İsrail’de yine seçimler yaklaştı, İsrail yine seçim kampanyalarını masum insanların kanı üzerinden başlattı. Bu kanlı filmi ne ilk izleyişimizdi, ne de son olacak. Her ne kadar “ateşkes” anlaşması yapılmış ise de bunun geçici bir sure olduğunu, Filistinli masum insanların İsrail’in bombaları altında ölmeye devam edeceğini hepimiz biliyoruz. Ama sanki elimiz kolumuz bağlıymış, hiç bir şey yapma imkânımız yokmuş gibi bir düşünceye inanmış, oturduğumuz yerden İsrail’e lanetler sayarak izledik bu vahşeti. Sonra bir akşam mesajlarla, maillerle bir dua örgütü oluşturduk. Türkiye’de yüzlerce müslüman o gece aynı anda kendi evinden Filistin için dua etti. Müslümanların iletişim araçlarıyla dua örgütlenmesi 28 şubat dönemine dayanır ve bu bir gelenek halini almıştır.
İsrail’in Filistin üzerine bomba yağdırarak gerçekleştirdiği katliamla ilgili herkes Başbakan Tayyip Erdoğan’ın BM Güvenlik Konseyi’ne yönelttiği oldukça sert tutumuna ve “Öleceksek adam gibi ölelim” sözlerine odaklanırken ben ise çok en çok Fethullah Gülen’in bu konuda ne diyeceğini, nasıl bir tepki göstereceğini merak ediyordum. Çünkü hatırlayacağınız gibi sayın Gülen, Gaze’ye yardım için giden Mavi Marmara gemisine İsrail’in baskın düzenlemesiyle ilgili olarak; İHH’nın yardım göndermek için israil’den izin almamasını eleştirmiş hatta İHH’nın otoriteye başkaldırdığı yorumunu yapmıştı. O günlerde herkesi şaşırtan ve büyük bir hayal kırıklığına uğratan bu yorumundan sonra sayın Gülen’in, İsrail’in Gazze saldırıları konusunda söyleyecekleri o yüzden çok merak ediliyordu.Dün internet sitelerine düşen bir haber Gülen’in günler süren sessizliğini nihayet bozduğunu söylüyordu. Sayın Gülen’in açıklamasını okuduğumda gece telefonuma, mailime gelen mesajı yeniden okuyormuşum gibi hissettim. Sayın Gülen de Müslümanları duaya davet ediyordu.
Açıkçası daha önce Mavi Marmara olayında neredeyse İsrail’i aklayan, Mavi Marmaradakileri otoriteye başkaldırmakla suçlayan açıklamasından dolayı, bu açıklama beni şaşırtmadı. Şaşırtmadı derken yanlış anlaşılmasın sayın Gülen tabiki bu açıklamasında Filistinlileri suçlamıyor, onları otoriteye başkaldırmakla da eleştirmiyor. İsrail’in bu zulmüne karşı Müslümanları dua etmeye çağırıyor.
Ama ne tuhaftır ki sayın Gülen, açıklamasında İsrail zulmünü lanetlemediği gibi İsrail’i de eleştirmiyor sadece Müslümanları gece teheccüd namazına kalkıp dua etmeye davet ediyor o kadar. Belki de eleştirmek istiyor ama açıktan bu eleştiriyi yapamıyor. Zira malumunuz yıllardır Gülen ABD’de yaşıyor ve bildiğiniz gibi ABD Başkanı Obama; İsrail’in savunma hakkını kullandığını iddia ederek İsrail’e bu saldırılarında destek vermişti. Tabi konu böyle olunca acaba sayın Gülen “otoriteyle çatışmamak” için açıktan İsrail’i eleştirememiş olabilir mi? Diye düşünüyor insan.
Aslında amacım bu açıklama üzerinden bir Fetullah Gülen analizi yada eleştirisi yapmak değil. Benim üzerinde durmak istediğim şey; Gülen’in, Müslümanları zulüm karşısında direnmek, çözüm aramak, harekete geçirmek yerine dua etmeye davet etmesinin, müslüman camiadaki genel “dua” algısıyla nasıl örtüştüğü ve bu algının müslümanları nasıl pasifize ettiği…
Türkiye’deki müslümanların dua etmeyi yanlış anladığını düşünüyorum. Fiili duayı yani harekete geçmeyi unuttukları için olacak ki günümüz Müslümanları pasifize olmuşlardır.
Dua bir müslümanın olmazsa olmazıdır. Dua bir müslüman için en büyük güçtür. Yaptığımız veya yapacağımız bir işte Allah’ın desteği olmadan başarıya ulaşmamız mümkün değil, buna inanıyoruz Müslümanlar olarak. Her işimize besmeleyle yani bir nevi duayla başlıyoruz. Bir işe kalkışmadan önce her zaman duaya sarılıyoruz ve Allah’ın yardımını istiyoruz. Ama sadece dua edip, işimizin de Allah tarafından halledilmesini beklemiyoruz. Üzerimize düşeni yapmadan tevekkül edilemeyeceğini biliyoruz.
Bütün peygamberler gibi bizim peygamberimiz de zamanının otoritelerine, zalimlerine baş kaldırarak bir hareket gerçekleştirmişlerdir. Hiçbir peygamber zalimlere, zulümlere karşı hoşgörülü olmamıştır. Hal böyleyken nasıl olur da peygamberlerini örnek almakla yükümlü Müslümanlar zulüm karşısında susup sadece dua etmeye yönelebilirler.
Hani haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandı?
Allah, hakkı gasp edilenin hakkını aramayı emretmiyor mu?
Allah, “mazluma dua, zalime de beddua edin gerisini ben hallederim” demiyor, tam aksine zalime fiilen karşı durmayı emrediyor. Müslümanlar olarak sırf Namazı bile ele alıp, tam manasıyla eda edersek Allah’tan başka hiçbir otoriteyi tanımamamız, Allah’tan başka hiç kimsenin önünde eğilmememiz gerektiğini anlarız.
Türkiye’deki Müslümanların pasifize olmasının veya edilmesinin birçok nedeni var ama en önemlisi; Müslümanların özellikle de Sünni anlayışın devlet algısıyla ilgili olduğunu düşünüyorum. Çünkü Ehli sünnet anlayışında, “meşru otorite sahibine itaat” bir vazife olarak görülür ve bu yüzden hep otoriteyle bir uzlaşma vardır. Bu anlayış nedeniyledir ki yıllarca Türkiye’de zulme uğradıkları halde müslümanlar hiç güçlü bir ayaklanma yapmamıştır. Hatta başörtü zulmüyle ilgili yapılan eylemlerin genellikle oturma eylemleri şeklinde olması da bana gayet manidar gelir. (o dönemlerde de Gülen Cemaati otoriteye baş kaldırmanın doğru olmayacağını düşündükleri içindir ki başörtüsü eylemlerine destek vermemiş hatta Sayın Gülen, Başörtüsünün bir teferruat olduğunu söylemişti) Yani hep pasif bir direniş söz konusu.
Alimlerin, cemaat önderlerinin haksızlıklar ve zulümler karşısında Müslümanları harekete geçirme çağrısı yerine sabır ve duaya davet etmelerini İslam’ın ruhuna uygun bulmuyorum.
Bir çok kişi şu kıssayı bilir; Nemrud, Hz.İbrahim’i ateşe atıp yakmak istemiştir. Kocaman bir ateş yakılır, alevler göğe yükselir. Küçücük bir karınca su taşımaktadır. Ona sorulur; ne yapıyorsun diye. O küçük karınca der ki; yanan ateşi söndürmek için su taşıyorum. Ona denilir; ama senin taşıdığın su onu söndürmez. Karınca şöyle cevap verir; Biliyorum, ama birincisi ben Hakkın yanında bulunarak tarafımı belli ediyorum ve elimden geleni, gücümün yettiğini yapıyorum.
Nemrud çok güçlü bir zalimdi ama; İbrahim tek başına Nemrud’a karşı geliyordu. Allah’tan başka kimsesi yoktu İbrahim’in, Allah’a güvendi ve eyleme geçti. Yapabileceği en büyük şeyi yapıp putları da kırdı. Yani mevzu sadece dua etmekten ibaret olsaydı, İbrahim ateşe atılacağını bile bile Nemrud’a karşı çıkmazdı, “Allah’ım Nemrud’u kahret, onun düzenini yık, ya onu ıslah et yada onu helak et” diye, oturup dualar ederdi.
Mevzu sadece mazlum için dua etmekten ibaret olsaydı, karınca “Allahım ben zaten senin minik, aciz bir kulunum elimden ne gelir ki, Sen İbrahim’i kurtar, Nemrud’u kahret” diye dua eder İbrahim’in ateşine su taşımazdı.
Adilmedya.com