TDK sözlüğünde kıyamet şöyle tanımlanmıştır: “Tek tanrılı dinlerin inanışına göre dünyanın sonu ve bütün ölülerin dirilerek mahşerde toplanacağı zaman”
Bu tanımın iki farklı durumu içerdiği hemen fark edilecektir: “Dünyanın sonu ve yeniden dirilme” Kıyamet bunlardan hangisidir? Dünya hayatının bittiği son gün mü yoksa hesap vermek için insanların yeniden dirildiği gün mü? Çünkü bu ikisi çok farklı şeylerdir ve ikisinin de kıyamet kelimesi ile ifade edilmesi mümkün değildir.
Konunun Kur’an’da nasıl ele alındığına bakmak yararlı olacaktır:
1. Saat:
İnsan soyunun dünya hayatına son verilmesi olayının Kur’an’daki adı “El-Saat”tir. Bu kelime, olayın anlık, “Göz açıp kapayıncaya kadar” olmasıyla da uyumludur. El-Saat; çarpmalı, vurmalı bir ölüm ve felaket anı olması nedeniyle Karia, büyük bir hadise olması nedeniyle Vakıa, gerçekleşeceği konusunda Allah’ın vaadi olması nedeniyle Hakka isimleri ile de anılır.
- El Karia, Nedir Karia? Karia hakkında ne biliyorsun? Karia, insanların [ölü] kelebekler gibi etrafa savrulduğu ve dağların da didilmiş renk renk yünler gibi darmadağın olduğu gündür. (El Karia 1-5)
- Ey İnsanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının! Gerçekten “saat”in depremi müthiş bir olaydır! Onu göreceğiniz gün çocuğunu emziren anne, dehşetten çocuğunu unutup terk eder. Hâmile olan her kadın çocuğunu düşürür. İnsanları sarhoş görürsün. Hâlbuki gerçekte sarhoş değildirler; fakat Allah’ın azabı pek çetindir. (Hac 1-2)
Saat kelimesinin kullanıldığı diğer ayetler:
- İnsanlar sana saatten soruyorlar. Deki onun ilmi ancak Allah katındadır. (Ahzap 63, Araf 187)
- Saat ansızın gelince… (Enam 31)
- Saatin ilmini yalnız O bilir. (Lokman 34)
- Saat kesinlikle gelecektir. Onda hiç şüphe yoktur ve şüpheniz olmasın ki Allah kabirlerde olanları diriltip kaldıracaktır. (Hac 7)
- Saat yaklaştı Ay yarıldı. (Kamer 1)
- Saat mutlaka gelecektir. (Mümin 59)
- Saatin gelip çatması bir göz kırpması kadardır. (Nahl 77)
- Sana saatten soruyorlar: Ne zaman gelip çatacak? (Naziat 42)
- Nerden biliyorsun! Belki de saatin kopması yakındır. (Şura 17)
- Göklerin ve yerin ve ikisi arasındaki her şeyin hükümranlığı onundur. Saatin bilgisi de onun katındadır… (Zuhruf 85)
Yukarıdaki ayetlerde “El saatin” Türkçe çevirileri, M. Elmalılı dışında, genel olarak “kıyamet, kıyamet saati, kıyametin kopması” biçiminde yapılmıştır. Saat, bilinmeyen bir kelime olmadığı halde ve kıyamet de, adı üstünde, ayağa kalkma (dirilme) olduğu halde böyle bir çevirinin “Saat” ile “kıyameti” karıştırmaktan başka ne yararı olabilir? Bu denli büyük bir hata yapıldıktan sonra Türkiye’de yüksek düzeyde din eğitimi almış olanların bile saat ile kıyameti birbirine karıştırmalarına şaşmamak gerekir.
Diğer yandan “Saat” iman konusu değil, zan konusudur. Kur’an bu durumu, “Saat’in gerçekleşeceğini de zannetmiyorum. (Kehf 36)” ifadesi ile aktarır. Çünkü İnsan, hayat tecrübesi sayesinde her şeyin son bulabileceğini düşünebilir. Dün başka gerekçelerden hareketle, bu gün daha başka nedenlerden ötürü Dünya’nın son bulabileceğini öngörmek hiç de zor değildir. İnsanın bu konuda asıl merakı, onun gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinden daha çok, ne zaman gerçekleşeceğidir. Müminler dahi saatin ne zaman vukuu bulacağını merak ederler. Nitekim ünlü Cibril hadisine bu konu şöyle yansımıştır: “Meta ssaa (saat ne zaman?)”
2. Kıyamet günü:
Kur’an’da “yevmüd din” “yevmül fasl” “yevme yekuml hısab” “yevmül ezife” “yevmüt teğabün” “yevmül ba’s” “yevmül cem”gibi isimlerle de anılır.
Bir kısmını aşağıya aldığımız ayetlerde, kıyamet gününün (Yevm-ül kıyame) yeniden dirilme, Allah’ın huzuruna sevk edilme, dünya hayatının hesabının verilmesi konularına mahsus bir kavram olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Kıyamet günü ile ilgili ayetler:
- Her canlı ölümü tadacaktır; ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı tamamen ödenecektir. (Ali İmran 185)
- Aralarında kıyamet günü hüküm verilecektir. (Bakara 113)
- Kıyamet günü Allah onlarla ne konuşur, ne de onları temize çıkarır. (Bakara 174)
- Onların yaptıkları boşa çıkmıştır. Kıyamet günü böyle kimselere terazi bile kurmayacağız. (Kehf 105)
- Kıyamet günü için adalet terazileri kuracağız. Kimseye zulmedilmeyecek. Yapılan iş bir hardal tanesi ağırlığında olsa da onu getirip ortaya koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz. (Embiya 47)
- O gün bütün insanlar [diriltilmiş olarak] meydandadır… (Mümin 16)
- De ki Allah sizi yaşatıyor, sonra sizi öldürecek, sonra da kendisinden şüphe olmayan kıyamet gününde bir araya toplayacaktır. (Casiye 26)
Kıyamet “kıyam”dan (Ayağa kalkma) kinaye olup, “Dirilme” anlamındadır. “Saat” in “kıyamet” yahut “kıyametin kopması” şeklinde tercümesi asla doğru değildir. Yapılan bu yanlışlık, dini literatürde büyük bir kaosa neden olmuş, kıyamet kelimesiyle saatin mi yoksa kıyamet gününün mü kastedildiği hususu, Türkçe konuşanlar açısından tam bir muammaya dönüşmüştür. Nitekim Diyanet Vakfı’ nın hazırladığı İslam Ansiklopedisi’nde “Kıyamet” maddesi anlatılırken kıyamet (dirilme) anlatıldıktan sonra kıyamet alametleri başlığı altında kıyametin değil, “Saat” in alametleri anlatılmış; ancak “Hadislerde kıyamet alametleri, ‘Eşratü’s saa’ tabiri ile ifade edilir.” denilmiştir.
Durumun “Galat-ı meşhur” kaidesi ile izahı da mümkün değildir. Çünkü burada yapılan şey yanlış isimlendirme değil, ikiz kardeşlere aynı ismin verilmesidir.“Saat” kelimesinin karşılığı olarak, mesela, “Karia” kelimesi kullanılabilir ve bu kargaşanın önüne geçilebilirdi. Belki de bu yanlışlık fark edilmiş olduğundan M. Esed mealinden sonra yazılan meallerde “El Saat” kelimesi “Son saat” olarak tercüme edilmiştir.
3. Ahiret günü:
Kur’an’da ahiret günü “Yevm-ül ahire” ve “El ahire” kelimeleri ile ifade edilir ve genel olarak bir iman konusu olarak ele alınır. Bu kelimeler ile dünya hayatının mukabili olan ahiret hayatı (Cennet-Cehennem) kastedilmiştir.
Ahiret günü ile ilgili bazı ayetler:
- İnanmadıkları halde Allah’a ve ahiret gününe inandık derler. (Bakara 8)
- Allah’a ve ahiret gününe inananlar iyiliği emreder, kötülükten men ederler. (Ali İmran 114)
- Allah’a ve ahiret gününe inanan ve salih amel işleyenler için Rableri katında mükâfat vardır. (Bakara 62)
- Rabbimiz bize dünyada da ahirette de iyilik ver.(Bakara 201)
- Dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlencedir. Ahiret yurdu ise muttakiler için daha hayırlıdır. (En’am 32)
SAAT Mİ, KIYAMET Mİ?
Ancak “saat” ve “kıyam” kelimelerinin aynı cümlede bir terkip içinde kullanıldığı ayetler (Yevme tekumus saa (Vakti, saati geldiğinde)) vardır ki işte bu ayetleri anlamak sorun olmuştur:
- Mümin Suresi 45:
Onlar sabah akşam ateşe sunulurlar. Yevme tekumus saa, “Haydi, Firavun ailesini en şiddetli azaba sokun!” denilir.
“Yevme tekumus saa” nın Türkçe meallerdeki karşılıkları:
- Kıyametin kopacağı günde (Diyanet)
- Saat kıyam edeceği gün (Elmalılı)
- Kıyamet kâim olacağı günde (Ö.N. Bilmen)
- Kıyamet koptuğu gün de (A.F. Yavuz)
- Kıyametin kopacağı gün de (H.B. Çantay)
- Nitekim Son Saat’in gelip çattığı Gün (M. Esed)
- Son saat gelip çattığında. (M. İslamoğlu)
- Kıyamet saatinin kopacağı gün (A. Bulaç)
- Kıyametin kopacağı gün de (Diyanet Vakfı)
- Kıyâmet koptuğu gün de (S. Ateş)
- Kıyamet koptuğunda da (S. Yıldırım)
- Kıyamet koptuğunda (İ Eliaçık)
Bir kısmını yukarıya aldığımız çevirilerde mütercimlerin bu ibareyle, “kozmik felaketin vukuu bulduğu an”ın kastedildiğini düşündükleri anlaşılıyor.
- Rum Suresi 11-16:
Allah; kâinatı yaratmaya ilkin başlayan, sonra onu tekrar yapan, öldürdükten sonra diriltendir. İşin sonunda da hesap vermek üzere O’nun huzuruna götürüleceksiniz. “Yevme tekumus saa” o suçlu kâfirler ümitlerini tamamen kesip susarlar. Ortaklarından kendilerine bir tek şefaatçi dahi bulunmaz. Zaten onlar ortaklarını da reddedeceklerdir. “Yevme tekumus saa”, işte o gün, müminlerle kâfirler birbirlerinden ayrılırlar. İman edip güzel ve makbul işler yapanlar cennet bahçelerinde ağırlanarak neşelenirler. İnkâr edip ayetlerimizi ve öldükten sonra dirilmeyi, Allah’ın huzuruna çıkmayı yalan sayanlar ise, azaba atılmak üzere getirilirler.
- Rum Suresi 55:
“Yevme tekumus saa” suçlular, (dünyada) bir andan fazla kalmadıklarına yemin ederler. [Allah bize biraz daha ömür verseydi iman ederdik derler.] Onlar [dünyada da] işte böyle [bir bahane bulup] kıvırıyorlardı.
Bu Suredeki “yevme tekumus saa” ibareleri de aynı şekilde tercüme edilmiştir. Ancak Süleyman ATEŞ burada farklı bir tercüme tercih etmiştir: “(Duruşma) Saat(i) başladığı gün.” (S. Yıldırım, surenin 55.ayetinde S. Ateş’e katılır.)
Kâfirlerin umutlarının yıkıldığı, ortak koştukları kimselerle karşılıklı suçlama yarışına girdikleri zaman ne zamandır? “Göz açıp kapaması gibi anlık olan” “saat” anı mı yoksa kıyamet gün mü? Firavun’un en şiddetli azaba sokulmasının emredildiği gün kozmik felaketin yaşandığı gün müdür? Yoksa kıyamet günü müdür? Müminlerle kâfirler birbirinden kıyamet günü mü ayrılacaklardı? (yevmül fasl) Yoksa “Saat” anında mı? Herkes can telaşına düşmüş; ama kâfirler dünyada kaldıkları süre hesabı ile meşguller(!) Olacak şey mi?
Casiye suresinde durum çok daha açıktır:
De ki: “Size hayatı veren Allah’tır. Sonra sizi yine O öldürür. Sonra da hepinizi, hakkında hiç şüphe olmayan kıyamet (dirilme) günü bir araya toplar; ama insanların çoğu bu gerçeği bilmezler. Göklerin ve yerin hâkimiyeti Allah’ındır. ‘Yevme tekumus saa’, işte o gün batıl dava peşinde olanlar, en büyük kayba uğrayacaklardır. O gün bütün ümmetleri, bir araya toplanmış ve diz çökmüş vaziyette görürsün. Her ümmet, hesap defterlerini okumaya çağırılır. “Daha önce ne yaptıysanız bugün sadece onun karşılığını alırsınız” Denilir. (26-28)
Bu surede geçen “Yevme tekumus saa” nın tercümesi de farklı değildir. Bu tercümelere bakılacak olursa Allah bizi önce (kıyamet günü) bir araya topluyor, yani diriltiyor, sonra da “kıyamet saati!” gelip çatıyor(!)
Batılda olanların hüsranda olacağı, her ümmetin diz üstü çöktüğü, kitaplarını okuyup yaptıklarının karşılığını alacakları gün” kıyametin koptuğu(!)” gün müdür? Yoksa kıyamet günü müdür? Yoksa aynı gün hem ölüp, hem de hesap mı veriyoruz? Oysa Zümer Suresi’nde: “Sûra üflenir; Allah’ın diledikleri dışında, göklerde ve yerde kim varsa çarpılıp cansız yere düşer. Sonra ona bir daha üflenir. Bir de bakarsın bütün insanlar, kabirlerinden ayağa kalkmış, etrafa bakınıp duruyorlar!” Buyruluyor.
“El saat”in yanlış tercümesi yetmezmiş gibi “ Saat” anında yaşanacak olaylarla, kıyamet günü yaşanacak olaylar da birbirine karıştırılmıştır.
“Saat” anı ve “Kıyamet günü” yaşanacak olayların karıştırılmasına dair bazı örnekler:
- 1. “Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Çünkü kıyamet sarsıntısı(1) çok büyük bir şeydir. Onu göreceğiniz gün, her emzikli kadın emzirmekte olduğu çocuğundan geçer ve her hamile kadın da karnındaki çocuğunu düşürür. İnsanları sarhoş görürsün; hâlbuki onlar sarhoş değillerdir. Ne var ki Allah’ın azabı çok şiddetlidir.” (Hac 1-2)
Yukarıdaki ayetlerde anlatılan olay için “ne zaman olacak?” sorusu gereksiz görülebilir; ama Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yayınladığı tefsirde şu satırları okuyabiliyoruz: “Kaynaklarda bu ayetlerin tefsiri, daha çok, belirtilen sarsıntının haşir sonrası kıyamet sahnelerinden mi yoksa dünyanın sonu geldiğinde kıyamet alameti olarak görülecek hallerden mi olduğu hususu üzerinde durulur. Âlimlerin çoğunluğu ikinci ihtimali daha güçlü bulmuşlardır.”
Razi’nin, “Mefatihul Gayb” adlı eserinde aynı ayetlerle ilgili olarak: “Alimler, bu zelzelenin ne zaman olacağı hususunda ihtilaf etmişlerdir” denilmektedir.
Nasıl bir ihtilaf olabilir ki? Emzikli kadınlar kucaklarında çocuklarıyla mı diriliyorlar ki çocuklarını atsınlar? Yahut hamile olarak mı diriliyorlar ki çocuklarını düşürsünler? Bunların “Saat” anında yaşanan ölüm korkusunun yansımaları olduğu yeterince açık değil mi?
- 2. “Kopma Saati” yaşanan olaylar ile kıyamet günü yaşanacak olayların karıştırılmasının başka bir örneğini de Elmalılı tefsirine ve birçok klasik tefsire ilham kaynağı olan Razi’nin “Mefatihul ğayb” adlı eseri, Karıa Suresi 4.Ayet yorumunda görebiliyoruz:
“…Cenâb-ı Hak, insanların öldükten sonra dirilme anındaki durumlarını, hem saçılmış çekirgelere, (Karia 4) hem de yayılmış pervanelere (Kamer 7) benzetmiştir…” Buna göre şayet, “Çekirgeler, pervanelere nisbetle büyüktürler. Binaenaleyh aynı şey, aynı anda hem büyük hem de küçük olan şeylere nasıl benzetilebilir?” denilirse, biz deriz ki: Tek bir şey, hem büyük hem de küçük olan bu iki şeye teşbih edilmiştir, ama ayrı iki vasıf konusunda. Pervaneye (kelebek) teşbih edilmesi, her birinin belli belirsiz yönlere gidip gelmelerinden; çekirgeye teşbih edilişi ise, çokluk ve birbirini izlemeleri açısındandır. Şöyle de denilebilir: Mahlûkat, başlangıçta, tıpkı çekirgeler gibi büyük olurlar. Daha sonra, güneşin harareti ile yanmaları yüzünden, pervaneler gibi, küçük hale gelirler”
Razi’nin yorumuna göre hem Karia Suresi 4. Ayet, hem de Kamer Suresi 7. Ayet aynı olayın iki farklı anlatımıdır. İşte yanış buradadır. Bu ayetlerin tercümesini inceleyelim:
Karia 4:
“Ogün insanlar feraşı mebsus (savrulmuş kelebekler) gibi olurlar.”
Karia suresi, saat (kopma saati) ile ilgili bilgi verir. Karia bir ölüm ve felaket anıdır. O an yaşanacak olan ölümler, dağılan/yayılan kelebekler (kelferaşil mebsus) benzetmesiyle anlatılmıştır.(2) İnsanlar pervaneye dönüşecekler denilmemiştir.
“Mebsus”, “besse” köküden mefuldür. Rağıb’ın Müfredatı’nda “besse” kelimesi ile ilgili: “Kelimenin aslı ayırmak demektir. Bu, tıpkı rüzgârın tozu toprağı savurması gibi, bir şeyi saçıp savurmaktır.” Deniliyor.
Nitekim insanların savrularak ölmesinin örneği Kamer Suresi ve Hakka Suresi’nde Ad Kavmi’nin Kariası (gazap) anlatılırken, insanların kasırgalarla, sanki kökünden sökülmüş hurma kütükleri gibi savrulduklarından bahsedilerek verilir. Kavimlerin helaki o kavmin “Kopma Saati” dir.
Kamer 7:
- Gözleri düşkün düşkün kabirlerden çıkarlar, sanki çıvgın çekirgeler gibi (Elmalılı)
- Gözlerî zeliller olarak kabirlerinden çıkacaklardır. Sanki onlar dağılmış çekirgelerdir. (Ö.N. Bilmen)
- (Korkudan) gözleri baygın olarak kabirlerden çıkacaklar; etrafa yayılan çekirgeler gibi. (A.F. Yavuz)
- Onlar kederli gözlerle, (rüzgârın) dağıtıp savurduğu çekirgeler gibi mezarlarından kalkacaklar, (M. Esed)
- Onlar yılgın ve bitkin gözlerle, savrulmuş çekirge sürüleri gibi mevzilerinden çıkacaklardır. (M.İslamoğlu)
Yorumdan önce tercümeler üzerinde duralım. En aykırı tercüme M. Esed’in ve ondan etkilendiği çok açık M. İslamoğlu’nun tercümeleridir. “Rüzgârın savurduğu çekirgeler gibi” mezardan kalkmak da ne demek oluyor? Yeniden dirilmemin böyle bir anlatımla yapılmış olması mantıklı mı? “Münteşir” kelimesi “rüzgârın savurması nedeniyle dağılma” anlamında kullanılabilir mi? (Bu defa M. Esed dahi klasik yorumculara mağlup olmuştur.)
Cerad-ı Münteşir:
İntişar- n-ş-r kökünden gelir. “Nüşur” yeniden dirilme (25/3, 25/40, 35/9) anlamında, “İntişar” “toplanabilme kabiliyeti olanın etrafa dağılması” anlamındadır. (33/53, 62/10) Rum Suresi 20.Ayette ise üreyip çoğalmak anlamında kullanılmıştır.
Bu gün, araştırmalar sayesinde çekirgelerin nasıl ürediğini biliyoruz. Ana çekirge üreme borusuyla toprağın altına her seferinde 70/80 yumurta bırakır. Yaz gelip ısı 34 ˚C olunca çekirgeler, aynı delikten bir anda yerüstüne çıkar, yuva etrafında kıpır kıpır hareketlerle çoğalıp daireselleşirler. Ölülerin kabirlerinin üstünde dirilip bitmesi bundan daha iyi anlatılamazdı. İşte “Cerad-ı münteşir” budur.
Özet olarak diyebiliriz ki, pervanelerin rüzgârda savrulduğu gibi, Karia felaketinde sağa sola savrularak ölecek; topraktan çıkan çekirgeler gibi dirileceğiz. Birincisi ilk nefhada, ikincisi sonraki nefhada. (Bkz. Zumer 68)
Bu bilgilerden sonra tefsirlerde ne tür özensiz durumlarla karşılaşacağımıza ilişkin ilginç bir örnek olarak Razi’nin yorumu bir kez daha okunabilir.
———————————————————–
(1) El-Saat ‘in “kıyamet” şeklinde tercüme edildiğine dikkat ediniz. Meal Diyanet tercümesinden alınmıştır.
(2) Bu olay her yıl Adapazarı ilimizde gerçekleşen toplu kelebek ölümlerine ne kadarda benziyor.