Osmanlı Meclisi Mebusan’ının yaptığı en son iş Misak-ı Milli’yi ilan etmekti. Bundan dört ay sonra da kendini feshetti. Osmanlı Meclisi’nin kendini feshetmesinden 12 gün sonra da TBMM kuruldu. Çünkü Osmanlı Meclisi, İstanbul’da şartların ağırlaşması sonucu Ankara’da toplanma kararı almıştı. Ankara’ya taşınan Meclis-i Mebusan daha sonra TBMM adını aldı.
TBMM’nin ilk üç aylık zabıtlarına baktığımızda yazılan dilekçilerin başlığında “Yüce Meclis-i Mebusan’a” ifadelerinin kullanıldığını görürüz. Yani Osmanlı’dan Cumhuriyete geçişte süreklilik ve hukuki bağ vardır. Sonraki öncekinin inkarı değil; devamı üzerine kurulmuştur.
“Millet andı” manasına gelen Misak-ı Milli, son Osmanlı Mebusan Meclisi’nin bir gizli oturumunda, Erzurum ve Sivas Kongreleri’nde alınan kararlar doğrultusunda açıklanan altı maddelik bildiridir.
28 Ocak 1920’de kabul edilen Misak-ı Milli, 12 Şubat 1920’de tüm dünya parlementolarına duyuruldu. Bu and yaklaşık on gün sonra 23 Nisan 1920’de TBMM’ye dönüştükten sonra da aynı karalılıkla benimsendi ve İstiklal Savaşı bu andın gerçekleşmesi için yapıldı.
Peki, neydi bu and?
1. Arapça konuşan, ancak 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi’ne göre düşman işgali altında bulunan bölge halkının durumu, bunların hür olarak verecekleri oylara göre belirlenmelidir. Mütareke çizgisinin içinde ve dışında kalan bu yerlerin, İslam ve soyca bir olan Osmanlı çokluğunun oturduğu bölgelerin hepsi, hüküm ve fiil bakımından, anayurttan hiçbir sebeble ayrılmaz bir bütündür.
2. Halkın, ilk serbest kaldıkları sırada (Haziran 1918) verdikleri oylarla anayurda katılma kararını belirten Elviye-i Selase (Üç sancak: Kars (Oltu, Olur ve Şenkaya dahil) Ardahan (Artvin, Avara ve Çürüksu dahil) ve Batum) için gerekirse yeniden serbestçe oylama yapılmasını kabul ederiz.
3. Batı Trakya’nın geleceği de orada oturanların serbestçe verecekleri oylara göre belirlenmelidir.
4. İslam Halifeliği’nin, Osmanlı Saltanatı’nın ve hükümetin merkezi İstanbul şehriyle, Marmara Denizi’nin (Boğazlarla birlikte) güvenliği korunmalıdır. Bu şartlara uyularak, Akdeniz-Çanakkale ve Karadeniz-İstanbul Boğazları’nın dünya ticaretiyle ulaşımına açık tutulması için bizim de ilgili devletlerle birlikte vereceğimiz karar geçerli sayılacaktır.
5. Azınlıkların hakları, İtilaf Devletleri ile hasımları ve bir takım ortakları arasında kararlaştırılan anlaşma esaslarına göre (komşu ülkelerdeki müslümanların da bu haklardan istifadeleri güveniyle) tarafımızdan sağlanacaktır.
6. Milli ve iktisadi gelişmemize imkan vermek, daha çağdaş ve muntazam idare ile işleri yürütmek için, her devlet gibi bizim de gelişmemizi sağlamak üzere tam bir serbestliğe ulaşmamız, hayat varlığımızın temelidir. Bu sebeble; siyasi, adli, mali ve diğerleri gibi gelişmemize engel olan bağların karşısındayız. Ortaya çıkacak devlet borçlarımızın ödeme şartları da bu esaslara aykırı olmayacak
Görüldüğü gibi andın birinci madde dışındaki diğer maddeleri, Kars, Ardahan, Artvin, Batum ve Batı Trakya’nın geleceğinin de hür referandumla karara bağlanmasını, İstanbul ve Çanakkale boğazlarının güvenliğinin sağlanmasını, Müslüman azınlıklar da dahil tüm azınlıkların güvenliğinin esas alınmasını, tam bağımsızlığın hayati bir mesele olduğu ve devlet borçlarının bağımsızlık ilkesinden taviz verilmeden ödeneceğini hükme bağlıyor.
Türkiye’nin hafızasında Misak-ı Milli olarak yer eden “Milli and” işte bundan ibaret…
Özellikle birinci maddeye baktığımızda, isim, yer, zaman verilerek, tanımlar yapılarak bir harita çizildiğini görüyoruz.
Buna göre “teorik” olarak Misak-ı milli, 30 Ekim 1918 “Mondros Mütarekesi” hükümlerine göre ortaya çıkan haritanın “içinde ve dışında” kalan bütün yerlerdir. “Pratikte” ise mütareke hükümlerine göre işgal altında kalan ve Arapça konuşan yerlerin dışında kalan, “İslam” ve “Osmanlı” olan tüm yerlerdir.
Buraların neresi olduğuna baktığımızda, atıfta bulunulan Mondros hükümlerine göre, mütakerede Hicaz, Asir, Yemen, Suriye, İrak, Trablus ve Bingazi olarak adı geçen yerlerin bugünkü Arap dünyasının Fas hariç tamamı olduğunu görüyoruz.
Misak-ı Milli’de buraların geleceğine hür referandumla karar verileceği ve fakat gerçekte (zımnen) Misak-ı Milli’ye dahil olduğu söyleniyor. İşgal sebebiyle (pratikte) vazgeçmek zorunda kalındığı ancak halkın hür iradesinden karar çıkması halinde vazgeçilmiş olunamayacağı ifade ediliyor. Oysa referandum yapmak bir yana, yeni haritaların ve ülkelerin icat edildiğini örüyoruz.
Misak-i Milli’de atıf yapılan Mondros hükümlerine göre işgal altında olan Arap dünyasının dışında kalan İslam ve Osmanlı olan yerlerin neresi olduğuna baktığımızda ise bugünkü Türkiye ile Kuzey Irak’taki (Musul, Kerkük, Süleymaniye) Müslüman Kürt ve Türkmen nüfusunun yaşadığı yerler ile Batı Trakya (Paşaeli, Karaağaç), Halep, Hatay, Batum, Kıbrıs ve Adalar olduğunu görüyoruz.
İşte Misak-ı Milli’de “bölünmez bütün” ilan edilen yerler burasıdır.
20 Kasım 1922’de başlayan Lozan Konferansında buraların da elden çıkarak bugünkü Türkiye haritasının ortaya çıktığını görüyoruz. Buna daha sonra 1938’de sadece Hayat eklenmiştir.
Şu halde aslında Misak-ı milli, biri “teorik” diğeri “pratik” iki manayı ifade ediyor. Teorik olarak “Anasır-ı İslam” ve “Memalik-i Osmani” olan bütün yerler bölünmez bütün ve tek bir yurttur. Misak-ı milli’nin “ruhunda” yatan ideal budur. Nitekim İstiklal Marşı’nda Mehmet Akif “Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli/Ebediyen yurdumun üstende benim inlemeli” derken bu ruhu yansıtmıştır. Demek ki üzerinde ebediyen ezan okunan her yer yurt oluyor.
Pratikte ise Misak-i milli, “Arap dünyasının dışında kalan anasır-İslam ve memalik-i Osmani” oluyor. Buraların neresi olduğuna baktığımızda ise belkemiğini Türkiye ve Kürdistan dediğimiz coğrafyadan başkası olmadığını görürüz. Bu durumda şu anki Türkiye toprakları ile tarihsel olarak Kürdistan olarak anılan yerlerin her ikisi birden “and metinine göre” göre Misak-ı Milli olmaktadır.
(1-İhsan Eliaçık/ Bu Belde, sayfa: 79-82)