İnsanoğlu, her an kendi nefsi ile savaş halinde olan bir varlık…
Böyle olduğu için; ancak özgür ve özgün olduğu zaman, kendisi olabilmektedir.
Kendisi olamadığı zaman da; ya bir şeyin dalkavuğu, ya amigosu veya piyonu haline gelmektedir. Anlayacağınız özgür olamayan kişi; her an, kobay olmaya adaydır.
Bana göre; insana ne kadar çok değer verilse, ne kadar çok sevilse, ne kadar çok mal, mülk, para verilse de; özgür olması kadar önemli değildir.
Özgür olamayan kişi, bağımlı ve bir yönüyle prangalanmış bir köledir. Gücün kölesi, malın kölesi, paranın kölesi, şehvetin kölesi, şöhretin kölesi, egolarının kölesi, velhasıl nefsinin kölesi olabilmektedir.
Otorite, güç, mal, para, şehvet, şöhret, ego ve nefis; insafsız birer avcıdır.
İnsafsız avcıya hizmet etmek isteyen ve bundan zevk alan, ancak köpeklerdir.
Özgür ve özgün olamayan köledir ki; bu da insanın karakterini, güzelliklerini, kabiliyetlerini dumura uğratır. Kendisi olamayıp bir başkası oluverir.
Kişiler köleleştikçe, içindeki güzellikler kayboluverir. Cahilleşir ve de basitleşir.
Bir insanın aklı başkasının cebinde ise bu özgürlük olabilir mi?
Ya da onu yöneten akıl kendi nefsi ya da egoları ise bu nasıl bir özgürlük olabilir ki?
Özgürlük olayına genel baktığımızda, en ideal özgürlük tarifi; insan hayatına dışarıdan yapılan bütün baskıcı/otoriter yöntemleri, egoları reddetmesidir denilebilir.
Özgürlük; insanın onurudur. Akıl, kalp, vicdan ve ruh sahibi insan için ekmekten daha mühimdir ve gereklidir. Özgürlük insanı insan yapan şeydir aslında!
Özgürlük insana değer katar. Her şeyden vazgeçilebilir ama özgürlükten asla!
Bir insan; özgür ve özgün kaldığı zaman ancak, artılarının ve tüm kabiliyetlerinin farkına varır ve farkındalaşır. Bu farkındalıklarını özgür iradesiyle; haktan ve masumiyetten güç alarak yapar.
Karşısındaki zalim/haksız kişi; kardeşi, annesi, çocuğu, ırkdaşı ve dindaşı olsa bile, tarafsızlığını her daim korur. Çünkü onu insan kılan, onurlu yapan budur. Tarafsızlığıdır. Şu hiçbir zaman unutulmamalıdır ki;
“Taraf tutuculuk” ve “Torpil”izasyon; logarizasyona dönüşümdür.
Birey; taraflı davrandığı an kendi kendini yok eder. Değerlerini hiçe sayar, basitleşir, hiçbir ağırlığı kalmaz. Bireyin bu şekilde, özgürlüğü falan olmaz. Çünkü o, bir şekilde gemlenmiştir. Bağımlı hale gelmiştir.
Bir şeylerin etkisinde kalmış ve kendini tamamlayamamıştır. Bir yerlere/şeylere bağımlı olması adil olma vasfını, özelliğini, karakterini kaybettirir.
Özgür kişi; haklıdan yana taraf alarak, mazlum’un ve mağdur’un cephesinde yer alır.
Gerektiğinde ölümü bile göze alarak…
Özgür kişi; çıkarı ve menfaatı için her hangi bir otoriteye dayanmayarak, hakk’ı ve haklıyı savunma adına doğru ve adil yaşayabilendir.
Yoksa özgürlük: ayağa düşürülerek çocuksu, saçma ve ahmakça tanımlarla; Lüks bir evde oturmak, spor bir arabaya binmek, her istediğini yapmak, her şeye sahip olmak demek değildir.
Her şeyi elde etme, kolayca bulabilme, bir çırpıda sahip olma hürriyeti de özgürlük değildir.
Özgürlük; onurlu, şerefli, dürüst, iyi bir insan olabilme, insanları iyiye çağırıp kötülüklerden men etme mücadelesidir. Kendi iç güzellik savaşımızdır.
Yürekten olabilme savaşıdır.
Adalete ve Ahlaki ilkelere bağlı olabilmedir.
Tarafsız hislerin ve duyguların dışa vurumudur.
Herkese eşit olabilme kabiliyetidir.
Hakça ve adilce davranabilmedir.
Kendisi için istemediği bir şeyi başkası için isteyen kişi özgür değildir.
O bir şekilde nefsinin kölesidir. Egolarının uşağı haline gelmiştir.
Aslında özgürlük, çok yönlü ve çetin bir savaştır. Bu savaş, hiç bitmeyen bir savaştır.
Her daim ve hayat boyu devam eder.
Özgürlük; iyi, güzel ve doğru adına yapılan, tüm mücadelelere verilen addır.
Bence denenmenin gereği olarak; her insan bu dünyada, var gücü ile bunun mücadelesini vermelidir.