ORUCA GİRİŞ
Savm, atın yemeden ve içmeden ayakta durması, kişinin ayakta hareketsiz beklemesi, güneşin tam tepeye ulaşması ve rüzgârın esmeyi durdurmasına denir.[1] Araplar hareketi kesilen rüzgâra ve güneşin tam tepeye ulaştığı öğle vaktine de savm der.[2] Arapçada savm-siyâm, mutlak biçimde tutup bırakmama anlamında olduğundan Arapçanın bir deyimi de “Haylun sıyâmun ve haylun ğayru sâimetin.”[3] biçimindedir.
Farsça rûz/rûze[4] kelimesinin Türkçeye bozularak geçmiş biçimi “oruç”tur.[5] Çok bilinen nev-rôz/nev-rûz[6] ve Osmanlıcada kullanılan rûz-nâme[7] kelimelerinde oruç sözcüğünün aslını görebiliriz. Fi-rûze rengi de gün içindeki gök rengini alarak bir durgunluk kazanmış olan taştır. Oruç, güneşin aydınlığıyla başlayan ve güneşin aydınlığını kaybetmesiyle sona eren bir süreci kapsar. Bu süreçte insan yalan ve kötü söz söylemez, cinsel ilişkiye girmez. Böylece iki temel davranış konusunda kişiye kendini tutabilme antenmanı yaptırılır. Bu çaba sonucunda hem yeme, içme, kötü konuşma ve cinsellikten mahrum olanların bedensel ve psikolojik vaziyetleri içselleştirilir hem de kişinin dayanma gücü kuvvetlendirilir. İnsanlık deneyimleriyle de bilindiği gibi gözü doymazlık, yalan söyleme, mide açlığı, açlık korkusu, şehveti kontrol etmeme, tüm kadınları kendi malı gibi görme, ölmeyecek gibi mal biriktirme sevdasına kapılma türünden tüm bedensel ve ruhsal arızalar bütün savaş, sapkınlık ve yolsuzlukların anasıdır.[8] Oruç bu yönelimlerle savaşma hazırlığıdır.
Cahiliye Arapları kurban kesme, gusül etme, hac yapma, cuma toplantısı ve ritüelini gerçekleştirme ile oruç tutmayı barışçıl eylemlerden[9] kabul ederdi. Arapların büyük cahiliye şairi İmru’l-Kays’a dayandırılan “Her şey yok olur, ancak Tanrı ve barışçıl eylemler hariç.” sözü Arapların dinsel ritüel ve güzel eylemlere değer verdiğini gösterir. Bu bağlamda oruç bir ruhsal terbiye yöntemidir. Oruç yoksulluk, tutsaklık ve köleliğin her türlüsünün yaşandığı bir dünyada kısmen aç ve susuz kalarak, cinsellikten uzak durarak, sözlerini bin düşünüp bir söyleyerek, kırmaktan uzaklaşarak yaşam tadı ve özgürlük keyfinin değerini hatırlama, yoksulları anlama, egonun isteklerini dizginleyebilme ve kendini kontrol etme iradesini kuvvetlendirme aracıdır.[10] Orucun bundan öte bir amacı yoktur.
Cahiliye dönemi Arapları recep ayında putlarını ziyaret eder ve onlar için atîre denilen kurbanlarını keserlerdi. Ayrıca kıtlıktan korunma ve kıtlığa hazır olma veya yapılan bir günaha kefâret olması için de oruç tutarlardı. İslami dönemde bu anlayış aynen devam ettirilmiştir. Cahiliye dönemi Arapları aşure orucu yanında bir tam gün boyunca hiç konuşmadıkları sessizlik orucu[11] tutarlardı.[12] Yahudiler özellikle aşure günü orucuna dikkat ederdi. Aşure günü, hicri takvimin ilk günü olan muharrem ayının onuncu günüdür. Bir Mezopotamya topluluğu olan Sabiiler de Yahudiler gibi oruç tutardı.
Arapların İslam öncesinde bildikleri iki tip oruç ilginçti. Bunlardan savm-ı visâl, bir kaç gün hiç iftar yapmadan oruç tutmaya denirdi.[13] Elçi Muhammed peygamberliği döneminde savm-ı visâl’i yasakladı.[14] Zemahşeri’ye göre “Geceye kadar oruç tutun.”[15] ayeti esasında bunu yasaklar.[16] Diğeri savm-ı dehr’di. Bir yıl boyunca hiç ara vermeden tutulan oruçtu. İmam Şâfî bunun bayram günleri dışında tutulmasını müstehap[17] kabul ederek orucun hedefini ıskalar. Kimi aktarımlarda İbn-i Ömer, Aişe, Ebu Talha ve Ebu Umame’nin yıl orucu tutmuş olduğundan söz edilir. Ancak elçi Muhammed’in “Tüm yıl boyunca tutulan oruç oruç değildir.”[18] dediği doğruysa Şafii, İbn-i Ömer, Aişe, Ebû Talha ve Ebû Umâme yanlış yapmışlardır. Bu kimseler oruçlu olmayı kutsallaştırmış ancak amacını görememişlerdir denilebilir. “Bir kavme misafir olan oruç tutmasın.”[19] aktarımı ile cuma günleri oruç tutmanın yasaklanması buluşma, görüşme, düşünce alışverişinde bulunma ve toplantı ortamlarında oruç tutmanın gerekmediğini ortaya koymaktadır.[20] Bu durumda rivayetlerden yola çıkıldığında bile orucun insani ilişkileri engelleyici ve toplumsal sorumlulukları ihmal edici niteliğe bürünmemesi dile getirilmiş oluyor. Zira adı geçen sahabeler yıl boyunca hiç mi misafirlik, toplantı ve görüşme içinde olmadılar. İnsanlarla ilgili tüm zamanlarını hep iftar sonrasında mı geçirdiler. Zira sırf oruç tutmak için oruç tutulmaz. Kur’an’a göre takvaya ulaşma, vahyin varlığına teşekkür etme veya bir cezayı ödeme gereği oruç tutulur.
Toplumla sağlıklı ilişkiler geliştirme amaçlı, teşekkür veya ceza gereği tutulan oruçlarda bile özellikle ağız bakımına dikkat edilmelidir. “Peygamber oruçluyken misvak kullanmayı hiç bırakmadı.”[21] biçimindeki aktarımın yanında “Tanrı elçisini oruçluyken sayamayacağım kadar misvak kullanırken gördüm.”[22] rivayeti Tanrı elçisinin oruçta ağız kokusuna karşı dişlerini temiz tutma çabası sürdürdüğünü ve ağız kokusuna karşı önlem aldığını anlatmaktadır. Bu durum bile hiçbir ritüelin insan ve çevreye zarar verici ve itici içerikte olmaması gerektiğini göstermektedir.
Dinler tarihi araştırması yapanların genel tespitlerine[23] göre sözümüzü dizmemiz gerekirse oruç, eski dinlerde rahiplerin tanrılara yakınlaşmaya hazır olmalarını sağlamaya yarayan bir yöntemdi. Helenistik Dönemi[24] inançlarına göre tanrılar bazı kutsal bilgileri oruç tutan kimselere öğretirdi. Kimi eski kültürlerde oruç, kızgın tanrıları sakinleştirmenin yoluydu. Sibirya’nın Tungu şamanları ruhlarla ilişki kurabilmek için oruç tutarlardı. Budist rahipler, belirli günlerde oruç tutarken o günlerde hem günahlarını itiraf eder hem de arınacaklarına inanırlardı. Hindistan’da Sadhular günahlarından arınmak için oruç tutarken Mezopotamyalı Sabiiler d bir ay oruç tutardı. Sabiiler farz orucun dışında nâfile[25] oruçlar da tutardı.[26] Yani insanlığın kadim kültüründe belirli süreyle sınırlı bir oruç tutma geleneği vardır.
Dinler tarihini dinlemeye devam ettiğimizde oruç Hinduizm’de bazı gıdaları yememe biçimindedir. Jainizm’in oruç kuralları daha serttir. Jainistler kesintisiz olarak kırk gün oruç tutarlar. Bu dinin kurucusu Mahavira‘nın[27] kendisine işkence yaparak dinde yüksek dereceye ulaşmaya çalıştığı, et ve yumurta yemediği, ölünceye dek oruç tuttuğuna inanılır. Budistlerde oruç iki ayda bir tutulur ve bu sürede toplum içinde tüm günahlar itiraf edilir. Buda‘ya göre sonsuz kurtuluş olan nirvanaya engel olan tek şey benliğin istekleridir. Bu nedenle benliğin arzularından ancak istekler terk edilerek uzaklaşılır. Budizm’de hırslardan kurtulmanın birinci yolu da oruç tutmaktır. Brahmanizm’de her ayın on iki ve on üçüncü günlerinde oruç tutmak gerekir. Brahmanizm’de yaşlı, hasta ve çocuklar da oruç tutmak zorundadır. Kimi Brahmanist dindarlar egolarını dizginlemek için on beş gün oruç tutarken bu süre zarfında bir yudum sudan başka bir şey yiyip içmezler.
Dinler tarihçilerinin belirttiğine göre Yahudilerde oruca çocuklar on ikinci yaşına bastıktan bir ay sonra başlar. Yahudilikte tutulması gerekli görülen tek oruç yom kippur[28] denilen kefaret orucudur. Kippur pişmanlık demektir. Yahudiler bu günde günahlarından tövbe eder ve Tanrı’nın affettiğine inanırlar. Yom kippur İbranicede kefâret günü anlamına gelir. İbraniler arasında yom kippur‘da oruç tutmak farzdır. Yom kippur orucunda imsak akşam güneşinin batmasıyla başlar ve ertesi gün ilk iki yıldız görününceye kadar da iftar yapılmaz. Bu süre ortalama yirmi beş saattir. Yedinci ayın[29] dokuzunda başlayıp onunda bitirilen bu oruçta yeme, içme, cinsel ilişki, güzel koku sürme, krem kullanma, ateş yakma, yıkanma, çalışma ve deri cinsinden bir şey giyme yasaktır. Ayrıca Yahudiler Bâbil esareti yaşadıkları dönemde matem günleri belirleyip oruç tutarlardı. Yahudiler, Tanrı’nın kendilerine felaketler verdiğine inandıkları dönemlerde sürekli oruç tutar. Bu anlayış Müslümanlara da geçmiş bir Yahudi inancıdır. Yani fena bir durumla karşılaşıldığında namaz ve oruç eylemlerine geçme gibi.
Hıristiyanlığa göre Elçi İsa oruçla ilgili kurallar koymadı, oruç tutanlar tamamen gönüllü bir eylem olarak oruç tuttular.[30] İncil’e göre Hıristiyanlar İsa’dan ayrılığın yası olarak oruç tutmaya başlamıştır.[31] Kötü ruhları kovma ve ihtiyaçlara kavuşmanın yolu oruçtan geçer.[32] Hatta Hıristiyanlıkta ciddi karar verme öncesinde oruç tutmak gereklidir. Zira Elçi İsa’nın da elçilik görevine başlamadan önce kırk gün oruç tuttuğuna inanılır.[33] Çok ilginç bir oruç da İsa’nın tekrar yeryüzüne geleceği zamanda olaya teşekkür amaçlı oruç tutulmasının belirtilmesidir.[34] Hıristiyanlar oruç tutarken hiçbir şey yemez ancak su içer. Vakitlerini İncil okuyarak ve dua ederek geçirirler. Orucun süresi bir veya yedi gün olduğu gibi daha uzun tutulan oruçlar da olabilir.
Hıristiyanlıkta orucun[35] amacı genel kabule göre günahlardan dünyadayken arınmadır. Hıristiyanlıkta oruç tutma yaşı yirmi birde başlar. Hıristiyanlar, altmış yaşına kadar oruç tutar. Kimi Hıristiyanlar on dört yaşında oruç tutmaya başlar. Hıristiyanlıkta iki tür oruç vardır: Okaristi orucu,[36] ekleziyastik oruç.[37] Bu iki çeşit orucu Katolikler tutarken Protestanlar tutmaz. Hıristiyanlıkta çarşamba, cuma, cumartesi günleri ile bazı yortuların[38] arefe günlerinde[39] oruç tutmaya teşvik edilir. Hıristiyan inancına göre elçi İsa çarşamba tutuklanmış, cuma çarmıha gerilmiş, cumartesi gömülmüştür. Hıristiyanlıkta elçi İsa’nın öldükten sonra dirildiği ve göğe çıkarıldığına inanılan Paskalyada[40] oruç tutulması önemlidir. Paskalya öncesinde iki gün oruç tutmak dindar Hıristiyanlar arasında yaygın bir uygulamadır.
Giriş bahsinde söylenmesi gereken en önemli şey beşeri ilişkileri bozan, insanları birbirinden uzaklaştıran, birliktelik ve toplum için kaygılanma bilinci inşa etmeyen; kendisiyle başkası arasında kardeşlik, yardımlaşma, dayanışma, sevgi, acıma, paylaşma köprüleri kurmayan; itici ve rahatsız edici bir görüntü veren ve estetik durmayan hiçbir ritüelin Tanrı ve toplumun istediği sâlih amel olmadığını belirtmektir. Bu ritüelin oruç, hac, namaz, Ganj’da yıkanma, sinagogda dua etme, ağlama duvarında sızlanma, kilisede af dileme olması durumu değiştirmez.
Susma Orucu
“Dallarından silkelediğin hurmalardan düşenlerini ye ve yerdeki sudan iç ki gözün gönlün aydın olsun.[41] Bu arada biriyle karşılaşırsan işaret diliyle ‘Sevgi ve acımanın sahibi için isteklerimden vazgeçme adağı adadım.[42] İnsanlarla konuşmama orucu tutuyorum.[43] Bugün hiçbir insanla konuşmayacağım.’ de.”[44] ayetinde Yahudilerde görülen susma orucu dile getirilmektedir. Kur’an’da ilk savm kelimesi bu ayette geçer. Burada savm’ın temel anlamı olan el etek çekme, bir kenara çekilip meşgul olmama, hareketlerini kısıtlama ve konuşmaktan uzak durma anlamları öne çıkarılmaktadır. Böylece orucun temel anlamının kişinin kendini bir şeyden uzak tutması, helal bir şeyi kendine geçici olarak yasaklaması anlamı ortaya çıkar.
On Gün Orucu
“Aydınlanma çağını başlatan Kur’an mesajları, toplumsal sorumluluk bilinci kazandıran orucun on gecesi,[45] eşşiz ve benzersiz olanla eşli ve benzerli olanlar,[46] aydınlığın ufukta gözükmeye başlamasıyla kaybolmaya yüz tutan cahiliye karanlığı dile gelsin, tanık olsun. Taş gibi sapasağlam aklı olanlar için bu sıralananların neye tanıklık ettikleri anlaşılmaz mı?!”[47] ayetleri cahiliye karanlığının tepesine çöken Kur’an aydınlanmasına ait ilk kıpırtıların görmek isteyenlere görecekleri bir şeylerin şahidi olacaklarını söylüyor. Bu sırada Yahudilerin de etkisiyle Araplar tarafından tutulan muharrem orucuna gönderme yapılarak dokunulmazlığın toplumdaki yansımaları şahit tutuluyor. Devamında vicdan, akıl ve sağduyunun kaynağı olan Tanrı ile bu kaynağın güç ve iradesinden fışkırıp çıkmış varlıklar da şahit tutuluyor. Peki neye tanıklık gerçekleşiyor? Akıl sağlığı yerinde, düşünme yeteneği sapasağlam kimseler için cahiliye çağlarının İslam aydınlanması ile bittiğine tanıklık etme çağrısı gerçekleşiyor. Günümüzde maalesef cahiliye çağlarının yeniden hortladığına tanık oluyoruz. İslam’ı geleneğin uydurulmuş dinine teslim eden din baronları[48] ve dinci siyaset erki[49] Kur’ansal gerçeklikleri saltanat, mülkiyet, cinsiyet, kavmiyet ve mezhep zindanlarına hapsetmiştir. Böylece hiçbir ritüelin dahi gerçek amacı ve uygulanma usulleri tartışılamaz olmuştur. Ama güneş balçıkla sıvanmaya çalışılsa da ilmin haysiyetini ayağa kaldıran kalemler çabalarını sürdürecektir.
[1] Lisanu’l-Arab, c.5, s. 434-435
[2] Rağıp el-İsfehani, el-Müfredât, S-V-M Maddesi, Çeviren: Yusuf Türker, Pınar Yayınları, İstanbul, 2007; ayrıca Lisânu’l-Arab,el-Mücmel, Kâmusu’l-Muhit ve Mekâyisu’l-Luğa’nın ilgili maddesine bakılabilir.
[3] Tutulan atlar ve serbest bırakılan atlar
[4] Gün
[5] Türkmenistan’da oraz biçiminde değişmiştir.
[6] Yeni gün
[7] Günlük
[8] bkz. Recep İhsan Eliaçık, Yaşayan Kur’an, Ahzab Suresi, 25. Not, İnşa Yayınları, İstanbul, 2015
[9] Amel-i sâlih
[10] Bakara, 155
[11] Savm-ı samt
[12] Buhârî, Menâkibu’l-Ensâr, 26
[13] Müslim, Savm, 57-60
[14] İyyâ-kum ve’l-visâli (Visal’den uzak durun)
[15] Bakara, 187
[16] Mahmud ez-Zemahşeri, el-Keşşâf, Bakara Suresi, 187. Ayet Dipnotu, Ekin Yayınları, Çeviren: Harun Ünal, 1. Cilt, İstanbul, 2016
[17] Müstehap: Bir emir veya zorunluluk olmadığı halde yapılmasının olumlu karşılığı olan, yapılmaması halinde kusur, eksiklik ve hata oluşturmayan davranış.
[18] CANAN, Prof. Dr. İbrahim, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları, 2. Cilt, Ankara, 1988
[19] Tirmizi, Savm, 70
[20] Tirmizi, Savm, 42
[21] Tirmizi, Savm, 29; Buhârî, Savm, 27; Ebu Davud, Savm, 26
[22] Tirmizi, Savm, 29; Buhârî, Savm, 27
[23] KOMİSYON, Yaşayan Dünya Dinleri, Şinasi Gündüz Editörlüğünde, 4. Baskı, DİB Yayınları, Ankara, 2016; ERTÜRK, Hikmet, Tüm Dinlerde Oruç, İktibas Dergisi, 17 Temmuz 2012; BAYRAKLI, Bayraktar, Oruç Bütün Dinlerde Vardır, 01 Ağustos 2011, habeturk.com; ŞATARA, Nazan Şara, Oruç İslam’da ve Diğer Dinlerde, 17 Temmuz 2012, blog.milliyet.com.tr
[24] Büyük İskender’in ölümünden (MÖ. 323) başlayıp Romalıların Mısır’ı işgal etmesi (MÖ. 30) arasına denir. Yunan uygarlığının egemenlik kurduğu ve diğer kültürlerle sentezlendiği dönemdir. İskenderiye kütüphaneleri bu dönemde aydınlanmanın ana merkezidir.
[25] Nâfile: Boş, karşılıksız. Yerine getirilmesi zorunlu olmadığı halde olumlu karşılıklara ulaşma amacıyla içten gelerek yapılan
[26] İbn-i Nedim, El-Fihrist, s. 442-445
[27] M.Ö 599-527 (72 yıl)
[28] Yevmu’l- kefr
[29] Tishri
[30] İNCİL, Elçilerin İşleri, 13:2, Yeni Yaşam Yayınları, 4. Baskı, İstanbul, 2001
[31] İNCİL, Matta, 9:15, Yeni Yaşam Yayınları, 4. Baskı, İstanbul, 2001
[32] İNCİL, Markos, 9:29-30, Yeni Yaşam Yayınları, 4. Baskı, İstanbul, 2001
[33] İNCİL, Matta, 4:1-2, Yeni Yaşam Yayınları, 4. Baskı, İstanbul, 2001
[34] İNCİL, Luka, 5:34-35, Yeni Yaşam Yayınları, 4. Baskı, İstanbul, 2001
[35] samsunkilisesi.com; ortodokslartoplulugu.org
[36] Şükran orucu, teşekkür orucu
[37] Kilise orucu
[38] Yortu: Bayram, şenlik, kutlama
[39] Bayramın bir öncesi gün
[40] Paskalya: İsa’nın diriliş günü olarak kutlanan bayram günüdür. Zamanı 14 Mart’tan sonraki ilk pazardır.
[41] Fe-kuli(y) ve’ş-rabi(y) ve garriy ‘aynen
[42] İnni(y) nezertu li’r-rahmâni savmen
[43] Fe-len ukellimme’l-yevme insiyyen
[44] Meryem, 26
[45] Ve’l-fecri ve leyâlin ‘aşrin
[46] Ve’ş-şef’i ve’l-vetri
[47] Fecr, 1-5
[48] Baron: İngiltere’de bir asalet unvanıdır. Toprak ağalığından zamanla petrol ağalığı ve fabrika patronluğuna kadar türleri oluştu. Bir alanda güç kaynaklarıyla ortak iş yaparak kendinde yönetim ve yetki hakkı gören
[49] Erk: İş yapma kuvveti, yaptırabilme güç ve yetkisi, iktidar