30 Mart’ta bir seçim yaşamış Türkiye. Yaşamış diyorum çünkü seçimden başka her şeye benzeyen garip bir vakaydı bu. Seçim öncesi gariplikleri de yanına alarak seçimle beraber yeni ve daha orijinal garipliklere yelken açtı Türkiye.
Daha seçim devam ederken ortaya çıkan hile teşebbüsleri , 400’ü aşan tutanağa sebebiyet veren yöntemler, sanki takvimde başka gün kalmamış gibi şehir-ilçe, doğu-batı fark etmeksizin onlarca yerde eş zamanlı olarak elektriklerin kesilmesi ve enerji bakanının bu durumu insanlarla alay eder gibi ‘kedinin trafoya girmesi’ olarak açıklaması…
Gerçekten bürokratik ağızdan çıkan sözlerin keskin bir zeka eleştirisine maruz kaldığı sosyal medyada şu soru gündeme geldi haklı olarak : ‘Aynı kedi özellikle seçim gününü tercih ederek tüm illerde teker teker trafoları mı girip çıktı, yoksa her kedi kendi ilinde organize ve eşzamanlı olarak o ilin trafosuna mı girdi?’
Bence gayet yerinde bir sorudur bu. Çünkü bakanın söylediği şey bundan daha ileri daha politik, daha analizci, sosyolojik, bilimsel açıklamaları hak etmiyor. Mizah konusu olabilecek açıklamalar mizah konusu olurlar , bilim konusu olabilecek açıklamalar bilim konusu. (Mizahın da gücünü küçümsememek lazım bu noktada, zira şu anda gerçekten en işlevsel alan bu kadar malzemenin arasında o olmalı)
Yakılarak çöplere atılmış oy pusulalarının fotoğrafları, bazı sandıklardan geçerli oydan fazla iktidar partisi oyu çıkması , ‘bu pusulada boşmuş hadi bunu AKP’ye basalım’ diyen sandık başkanlarının videosu, bazı belediye başkanı adaylarının kendilerinin oy kullandığı sandıklarda 1 oy bile alamaması vs. böyle uzayıp giden bir silsile… Bir garip olaylar yumağı…
Bu tabloya bakıyorum da sormadan edemiyorum. Şimdi gerçekten seçim mi olmuş oldu? Ya da birileri seçimi kazanmış oldu? Yüzde bilmem kaç oy mu almış oldu? Sayılarla övünmeden ‘OH’ diye derin bir nefes almadan önce bu şaibelerin kaldırılması gerekmiyor mu?
Yandaş medyanın her biri sözüm ona ‘‘oy analizi’’ yapıyor her gün tv’de, gazetelerde. Her biri de aynı şeyi söylüyor (sağ olsunlar-istikrar!). Önce seçimlerin üzerindeki bu şüphe şaibe temizlensin, yıkılan kamu vicdanı yeniden tesis edilsin, sonra her partinin aldığı oyların politik-sosyolojik(!!!) tahlilini yaparsınız. Bu ne acele? İnsanların iradesinin çalındığını düşündüğü bir ortamda neyin tahlilini ne amaçla yapıyorsunuz?
Ağrı’da BDP kazandı, AKP tam 14 kere itiraz etti BDP adayı 14 kere belediye başkanı seçildi, rekor kırdı. Şimdi Ağrı’da YSK hakiminin izne çıkarıldığı ve AKP’nin 15.kez itiraz ettiği haberleri geliyor. İtiraz silsilesinin nerde biteceğiyle ilgili fikir verebilecek bir olay mı acaba bu? 15 kere itiraz edip, 15. itirazda hakimi izne çıkarmak da nedir? Bilinmez. Halk vicdanı sorgular ve şüphelerin ortadan kaldırılmasını ister sadece. Bu doğal bir hak ve taleptir.
Ankara’da ise başka bir garip tablo var. CHP’nin itirazı reddedilmiş. Ağrı’da 14 itiraz kabul eden zihniyet, Ankara gibi koca şehirde tüm bürokratik ve yasama faaliyetlerinin birleştiği bir başkentte, şaibeli olduğu konusunda kamu vicdanında yara açılmış bir seçimle ilgili 1 İTİRAZ bile kabul etmiyor. Ankara’ya RED, Ahlat’a RED, Ceylanpınar’a RED , Antalya’ya RED , AKP Ağrı’ya 15. kez itiraz, EVET. Ne yapalım beynimizi ve vicdanımızı rafa mı kaldıralım? Ne yapalım da bunların anlamını hissetmez, algılamaz, anlamaz hale gelelim? Urfa ve Ceylanpınar seçim gecesi elektrik görmemiş, sosyal medya üzerinde BDP’ ye evet basılı çöplükten toplanmış oy fotoğraflarıyla çalkalanırken, şüpheler ortadan kaldırılsın, zedelenen kamu vicdanı şeffaflıkla, gerekirse yeniden seçim yapılarak tesis edilsin denileceğine alelacele mazbatalar veriliyor. Sandık oylarıyla övünmek için önce bundan daha başka şekilde davranmak gerekmiyor mu?
İnsanlar ‘demokrasi sandığa sığmaz, toplumsal hak ve özgürlüklerle, toplantı ve gösteri yürüyüş hakkı, basın özgürlüğü, sosyal sendikal haklarla perçinlenmeli bütünlenmelidir’ dedikçe bu sefer bakıyoruz ‘sandık demokrasisi’ de elden gitmiş. İnsanlar herhangi bir şeyi protesto ettiklerinde ‘hadi sandığa gel’ söylemiyle karşılaşıyordu (o ne demekse. Sanki sandık ve protesto hakkı birbirine alternatif haklar?). Şimdi sandığa gittiler ama oraya gidince de başlarına bu sefer bunlar geldi. İnsanlar evrensel hukukun tanıdığı protesto hakkı kullanılınca gaz yağmuruna tutuluyor, sandıkta seçme seçilme hakkını kullanılınca da trafoya kedi giriyor (bilmem ne). İnsanlar kedi ile mi uğraşsın gazla mı? Yoksa gidip ağlasın mı artık bir köşeye çekilip ( belki de en makulü budur!) ? Yaşadığım çağ karanlık bir çağ deyip ‘‘kader işte’’ deyip inzivaya mı çekilsin? Lanet olsun diye sandığı da terk etsin, zaten size yetecek kadar oyunuzda varmış öyle herkesin kullanmasına da gerek yok!. Hiç fena olmaz değil mi?!
Kimse kusura bakmasında böyle bir seçimin sonucunda kimsenin yüzdesiyle bindesiyle övünmeye hakkı yok. Bu seçimler kamu vicdanı ve tarih hafızasında derin yaralar açan kara bir miras olarak yerini kalmıştır. Halk vicdanında açılan yaralar şeffaf ve adil bir şekilde onarılmadıkça da bu seçimler şekli açıdan ‘seçim’ ama hukuki-ahlaki- sosyolojik açıdan halk iradesini şüphe altında bırakan garip bir vaka olarak kalacaktır. Ve tarih vicdanında da 12 Eylül hatırlandığında hissedilen duygulardan daha kutsal(!) duygularla hatırlanmayacaktır.