Ay ve Güneş Takvimi Polemiği
Takvim, bir olayın başlangıç kabul edilmesiyle başlatılan ve zamanı vakitlere bölen sistemdir. Ay, önce büyüyerek sonra küçülerek bir aylık süresini tamamlarken Dünyanın etrafındaki bir tam dönüşünü gerçekleştirir.[1] Otuz iki Güneş yılı otuz üç Ay yılıdır.[2]Ay takvimine göre bir yıl 354 gün, 8 saat, 48 dakika, 36 saniyedir. Güneş yılı ise 365 gün, 5 saat, 47 dakika, 48 saniyedir. Yani Ay yılı Güneş yılından 10 gün, 20 saat, 59 dakika, 12 saniye daha azdır. Otuz üç yılda bu fark toplamda bir yıl eder.
Araplar takvim yerine tarih kelimesini kullanırdı. Tarih, İbranicedeki Ay anlamına gelen yerah kelimesinden Arapçaya geçmiştir. İslam’ın gelişi öncesinde Habeş valisi Ebrehe’nin saldırısı ile Mekke önderlerinden olan Beni Mahzum kabile reisi Muğîre’nin ölümü tarih başlangıcı alınıyordu. Araplar hicretten iki yüz yıl önce Yahudilerin etkisiyle Şemsî-Kamerî[3] takvimi birlikte kullanmaya başladılar.
İslâm’dan önce Arabistan’ın siyasi birliği, ortak tarihi yoktu. Her bir bölgenin tarih başlangıcı olarak benimsediği kendine has önemli olayları bulunuyordu. Habeşistan valisi Ebrehe’nin Mekke’ye saldırdığı yıl[4] Elçi Muhammed zamanında tarih başlangıcı olarak kullanılırdı. Abdulmüttalip’in ölümü, Ficar Savaşları, Hişam bin Muğire’nin ölümü, Kabe’nin yeniden yapılması, Hilfu’l-Fudûl cemiyetinin eyleme geçmesi gibi olay ve durumlar tarih başlangıcı olarak kullanılırdı.[5] Mekke efendileri Müslümanlara zulmü artırınca elçi Muhammed arkadaşlarına başka yerlere kaçış ve göç izni verdi. Sahabe bu güne senetü’l-izin dedi. Âişe ve Ebû Talip’in öldüğü yıla senetü’l-hüzün denildi. Savaşma izninin çıktığı vakte[6] senetü’l-kıtâl dendi. Ancak Arabistan’da aynı zaman içinde aykırı tarih başlangıçları bulunabiliyordu. Kaynaklarımız tarih başlangıcı hususundaki bu çeşitliliğe rağmen herkesin muharrem ayını yılın ilk ayı kabul eder göründüğünü açık bir şekilde belirtirler. Zaten hicri takvimi muharremde başlatmaya yönelten de bu ortak anlayıştı.
Antropolojik[7] çalışma yapanların tespitlerine göre takvim tüm çağların kullanageldiği eski bir zaman belirleme yöntemi veya zamanı adlandırma biçimidir. Örneğin Asur devletinde[8] hafta beş gün olup Arapçaya hamse olarak geçmiş olan hamuştym diye adlandırılırdı. Sümerler ile Asurlular kralın tahta çıkması, Ay ve Güneş tutulmaları, deprem, sel, kıtlık gibi toplumu etkileyen olayları dikkate alarak ve bunları bir başlangıç kabul ederek takvim belirlerdi. Asurlular ile Mısırlılar mevsimleri yerinde tanımlamak için ay ilave ederek bazı yılları on üç aya çıkarırdı. Mısırlılar kum saati kullandı. Günlerin yedişerli gruplara ayrılması Yunan, Mısır, Fenike, Hint, Mezopotamya kültürlerinden günümüze aktarılmıştır. Mısır ve Kaldeliler günleri yedi günlük gruplara ayırdılar. Romalılar da benzer davranışı ortaya koyup günleri belli tanrıların günü ilan ettiler. Roma’da birinci gün olan pazar Güneş, pazartesi Ay, salı Mars, çarşamba Merkür, perşembe Jübiter, cuma Venüs ve cumartesi Satürn tanrılarına adanmış günlerdi.
Elde edilen verilere göre Araplar Yahudi, Hıristiyan ve Mezopotamya topluluklarından etkilenerek günleri yedi günlük dilimlere ayırdı. Araplar haftalık toplantılarını yaptıkları yevmu’l-‘arûbe denilen güne sonra cum’â dediler. Cahiliye Arapları tıpkı Yahudilerin yaptığı gibi yıla her üç yılda bir ay ekleyerek seneyi on üç aya çıkarırlardı. Haram ayları konusunda da Doğu Arabistan’daki Râbi’a aşireti ramazan ayını kutsal kabul ederken Mudâr kabilesi recep ayını dokunulmazlık ayı sayardı. Elçi Muhammed hicretin onuncu yılında gerçekleşen Veda Hutbesi’nde haram ayları bir daha dikkatlere sunar.[9] Ancak Veda Hutbesi’nde de Sünni şartlanmışlık veya geleneksel haram ay bölümlerini onaylatan bir aktarım ilavesi vardır. Elçi Muhammed tarım, ticaret ve diğer vergileri düzenlemişti.[10]
İslâm takviminin başlangıcı olarak Medine’ye göç olayının hareket noktası kabul edilmesi elçi Muhammed’in ölümünden altı yıl sonra Halife Ömer’in hilafeti zamanında benimsendi. İmam Ali takvime başlangıç noktası olarak İskenderiye ve Fars çağları yerine Peygamberin Medine’ye hicreti, vahyin ilk iniş tarihi veya Peygamberin ölüm tarihini teklif etti. Ardından Osman’ın teklifiyle de Peygamberin Medine’ye ulaştığı ay olan rebiü’l-evvel ayı yerine Muharrem ayının ilk ay olarak kalmasına karar verildi.
Muhammed Hamidullah’ın hesaplarına göre hicretin 1 Muharrem 1. yılı miladi 21 Mart 622 Pazar, Peygamberin Medine’ye varışı 12 Rebiü’l-Evvel 1 Pazartesi,[11] Bedir Savaşı 17 Ramazan 2 Cuma,[12] Vedâ Haccı 9 Zi’l-Hicce 10 Cuma,[13] Peygamberin ölümü 2 Rebiü’l-Evvel 11 Pazartesi[14] tarihidir.[15] İlk vahyin bir pazartesi olduğuna dair bir rivayet vardır.[16] Hamidullah Hoca’ya göre hicretten önce 17 Ramazan 13 Pazartesi ilk vahyin[17] geldiği tarihtir. Ancak şehr-i ramazan, yakıcı ve kavurucu sıcak günlerin Dolunay vakti anlamına geldiğine göre Hamidullah Hocanın bir hesap sapması söz konusudur. İlk vahiy Süheylî’ye göre 17 Ramazan’da gerçekleşti. Ancak vahiy başlangıcının yılın en şiddetli sıcağının yaşandığı Dolunay gecesi/günleri olduğundan bu ayın yedinci, on yedinci veya on sekizinci günlerinden biri olduğu konusunda ayrılığa düşülmüştür.[18] Ramazanın yakma ve kavurma niteliği dikkate alınırsa Arabistan’ın şiddetli sıcak zamanları söz konusu olacağından temmuz veya ağustos ayları gerçeğe daha yatkın gözüküyor.
Araplarda Güneş yılı ne zaman tam bir Kamerî ayın önünde olursa, on üçüncü ayın ilave edilmesi o zaman söz konusu olurdu. Böylece her üç yılda bir, fazladan bir ay ilavesiyle on üçüncü ay yapılırdı. Bu durum ihtiyaca göre bazen iki yılda bazen de üç yılda bir defa takvime ilave edilirdi. Her Otuz veya otuz birinci yılda nesî yönteminin uygulanması yani iki ardıl yılda ay ilave etme Hammurabi zamanından beri biliniyordu. Peygamberin hayatının çeşitli olaylarıyla ilgilenen Müslüman tarihçiler tarafından verilen önemli tarihler Mekke’de her 30 yılda 11 defa nesî uygulamasının yapıldığını gösterir. Mevcut cetvellerde verilen tarihler birbiriyle uyuşmaz, çünkü onların hiçbiri Peygamberin yaşadığı ve faaliyet halinde olduğu hicrî çağın ilk 10 yılını nesî’ usulünü önemseyerek ele almamıştır.[19]
Müslümanlar Mekke’den ayrılmak zorunda kaldıkları ve engellendikleri için hac ibadetini yerine getiremiyorlardı. Haliyle Müslüman kitleler Mekkelilerin nesî yöntemi uygulandığında bunu bilse de takip edemiyordu. Hudeybiye barışının hicretten sonra altıncı yılın zi’l-kâde ayında[20] yapıldığı bilinmektedir. Lakin Ebu Yusuf Peygamberin Medine’den Hudeybiye’ye dokuzuncu ay olan ramazanda harekete geçtiğini belirtir. İbn Kesir, Hudeybiye Anlaşması’nın zi’l-kâde ayında, Urve b. Zübeyr ise şevvalde yapıldığını nakleder. Alışılmış nesî’ uygulaması sonucu Mekkelilerin on birinci ayı gerçekte Hudeybiye barışının yapıldığı hicri altıncı yılın dokuzuncu ayıdır.[21] Bir nesî’ uygulaması hicri altıncı yılın sonunda yapıldı ve başka bir ay ilavesi ise hicri dokuzuncu yılda uygulandı. Böylece Peygamber hicri onuncu yılda[22] hacca gittiğinde, aylar orijinal pozisyonlarına döndü ve hicri altıncı yılda ortaya çıkan iki aylık fark ortadan kalktı ve elçi Muhammed hiçbir engelle karşılamadan Veda Haccı nutkunda nesîyi kaldırdı. Çünkü o sırada Ay takvimi ile Güneş takvimindeki aylar üzerinde tam uyum sağlanmıştı.[23] Böylece Ay ve Güneş takviminin tam uyum sağlamasından sonra nesi uygulaması yasaklandı.[24] Mekke hicri sekizde[25] fethedildi, fakat Elçi Muhammed hicri dokuzda[26] nesîye müdahele etmedi, bekledi; ancak hicri onda[27] nesi yapılmış aylar ile nesî yapılmamış ayların hesapları birbiriyle uyum sağladığında nesîyi kaldırdı. Ay takviminin düzeltilmesi ve bir disipline kavuşturulması elçi Muhammed için zor olmuştur.[28] Kendinin ölümünden sonra bile hicri takvimin cahiliye geleneğine göre yeniden düzenlenmesi de bunu ispat eder. Nesînin kaldırılması hesaplama hatalarını düzeltmek için tarihleri değiştirme zorunluluğunu ortadan kaldırmaktaydı.
Nesî, hicri birinci yılın başlangıcından hemen önce ve hicri üçüncü yıl ile hicri altıncı yılın sonunda uygulandı. Bu durum tam dört kamerî aylık bir fark oluşturur. Hamidullah’a göre hicri tarihin başlangıcı 16 Temmuz 622 tarihi değil dört ay daha erken bir tarih olan 21 Mart 622 olmalıdır. Zira on iki nesî uygulaması ayların sıralarına dönmeleri için gereklidir ve on iki nesî uygulaması otuz üç yıllık bir sürede uygulanabilir. Nesî uygulaması otuz üç yılda bütün ayları dolaşıp tekrar muharrem ayına geldiğine göre böyle iki devir altmış altı yılda gerçekleşebilir. Peygamber altmış üç yaşında hicri on birinci yılda öldüğüne göre nesînin devir hareketi elçi Muhammed’in doğumundan iki yıl önce yeniden başlamış olmalıdır. Elçi Muhammed, hicretten elli üç yıl önce doğdu. Bu tarih 569 tarihine karşılık gelmektedir. Peygamberin doğum tarihi için makul bir tarih de 17 Haziran 569 Pazartesi’dir.[29]
Hamidullah’a göre Elçi Muhammed tarımsal vergilerin toplanmasında hasat mevsimleri sabit olan Güneş yılını uyguladı. Başka amaçlar için ise tamamen Ay yılını kullandı. Böylece vergilerin toplanması hususunda ne çiftçiler ne de esnaf/tüccar herhangi bir güçlükle karşılaştı. Güneş takvimiyle Ay takvimi arasındaki farkları bilen elçi Muhammed doğa koşullarına bağlı ürünler ile imalat ürünleri ve ticari kazançları birbirinden gayet açık bir şekilde ayırmış bulunuyordu. Tarım ürünlerindeki vergiyi Güneş takvimine göre, diğer vergileri Ay takvimine göre kullanıyordu. Onun bu sistem yeniliği sayesindedir ki her otuz üç senede bir mali yıllık fazla gelir mükelleflere hiç hissettirilmeden hazineye aktarılmış oluyordu. Çünkü Ay takvimine göre alınan yıllık vergiler her üç yüz elli beş günün sonunda tahsil edilmekteydi.[30] Ancak nesinin yasaklanmasından sonra tarım, hayvancılık ve ticaret gelirlerinden alınan vergiler konusunda da eşitlenme olma olasılığı yüksektir. Zira Elçi Muhammed’in amacı zaten adil bir toplum üretmek için eşitlik ilkesiyle hareket edip saygılı ve barışçı bir toplum yaratmaktır.
Hamidullah’ın hesaplamalarına göre hicri birinci yılın muharreminin ilk günü 21 Mart 622’dir. Peygamber bu yılın üçüncü ayı olan rebiü’l-evvelde hicret etti, bu tarih de muhtemelen 20 Mayıs 622 Perşembe günüdür. Bu husus Peygamberin Medine’ye 12 Rebiü’l-evvel Pazartesi günü ulaştığı şeklindeki kabul ile örtüşür. Fakat 23 Eylül 622 tarihi de yabana atılamaz. Tarih karmaşasına baktığımızda nesî uygulamasının, ayları on/on bir gün geriye götürmenin en tuhaf sonucu normal bir olayın tarihini belirlemede çıkan zorluklardır. Nesi uygulamalarını dikkate almadan verilen tarihler ile nesîyi hesaba katan hesaplamalar farklı sonuçlar doğurmaktadır. Biz en iyisi Kur’an’ın söylemlerine dönerek Güneş merkezli sabit aylar ve Ay merkezli sabit hesaplamalar yapmalıyız. Yas ve anmalarımızı da doğru dürüst gerçekleştirmeliyiz.
[1] Bir Ay zamanı: 29 gün, 12 saat, 44 dakika, 3 saniye
[2] bkz. Neşet Çağatay, Eski Çağlardan Bu Yana Zaman Ölçümü ve Takvim, s.105-138
[3] Güneş-Ay
[4] Fil senesi
[5] HAMİDULLAH, Muhammed, Hicri Takvim ve Tarihi Arka Planı, Çeviren: Kasım Şulul, UUİF Yayınları, Sayı 9, Cilt 9, Bursa, 2000
[6] Nahl, 126
[7] Antropoloji: İnsan bilimi. İnsanın kökeni, evrimi, biyolojik özellikleri, sosyal ve kültürel değişim ve gelişim sürecini inceleyen bilim dalı
[8] MÖ. 1900-612
[9] TEKİN, Ahmet, Hz. Muhammed’in İnsanlığa Hitabı Veda Hutbesi, 1. Baskı, Kelam Yayınları, İstanbul, 2011
[10] Muhammed Hamidullah, “İslamiyette Niçin Ay Takvimi Kullanılır” başlıklı makale
[11] 31 Mayıs 622 Pazartesi
[12] 18 Kasım 623 Cuma
[13] 6 Mart 632 Cuma
[14] 25 Mayıs 632
[15] HAMİDULLAH, Muhammed, Hicri Takvim ve Tarihi Arka Planı, Çeviren: Kasım Şulul, UUİF Yayınları, Sayı 9, Cilt 9, Bursa, 2000
[16] Müslim, Sıyâm, 196
[17] 22 Aralık 609 Pazartesi
[18] Abdullah en-Necdî, Muhtasar-u Sîretü’r-Resûl, s.75
[19] HAMİDULLAH, Muhammed, Hicri Takvim ve Tarihi Arka Planı, Çeviren: Kasım Şulul, UUİF Yayınları, Sayı 9, Cilt 9, Bursa, 2000
[20] Genel kabul 13 Mart 628 tarihidir.
[21] M. 627
[22] M. 631
[23] Tevbe sûresi, 36-37
[24] HAMİDULLAH, Muhammed, Hicri Takvim ve Tarihi Arka Planı, Çeviren: Kasım Şulul, UUİF Yayınları, Sayı 9, Cilt 9, Bursa, 2000
[25] M. 629
[26] M. 630
[27] M. 631
[28] HAMİDULLAH, Muhammed, Hicri Takvim ve Tarihi Arka Planı, Çeviren: Kasım Şulul, UUİF Yayınları, Sayı 9, Cilt 9, Bursa, 2000
[29] HAMİDULLAH, Muhammed, Hicri Takvim ve Tarihi Arka Planı, Çeviren: Kasım Şulul, UUİF Yayınları, Sayı 9, Cilt 9, Bursa, 2000
[30] HAMİDULLAH, Muhammed, İslam Peygamberi, 1. Cilt, Çeviren: Salih Tuğ, İstanbul, 1990 (Yeni Şafak Gazetesi Promosyonu)