Dün itibariyle girizgahını yaptığım konunun, bugün özüne ineceğim. Önce bir fıkra ile ilerleyelim:
Zamanın Padişahı “Kızıl Elmaya, Kızıl Elmaya, Kızıl Elmaya dek gideceğiz” naralarını günlerce haftalarca duyduktan sonra kendisinde bir merak başlar. Nedir bu “Kızıl Elma” diye Paşasına ordunun içinden “kızıl elma, kızıl elma” diye bağıran erlerden üç kişiyi rastgele seçip, otağına getirmesini emreder.
İlk kişi, el pençe Padişahın huzuruna çıkar. Devletlû:
“Kızıl Elma der durursun kaç gündür, neresidir burası?” diye sorar. Er korkarak,
“Herkes bağırdığı için, ben de bağırdım” der. Padişah öfkeyle;
“Niye bağırdığını sormuyorum, Kızıl Elma neresidir onu soruyorum? Onu söyle” diye tekrar sorar. Er tereddütsüz bir şekilde cevaplar.
“Padişahımızın bizi götüreceği yerdir!
“Orası neresidir?”
“Padişahımız bilir.”
2. er, “Önümüze düşüp, bizi götüreceğiniz yerdir.”
“Orası neresidir?”
“Siz bilirsiniz Padişahım.”
3. er ise: “Atınızın gittiği yerdir Padişahım!”
“Orası neresi?”
“Neresi olduğunu ancak Padişahım bilir” şeklinde mukabelede bulunur.
Padişah döner fakihe sorar, fakih cevaplar: “Bu Kızıl Elma, halk kullarının uydurduğu bir efsanedir. Ne aslı vardır, ne de faslı. Bir hakikat değildir ki, biz bilelim. Halk ise, bilmez söyler Padişahım” der. (Alıntıdır)
Bu fıkradan hareketle; somut bir yer tarifi değildir. Bu düşünce bir ülküdür-ideadır. Kızıl Elma, hayali olmakla beraber, aslında bir “amacı”, bir “hedefi” temsil etmektedir. Kızıl Elma, bağımsız, bereketli topraklarda, mutlu yaşamak üzere varılmak istenen bir hedeftir! Yani; “Kızıl Elma” deyimi bir motivasyon kaynağı olarak kabul edilmiş ve “fethedilecek yerin fethedilme sebebi” olarak beyinlere işlenmişti.
Kökenleri Bizans’a kadar uzanan bir terimdir.
Ayasofya önünde 1456 yılına kadar var olmuş, bronzdan bir Justinianus heykeli varmış. Bu heykel at üstünde duran ve sağ eliyle bir küreyi havaya doğru kaldıran bir şekilde betimlenmişti. Fatih bu heykeli Belgrad Kuşatmasında kullanılacak topların yapımında malzeme olması için erittirmiş. Aşık Paşazade’ye göre bu heykelde Justinianus’un elinde tuttuğu küre dünya egemenliğini simgeleyen elmadır. Stefanos Yerasimos’a göre; Osmanlı imgeleminde bu elma, İstanbul’un ve dünyanın fethedilmesinin yanı sıra özellikle o sıralar henüz fethedilmemiş olan Macaristan ve Avusturya gibi yerleri simgelemekteydi. Zaman içinde kızıllaşan bu elma; 16. ve 17. yüzyıllarla birlikte Osmanlı fetih ülküsünün içine girmiştir. (Ahmet Huri/Boğaz Derdi)
Türk milliyetçilerinin Kızıl Elmayı benimsemesi ise 1912-1913 yıllarında yaşanan Balkan Savaşı sonrasına gitmektedir. Osmanlı’nın anavatan olarak benimsediği Balkanların kaybedilmesi toplumda bir travmaya yol açmıştı. Bu travma sonrası ortaya çıkan milliyetçilik akımı ve sonraki yıllarda Ziya Gökalp tarafından yazılan Kızıl Elma adlı yapıt da bu terimin Türk milliyetçileri tarafından benimsendiğini göstermişti.
Bu ülkü daha sonra çok defa şekil ve anlam değiştirmiştir. Kimilerince “Türklerin ve Müslümanların Birliği” ulaşılması gereken bir ideadır. Dostluk-sevgi-kardeşlik bir başka Kızıl Elma’dır, Türk Birliği için fethedilmesi gereken yerler oluşturur Kızıl Elma’yı; “Turancılık”a giden yol olarak görülebilir bu bağlamda. Kaf dağının hiç varolmayan ardıdır ve en sonunda Ziya Gökalp’in Türkçülük akımı için gösterdiği siyasal, kültürel, ekonomik Türk Birliğinin simgesidir. Gökalp’e, Nihal Atsız, Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Mehmet Emin Yurdakul da düşünceleri ile eşlik eder.
Said-i Nursi’nin; bir soğana bin tanesini değişmeyeceği elma da demek mümkündür. Şöyle ki; “Soğan Kürtlerin milli yiyeceğidir ve Said-i Nursi “bir soğanı bin Kızıl Elmaya değişmeyeceğini” Gökalp’e söylemişti.
Teşbihte hata olmaz. Bir siyasi ülkü lideri olarak Devlet Bahçeli’nin, İlahiyatçı İhsan Eliaçık özelinde, harı daha da alevlenen bu tartışmada fikirlerin uyuşmaması kadar doğal bir durum yoktur. Lakin; mütevazi bir şekilde fikrini beyan eden Eliaçık’ın; şeytan taşlar gibi topyekün taşa tutulması, doğru değildir. Vicdani değildir. Hakkani değildir.
Zaten ülkenin bütününde fikir birliği, mana birliği yeknesak olup yekvücut bulsaydı; bu karmaşa, bu kamplaşma, bu ayrışmazlık olmaz; her fikrini beyan edeni bir anda düşman ve hain bellemek cesareti bulunmazdı.
Her insanın Kızıl Elma ülküsü farklı olabilir. Ama Kızıl Elma peşinde koşmaktansa keşke ülkemin; eğitimiyle, sağlığıyla, adaletiyle, sorumlulukla, bilimle ilgilenilse, fetih aşkımız bunlara galip gelse.
Hz. Adem de aynı renkteki elmaya ulaşayım derken kovdurmuştu kendini. İşte o gün bugündür başımıza ne geldiyse; bu “Kızıl Elma”lardan geldi.