“Marks için din, insanların içerisinde bulunduğu koşulları değişitiremedikleri noktada, onlara direnç katmaya çalışan bir ağrı kesicidir. Din sosyolojisi açısından Marks dine son derece önemli bir ideoloji, işlev yüklüyor. Bu işlevle onu anlamaya çalışıyor… Marks din düşmanı olarak ortaya çıkmadı.”
12-13 Ocak 2019’da İstanbul Balat’taki İnşa Kültürevi’nde yapılan İslam ve Sol Çalıştayı’nda 16 konuşma iki yazılı tebliği sunuldu. Konuşmacıların mesajlarını bu yazı dizisinde aktarmaya devam ediyoruz
Bugün Prof.Dr. Tayfun Atay’ın konuşmasından mesajları sunuyoruz…
- Marks’ın ne dediğini yanlış anlayarak kendisine en büyük haksızlığı yaptık
Marks’ın ‘Din halkın afyonu’ sözü benim ve benim kuşağımın, sol bünye içerisinde yetişen gençlerin dünyasında, öyle bir yer ettiki, o yer Türkiye sol sosyalist tarihine geçirilmesi gereken bir noktadır. Çünkü biz Marks’ın ne dediğini yanlış anladık o dönemde. İfadeyi başını sonunu boşaltarak ve o dönemde elbette sosyalist literatürü, ne yazıkki çeviri eserlerden ve çokta sorunlu çeviri eserlerden ve itiraf etmek gerekirse çokta anlamadan, içselleştirmeye çalışma çabasında elbette bir takım klişe ifadeler üzerinden sol siyasete, sol entellektüel arayışlara yol tutmak yön vermek içerisindeydik.
- Kaynakları biraz daha dikkatli okuduğumda, Marks’a yaptığımız haksızlığı farketme imkanı buldum
Aradan yıllar geçip, 12 eylül, 12 eylül kırılması ve solun yaşadıkları ve buna karşı bir dalga kıran olarak devletin sağ Kemalizm’in Evren’le birlikte Türk-İslam sentezi, ideolojisi doğrultusunda, dindar muhafazakarlığı bir şekilde sola karşı dalga kıran olarak öne çıkarması ve bu çerçevede Türkiye’deki sosyo ekonomik dönüşümde de bağlantılı olarak, özellikle büyük şehirlerde , üniversitelerde dindarlığın, başörtüsü üzerinden görünürlük kazanması… Bütün bunlar karşısında 1980 sonrası süreçte benim, tabi Hacettepe Üniversitesi Sosyal Antropoloji Bölümü’nde görevliyim , din konusu, din sosyolojisi, din antropolijisi üzerine çalışma, Türkiye’deki bu görüntyü anlama arzusu üzerinden böyle bir istek içerisine girdiğimde, kaynakları biraz daha dikkatli okuduğumda, işte Marks a yaptığımız o büyük haksızlığı, Marks’ın sözünü değerlendirirken, yorumlarken yaptığımız o büyük haksızlığı farketme imkanını buldum.
- Marks hiçde bir din düşmanı olarak ortaya çıkmadı
Marks orada afyon mecazını, insanların gerçekleri görmesini engelleyen bir uyuşturucu olduğunu kullanmaktan çok insanların özelikkle yoksulların içinde bulunduğu zor koşullarda, onlara bir tür yaşam direnci veren, bir tür içinde bulundukları koşullarda, telafi edici mahiyette, teskin edici mahiyette bir anlam yükleyerek kullanmaktaydı. Yani Marks’ın orada afyondan kastı bir tür müsekkin, bir anlamda aspirin. Ama baş ağrısından ziyade ruh ağrısını gidermeye dönük bir aspirin anlamı yükleyerek kullanmaktaydı. Ve Marks hiçde dine, evet ataistti ama dine hiçde antiteist bir yaklaşım içinde değildi. Yani bir din düşmanı olarak ortaya çıkmamıştı.
- Din, insanlara direnç katmaya çalışan bir ağrı kesici
Marks’ın Foyerbach’la girdiği tartışmada söylediği ise, insanların içinde bulunduğu koşulları değiştirmeden dinle mücadele etmek, gölge boksu yapamaya benzer şeklindedir. Dolasıyla Marks için din hayatın içinde insanların içerisinde bulunduğu koşulları değişitiremedikleri noktada, onlara direnç katmaya çalışan bir ağrı kesici, yani eğer din sosyolojisi açısından bakmamız gerekirse, Marks dine son derece önemli bir ideoloji, işlev yüklüyor. Bu işlevle onu anlamaya çalışıyor. Aslında 19.yy sosyal bilimcilerinin hepsinde Marks’ın dışında Weber, Freud, Durkheim daha sonra bütün bunlarda biz dini elbette modern dünyada kıyıya itilmekle birlikte bir şekilde anlama çabasının gösterildiğini, dine empatiyle, hatta belli ölçülerde eleştirel sempatiyle, yaklaşıldığını görürüz. Marks da böyle yaklaşmıştır.
- Din, hem yönetenler hem ezilenler açısından ideolojik işlevlerle çıkabiliyor
Marks’ın bir taraftan evet bunu da söylüyor diyor ki yönetenler açısından yönetimlerini, ürettikleri adaletsiz sistemi meşrulaştırma yolunda da işlevselleşiyor. Ama öte yandan ezilenler söz konusu olduğunda haksızlığa uğrayanlar söz konusu olduğunda onların bir yanı bu haksızlıklara direnmesi dayanması yolunda bir müsekkin ama yeri geldiğinde de bu haksızlıklara yönetenere karşı isyanları ateşleyici olan önemli bir de kaynak din, bunu da söylüyor. Hem yönetenler açısından hem de ezilenler açısından ideolojik işlevlerle çıkabiliyor din.
- Dinin ezilenler nezdinde direnişi, isyanı, kışkırtığı pek çok örneği görebiliriz
Bu nokta beni İhsan Eliaçık’ın İslam bağlamında vurguladığı noktaya getiriyor. Hristiyanlıkta da, Hristiyan dünyasında da dinin ezilenler nezdinde direnişi, isyanı kışkırtığı pek çok örneği görebiliriz. Mesela Marks’tan öte Engel’sin Köylüler Savaşı kitabına baktığımız zaman, orada Alman köylü isyanlarının muktedirlere karşı, feodalizme karşı yine dinsel temalar üzerinden kendisini dışa vurduğunu görebiliriz. Mesela Thomas Müntzer’in hareketi böyle bir harekettir. Ezilenden yana, halk kitlelerinden yana onların adaletsizliğe karşı bıçağın kemiğe dayandığı noktada isyanlarını ateşleyen bir içerik olarak dinin etkili olduğunu işlevselleştiğini göreceğiz. Yani din bir şekilde İslam peygamberinin mücadelesinde de böylesi bir mevcut kurulu düzeni, statükoyu değiştirme yolunda bir hareketin ateşleyicisi olarak ortaya çıkıyor.
- Din konusunu sol sosyalist bir persfektipten yok saymak, insanlık tarihinde körlük içinde kalmaya yol açar
Yine Marks’a dönecek olursak eğer din, ideolojinin ilk biçimi ise zaten din konusunun modern öncesi zamanlarda İslam olsun, Hristiyan’lık olsun, Yahudi’lik olsun, başka dinler olsun din konusunu sol sosyalist bir persfektipten yok saymak insanlık tarihinde körlük içinde kalmaya yol açar.
- Gelin canlar bir olalım münkire kılıç çalalım
Şeyh Bedrettin İsyanı da sol bir isyandır. Babaîlere İsyanı da sol bir isyandır. Kızılbaş ayaklanması, Safevi – Osmanlı mücadelesi de sol bir isyandır. Bunların içinde hep biz dini retoriği buluruz. Yani bir taraftan Osmanlı Sarayı Kızılbaş’ların ”katli vaciptir” diye fetvalar çıkarırken , o Kızılbaş’ta ”gelin canlar bir olalım münkire kılıç çalalım” der.
- İnsanların anlam dünyasında, dinin sadece ideolojik işlevleri yok
Marks’ın ”halkın afyonu” sözünün önünde derki; ”din kalpsiz bir dünyanın kalbidir”. Dünya kalpsiz, Marks, böyle kalpsiz bir dünyada ayakta kalma çabasında. O, dini, dünyanın kalbi olarak değerlendirmiş. O, kalpsizliği ortadan kaldırabildiğiniz noktada ancak insanların dinle ilgili duyarlılıkları farklı bir noktaya yönelebilir, demiştir. Tabi ki dinin sadece ideolojik işlevleri yok insanlarım anlam dünyasını, insanların güven ihitiyacını, psikolojik işlevleri, toplumsal işlevleri, birlik beraberlik dayanışma duygusunu, teşvik eden yanları var.
- Önemli olan, İslami ve sol yelpazenin tek renkten oluşmadığını bilmek
Sol bir yelpazedir. Bu yelpazenin içinde dindar insanlar, ateist insanlar olur. İslam’da bir yelpazedir. İslam yelpazesinin içinde de yönetenlerden yana, muktedirlerden yana, tağutlardan yana, kisralardan yana pratikler söylemler karşımıza çıktığı gibi ezilenlerden yana, yoksullardan yana, hak arayışında, olanlardan yana, yani sol bir söylem hem potansiyel, hem de pratik İslam tarihi içerisinden de karşımıza çıkar. Önemli olan sol yelpazenin sadece tek bir renkten oluşmadığını bilmek, İslami yelpazeninde sadece tek bir renkten oluşmadığını bilmek.