş yavaş ve sistematik bir şekilde benimsetiliyor biz kitlelere. Çünkü memnun olduğunuz bir şeyi değiştirmek ya da geliştirmek için para harcamazsınız. Bunu elbet arzu bezirganları da bilir. Kapitalizmin sürekli tahrik edilen ama asla tatmin edilmeyen arzulardan beslendiği hatırlanacak olursa bu en azından anlaşılabilir bir şey. Bize gösterilen ideal modeller gibi olmalı, onlara benzemeliyiz. Yoksa bizim hiç kimseninkine benzemeyen yağlı, amorf vücudunuz biricik-bize özgü-değerli değil bu haliyle. Sadece bizim olduğu için değerli ya da sevilir olmayı beceremeyen bedenimiz bu buyurgan ve müstehzi bir edayla bize dayatılan yenmesi-yenmemesi gerekenler listesini elbet hak ediyordur.
Deli diye, hasta diye tecrit edilen bedenler artık kilolu diye, ya da yeterince ince değil diye tecrit ediliyor-aşağılanıyor. İktidar artık yeni tahakküm alanı olarak kilolu(aykırı-öyle kalmakta ısrar ettiği sürece de paraya tahvil edilemez) bedenler üzerinden yürütülüyor. Sağlıklı yaşam cenderesine alınarak inceltiliyor bedenler. En azından itaat eder hale getirilip halinden memnun olmaması sağlanıyor.
Bize yıllar boyunca iki omuz başımızda günah ve sevaplarımızı sayan iki melek anlatıldı. Şimdi, diyetislerin kahir ekseriyetinin kadın olduğu düşünülecek olursa tam midemizin üstünde konuşlanmış ve yediklerimizin kalorisini hesaplayan üçüncü bir melek daha olmalı. Hastanelerde eliyle sus işareti yapan meleğin eliyle “sakın yeme” işareti yapanı gibi bir şey. Niye diyetisyenler çoğunlukla kadın? Bu soruyu askıda bırakarak bir alt paragrafa geçiyorum.
Kültür endüstrisi kültürümüzü, moda sanayi giyeceklerimizi, din bezirganları itikatlarımızı, siyaset esnafı düşüncelerimizi tayin etme hevesinde. Bari bıraksalar da yememiz-yemememiz gerekenlere de biz karar versek. Bedenini dahi kendi iradenle şekillendiremedikten sonra 100 yıl yaşasan ne olur? Zaten o sen olmayacaksın ki, bir proje olacak yaşayan. İnceden inceye her şeyiyle şekillendirilmiş bir proje.
Faşizmin tektipleştirici, her şeyi, herkesi birbirine benzetici ideolojisine hafifçe gülümseyip yiyip içmemize bakalım derim ben. Hem bakarsın aylardır hararetle takip ettiğimiz diyet programı fasarya çıkar. Ve birileri burnumuza “yeni” bir liste dayar. Üstad Nedim’i biraz tahrif ederek, yiyip içelim kâm alalım dünyadan ve adam gibi sonucuna katlanalım.
Hem modern insanın tek sorunu sağlıklı(!) bir bedene sahip olmaması mı sanki? Yaşadığımız kesif mutsuzluklar, insansızlıklar, yalnızlıklar ne olacak? Bunları da üç haftada halledecek büyülü reçeteler var mı?Sağlıksız yaşam en büyük muhalefettir şimdi.
Süleyman A. Örnek