Tüm bu ortalığı saran tartışmalara toza dumana bakıyorum da, içimden dönüp tüm emekçilere, ezilenlere, işçilere, işsizlere, taşeron zulmü altında yaşamak zorunda kalanlara tek bir şey söylemek geliyor: ‘ Bu kavga sizin kavganız değildir, bu egemenlerin kavgasıdır. Siz onlara yalnızca bu kavgada araç olarak, oy deposu ve işgücü olarak gereklisiniz.’
Kapitalizm içerisinde sermaye ile organik bağlarını koparmamış, taşeron sistemini ilkesel olarak reddetmemiş, sermayenin semirmesini halka ‘ülkenin gelişmesi, kalkınma ‘ olarak yutturan tüm partilerin genel adı sosyoloji de ‘burjuva partisi’ dir. Milli(!) veya dini(!) coşkular yaratmaları, insanlarda da bu minvalde yapay gurur duyguları oluşturmaları bu sınıf gerçekliğini değiştirmez. Burjuva partileri Fransız ihtilali öncesinde ilk ortaya çıktıklarında da isimleri böyleydi, bugün kapitalizmin ideolojik tahrifatından etkilenmemiş ciddi sosyal bilimcilerin ağzında da böyledir.
Ancak emekçilerin, mustazafların bu gerçekliğe ulaşması kapitalizmin medya ve diğer güçlü propaganda aygıtları tarafından engellenir. Bu gerçeği örtbas etmek için emekçilerin yani yaşamını alın teri ile sürdürenlerin arasındaki ayrışmalar tetiklenir. Gerektiğinde savaşlarda körüklenir, suni düşmanlıklar yaratılır. Din, ırk, cinsiyet, mezhep ayrılıklarını yapay olarak tetikleyen her türlü nefret söylemi apaçık gerçekleri örtmek uğruna halkın lügatına sokulur. Herkes birbiriyle düşman ve dağınık oldukça sermaye sınıfının örgütlülüğü ve iktidarı perçinlenir. Örgütlü bir azınlık güçlü medya ve baskı aygıtlarıyla emekçileri darmadağın eder ve haklarını budayarak onları yönetir. Gün gelip kendi sermaye kanatları birbirine girince de kendileri de birbirine girer. Çıkarları ortakken birbirine ses etmeyenler çıkarları çatışınca birbirlerine saymadığını bırakmaz. Sosyolojik ve ahlaki manada ‘burjuva siyasetin’ düzeyi de budur. Ve tarihin her döneminde de başka şekilde olmamıştır.
Şimdi temsilden bahsediyorlar iradeden bahsediyorlar. AKP, CHP , MHP , Cemaat sürekli milli ve dini iradeden bahsediyor. Sandıkta 3-5 emekçinin daha oyunu almak uğruna olmadık argümanları kullanmaktan geri durmuyorlar. Kendi politikalarını aklamak için bir anda yıllardır ilke (!) olarak bahsettiklerinden vazgeçerek söylem değiştiriyorlar. Bir önceki konumlarından bambaşka bir yerde bambaşka bir şey söylerken buluyorsunuz sürekli onları. Din tanımını da sürekli kendi politik konumlarına göre değiştiriyorlar millet tanımlarını da tabi ki.
Dün solu sahiplenen CHP bugün kurt işareti yapacak duruma geldi, dün cemaatle kol kola her tarafa operasyon çeken AKP bugün eski arkadaşlarını ’haşhaşi’, CHP’yi de cemaatçi ilan etmekle meşgul (sanki zamanında kendisi cemaatle çok mesafeliymiş gibi ). CHP’de bizzat AKP eliyle devlet içinde kurumsallaşan cemaatin bu kurumsallığından ve argümanlarından faydalanma uğruna cemaatin çevre çeperinden ayrılmıyor. AKP’de dün Ergenekoncu diye içeri atılmasını savunduklarını tek tek bırakıyor zeytin dalı uzatıyor. Hem Ergenekon diye bir örgüt yoktur diyor, hem de cemaat yeni Ergenekon diyor. Cemaat de 12 yıldır ağzını açmadığı AKP ile ilgili tapelerle donatıyor ortalığı. Heybesinde ne varsa döküyor. Sanki bu iki taraf yıllardır birlikte değil, ne yaptılarsa birlikte yapmamışlar gibi çıkarları çatışınca iki tarafta birbirine karşı adalet (!) neferi kesiliyor. Güya bizi, halkı kayırıyorlar (!). Güya tüm çabaları bizi birbirlerine yem etmemek (!) . Bize hafızamızı kaybetmiş gibi davranıyorlar.
Bu ne ilkesizliktir? Ama burjuva partilerdeki bu politik kıvraklıklar kapitalizmin her döneminde her zamanda ve her mekanda olmuştur. Kapitalist hegemonya arzusunda ilke olmaz, her şey mübahtır!
Bir yandan da yıllardır 12 Eylülün ve resmi ideolojinin yaydığı nefret söylemlerinin nesnesi haline gelen, zihni ırkçı-nefretçi söylemlerin nesnesi haline gelmiş gruplar HDP’ ye olan saldırılarıyla beslendikleri tek kaynak olan ‘çatışma ve düşmanlığı ‘ körüklemeye , emekçiler arasındaki birliği etnisite üzerinden yeniden parçalamaya çalışıyorlar. Sermayenin emekçileri bölme hülyalarına açıkça hizmet ediyorlar.
Berkin Elvan için yapılan eylemlerde AKP binalarının camlarına taş çiziktirecek diye ortalığı gaza boğanların, HDP bayrağını toplanan kalabalığın alkışları eşliğinde indirmesi ve sanki düşman kalesine bayrak dikmiş gibi davranması da ayrı bir mevzu. Ve sermayenin ayrıştırmacı tutumlarının bu konuda da nasıl işlediğini, siyaset kapılarının partilere nasıl eşitsiz bir düzlemde açıldığını da görmüş oluyoruz. Bir yerde barıştan söz ederken bir yerde nefrete çanak tutmakta aynı ilkesizliğin bir sonucu olsa gerek.
Ve halk, mustazaflar bu ilkesiz ve nefretçi politik tutumların hiçbir yerinde değil. Bu kavgalardan tamamen etkilenen ‘nesne’ konumunda. Fakirleşen ve güvencesizleşen konumunda. Ve burjuva partilerinin (sınıfsal doğaları gereği ) umurlarında değiller. Ölümlerine bile ‘kader’ denilip geçiliyor.
Mersin’de olan ve 10 işçinin hayatını kaybettiği kaza burjuva medyada basit bir trafik kazası gibi geçiştirildi. Halbuki mevsimlik işçilerin sürekli geçirdiği kazalar, kafaları kolları pres makinesine sıkışarak ölen işçiler gündelik hayatımızın bir parçası haline geldi.
Orada ölen 10 işçi değil de bir patron olsaydı ve jet ski kazası yaparak vefat etseydi veya yaralansaydı?. Burjuva medya her anını canlı yayın yapmaz mıydı?. Burjuva partilerden çelenk çiçek yağmaz mıydı?. Tüm kavgaları unutup, siyah güneş gözlüklerini çekip aynı namazda saf tutar görüntüler vermezler miydi?. ‘Bugün yas günü kavga günü değil’ edasıyla adeta hepimize insanlık(!) dersi vermezler miydi?. Medyada sürekli memleketimiz değerli bir büyüğünü kaybetmiş olmaz mıydı?.
Peki emekçiler ölünce bu dünyayı emekleriyle var edenler her gün güvencesiz ve sağlıksız çalışma koşullarında ve ulaşımda hayatını kaybedince mi her şey başkalaşıyor? ‘Burjuva parti ve burjuva medya’ kavramları hiçte yanlış kavramlar değil. Öze ilişkin onu yansıtan görüngülerdir bunlar.
Tüm bunlardan çıkaracağım sonuç şudur ; ‘Emekçiler politikanın nesnesi değil öznesi ‘ olmalıdır. Egemenler arası çekişmelerin futbol takımı gibi parti tutan hale getirilmiş seyircisi olmamalıdır. Modern (!) toplumda siyaset parti ile yapılıyorsa işçilerinde aynı sermaye sınıfları gibi kendi sınıf partileri olmalıdır. Ve medyanın ürettiği nefret söylemine inat ayrışmamalıdır. Sendika ve siyasal partilerini örmeli kendi bağımsız politik hattını tamamen bu egemen savaşlarından ayrıksı bir şekilde ortaya koymalıdır. Kahvehanelerdeki ve fabrikalardaki kumbaralardan temin edilen kısıtlı imkanlarla bile yaşasa emek onurunun ahlaki üstünlüğü, tarih yasaları ve dayanışma bu siyasi hattı yukarı taşıyacaktır. Mustazaflar haklılıkları ve manevi ağırlıkları ile hem nüfusun yüzde 99’u , hem de üretimden gelen güçleriyle en nitelikli unsurlarıdır. Yardımcıları da önce Allah sonra dayanışmalarıdır.
Ebuzer Muaviye ile Muaviye benzeri olanların iktidar savaşına yedeklenseydi bağımsız ve kendine has duruşunu ortaya koymasaydı bugün onu tarihte oynadığı ezilenden yana kutsal rolle, devrimci bir zahid olarak hatırlayamazdık. Çünkü tarih ve sınıf bilinci, dini bilinçle kendini bütünleyen Tevhidi felsefenin ayrılmaz parçalarıdır.