isediyani
MAZLUMDER’e hukuksuz ve korsanvarî bir operasyon yapıldı. Ahmet Faruk Ünsal, Ömer Faruk Gergerlioğlu ve Reha Ruhavioğlu, yaşanan son gelişmelerle ilgili Sediyani Haber’e özel açıklamalarda bulundular.
Kurulduğu 1991 tarihinden beri insan hakları alanında önemli çalışmalara imza atan, adalet ve dayanışmaya müstesna hizmetlerde bulunan İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (MAZLUMDER), mağdurların ve mazlumların yüzakı olduğu gibi, egemen güçlerin ve iktidar sahiplerinin de hedefinde yer alıyordu.
MAZLUMDER, geçen yıl yayınladığı “Cizre Raporu” nedeniyle Genelkurmay Başkanlığı tarafından bizzat eleştirilmiş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğantarafından da açıkça hedef gösterilmişti. AK Parti Hükûmeti’nin teşvikiyle ve OHALşartlarının verdiği cesaretle harekete geçen iktidar yanlısı ve büyük çoğunluğu MHPkökenli olan bazı kişiler, derneğin İstanbul şubesinde çeteleşerek genel merkeze karşı korsanvarî bir genel kurul düzenledi.
İstanbul’daki korsanvarî ve komedi tadındaki genel kurula AK Partili bir siyasetçinin divan başkanlığı yapması, yardımcılığını ise biri Türk – İslamcı biri de MHP’li bir Ülkücü olan iki kişinin yapması, darbenin rengini açıkça belli ediyordu. Genel kurulda alınan kararla dernek merkezi Ankara’dan İstanbul’a taşıtılırken, neredeyse tamamına yakını Kürdistan illerinden olan 16 şubesi kapatıldı.
Son birkaç yıldır MAZLUMDER’in kendi içinde adetâ bir “baş ağrısı” olan İstanbul şubesi, derneğin genel ilkeleriyle bağdaşmayan bir tutum sergiliyor, iktidar cenahıyla aynı dili kullanıyordu. “Zalim kim olursa olsun zalime karşı – Mazlum kim olursa olsun mazlumdan yana” erdemli ilkesiyle hareket eden MAZLUMDER, ister devlet tarafından olsun ister yasadışı örgütler tarafından, halka yönelik her türlü şiddeti ve hak ihlallerini aynı biçimde telin ediyor, zûlüm ve baskının her çeşidine karşı çıkıyordu. İstanbul şubesi ise yalnızca örgütlerin şiddetini ve hak ihlallerini eleştiriyor, devletin yaptığı hiçbir şiddet ve hak ihlaline ses çıkarmıyor, bilakis destekliyordu. Türkiye içi meselelerde bu şekilde davranan İstanbul şubesi, Suriye meselesinde ise tam tersi bir davranış sergiliyordu. Zûlmün ve zalimin her çeşidine karşı çıkan, hiçbir zalim gücün ve karanlık odağın yedeği olmayı kabul etmeyen MAZLUMDER, Suriye meselesinde hem Suriye devletinin hem de barbar terör örgütlerinin işledikleri savaş suçlarını aynı şekilde telin edip “3. Yol Mümkün” duruşu sergilerken, İstanbul şubesi Suriye’deki cihatçı terör örgütlerini destekliyor, Türk İslamcı bir dil kullanıyordu.
MAZLUMDER’de yaşananların perde arkasını, Sediyani Haber olarak derneğin yöneticilerine ve önemli isimlerine sorduk.
Yaşanan gelişmelerle ilgili gazeteci İbrahim Sediyani’ye özel açıklamalarda bulunan MAZLUMDER Genel Başkanı Ahmet Faruk Ünsal, Eski Genel BaşkanıÖmer Faruk Gergerlioğlu ve Diyarbakır Şubesi Yöneticisi Reha Ruhavioğlu, derneğe yapılan darbenin ve çetevarî operasyonun asıl sebebinin “Kürt Sorunu”olduğunu söylediler.
Ahmet Faruk Ünsal, Ömer Faruk Gergerlioğlu ve Reha Ruhavioğlu’nunSediyani Haber’e yaptıkları özel açıklamaları ilginize sunuyoruz.
* * *
AHMET FARUK ÜNSAL: “AYRIŞMA SURİYE MESELESİYLE BAŞLADI”
Sitemize yaptığı özel açıklamada bu sancılı sürecin birkaç yıllık olduğunu belirten MAZLUMDER Genel Başkanı Ahmet Faruk Ünsal, yapılanların hem gayr-ı hukukî hem de gayr-ı ahlakî olduğunu belirtti. Emperyalist Batı devletleri tarafından Suriye’ye musallat edilen fitne ve iç savaşın, MAZLUMDER’deki ayrışmanın başlangıcı olduğunu söyleyerek konuşmasına başlayan Ünsal, “Ayrışma, Suriye meselesiyle başladı. Biz MAZLUMDER olarak Suriye’deki fitneye alet olmak istemedik, hem Baas rejiminin katliâmlarını hem de muhalif örgütlerin katliâmlarını kınadık. Ayrım gözetmedik, sadece Suriye halkını düşünerek hareket ettik. Fakat İstanbul şubesi maalesef Türkiye’deki hükûmetin güdümünde, onlarla aynı dili kullandı” dedi.
MAZLUMDER olarak Suriye meselesinde, erdemli ve hakkaniyetli bir duruş sergileyerek “Suriye’de 3. Yol Mümkün” çağrısı yapan aydınların izledikleri aynı çizgiye sahip olduklarını belirtmeden de geçmeyen Ahmet Faruk Ünsal, bu çizgilerinden dolayı iktidar cenahının sofrasındaki bazı çevrelerin kendilerini “Baasçı”olmakla suçladıklarını hatırlattı. “Hükûmet bile şimdi Suriye politikasında yanlış yapıldığını itiraf etti. O politikanın yanlış olduğunu şimdi Hükûmet’in kendisi de kabul ediyor” diyen Ünsal, “Biz bunu erken söyledik” şeklinde konuştu.
“MAZLUMDER’DEKİ OPERASYONUN SEBEBİ KÜRT SORUNU’DUR”
MAZLUMDER’deki operasyonun asıl sebebinin “Kürt Sorunu” olduğunu belirterek açıklamalarını sürdüren Ahmet Faruk Ünsal, “İktidar, Kürt Sorunu’na yaklaşımımızdan rahatsız oldu” değerlendirmesinde bulundu. “Biz her zaman için haklıdan ve mağdurdan yanayız. Kimliği ne olursa olsun, haksızdan ve zalimden yana olmamız mümkün değil. Bu hem dînimize, İslamî ilkelerimize aykırıdır, hem de derneğimizin ilkelerine terstir” ifadelerini kullanan Ünsal, “İnancımız ve ilkelerimiz gereği, Kürt – Türk ayrımı yapmadan, Alevî – Sünnî ayrımı yapmadan, Dîndar – Laik ayrımı yapmadan, daima ve her olayda haklıdan yana ve haksıza karşı olmamız gerekiyor. Fakat bu duruşumuz, derneğimiz bünyesinde bulunan ve maalesef resmî ideolojinin ezberlerinden, hakim paradigmanın dayattığı devletçi zihniyetten arınamamış çevreleri rahatsız etti” tespitinde bulundu.
Kürt illerindeki şiddet ve hak ihlallerinde ayrım gözetmeden ve kimsenin yedeğine düşmeden, hem devletin hem de örgütün uyguladığı şiddeti ve işledikleri hak ihlallerini aynı biçimde kınadıklarını hatırlatan Ünsal, “İstanbul şubemiz bu erdemli duruşumuzdan oldukça rahatsız oluyordu. Onlar her olayda sadece PKK’yı kınamamızı, HDP’yi eleştirmemizi, ama devlete toz kondurmamamızı istiyorlardı”dedi. Bunun için bizzat İstanbul şubesi ve onları yönlendiren AK Parti iktidar cenahı tarafından “PKK’cı”, “HDP’nin yedeği” gibi çirkin ithamlarla karalandıklarına işaret eden Ünsal, “Bunlar çok ahlâksızca ve müfterice ithamlardı. Bizler kimliğimizle, kişiliğimizle, duruşumuzla, onyıllardır Türkiye kamuoyu tarafından bilinen, tanınan insanlarız. Bir sivil toplum derneğini, devletle aynı dili kullanmadığı için ve devletin işlediği bariz suçları eleştirdiği için PKK’cı olmakla suçlamak, tek kelimeyle ahlâksızlıktır, terbiyesizliktir” ifadelerini kullandı. Ünsal, bu tür iftira ve karalamaların sizi çok iyi tanıyan ve hatta arkadaşlarınız olan çevrelerden gelmesinin daha bir üzüntü verici olduğunu kaydetti.
“CİZRE RAPORU” NEDENİYLE BU OPERASYONUN KARARI ALINMIŞ
MAZLUMDER’e yapılan bu operasyonun kararının, MAZLUMDER tarafından hazırlanan “Cizre Raporu” nedeniyle alındığını açıklayan Genel Başkan Ahmet Faruk Ünsal, şu önemli bilgileri verdi: “Hazırladığımız ‘Cizre Raporu’ndan hem Hükûmet hem Genelkurmay rahatsız olmuştu. Raporumuzdan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan bizi açıkça hedef gösterdi. Genelkurmay Başkanlığı raporumuzdan rahatsız oldu ve çıkıp bizi eleştirdi.”
Genelkurmay Başkanlığı’nın “Cizre Raporu”ndan rahatsız olması ve resmî olarak MAZLUMDER’i eleştirmesi ile MAZLUMDER İstanbul Şubesi’nin “Olağanüstü Genel Kurul” talep etmesinin aynı döneme denk geldiğine dikkat çeken Ünsal, yaşanan süreçle ilgili oldukça çarpıcı bilgiler aktardı. “Tuttuğumuz raporlarda özellikle 2. Ordu Komutanlığı’nın sorumluluk alanındaki bölgelerde yapılan operasyonları eleştirmiştik. Hepsi şu anda 15 Temmuz darbe girişimi nedeniyle içerideler”diyen Ünsal, “Demek ki hem bölgede operasyon yapmışlar, hem de Hükûmet’e darbe yapmışlar” tespitinde bulundu.
“HENDEKLERE DE KARŞI ÇIKMIŞTIK”
MAZLUMDER’in hazırladığı “Cizre Raporu”nda eleştirdiği ve operasyonlarında sivil halka yönelik hak ihlallerinde bulunduğunu belirttiği 2. Ordu Komutanlığı’ndaki o isimlerin tamamının 15 Temmuz darbe girişimi nedeniyle şu anda hapiste olmalarının bile bazı kimselerin gözünü açmadığını dile getiren Ünsal, “Gerçeğe gözlerini kapamak isteyenlere ne anlatsanız boş. Görmek istemeyenlere hakikati anlatamazsanız” şeklinde konuştu.
PKK’nın kazdığı ve binlerce Kürd’ün hayatına, onbinlerce Kürd’ün yerini yurdunu terk etmesine yol açan, onlarca yerleşim birimini harabeye çeviren “Hendek Siyaseti”ne de aynı şekilde karşı çıktıklarını ifade eden Ünsal, “Hiçbir raporumuzda ve hiçbir açıklamamızda şiddeti onaylamadık. Hendekleri onaylayan bir tutum sergilemedik. Bilakis hendeklere, çukur kazmalara en sert biçimde tepki gösterdik” dedi ve “Buna rağmen bize her türlü iftira ve çamuru atmaktan çekinmediler” değerlendirmesinde bulundu.
“MAZLUMDER’E YAPILAN DARBE, BİR 28 ŞUBAT’TIR”
Kürt Sorunu’nda çözümün siyasal sürecin işletilmesinden ve diyalogdan geçtiğine inandıklarını ifade eden Ahmet Faruk Ünsal, “MAZLUMDER’e yapılan operasyon, bir 28 Şubat darbesidir” dedi. Derneğin tüzüğüne göre, olağanüstü genel kurul talebinin üyelerin talebiyle olacağını hatırlatan Ünsal, “Talep hukuksuz bir talepti. Tüzüğümüze aykırı olan bu talebi genel merkez yerine getirmeyince mahkemeye gittiler. Mahkemede maalesef tüzüğümüze ve medenî kanuna rağmen, mâhkeme aleyhimize sonuçlandı. Biz temyize gittik, bu sonucu beklemeden, mâhkemenin hükmü kesinleşmeden, olağanüstü genel kurula gittiler. Bu açıkça hukuksuz bir davranış” dedi.
MAZLUMDER’de “Olağanüstü Hal” (OHAL) yaşandığına işaret eden Ünsal,“Nasıl ki OHAL’de Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) çıkartarak binlerce insan işinden olduysa, biz de olağanüstü süreçte benzer bir şekilde darbe aldık ve binlerce üyemiz ihraç edildi. Bu süreci yargıya taşıyacağız” açıklamasında bulundu. MAZLUMDER’in bir darbe ile karşı karşıya olduğunu ve yaşananları 28 Şubat’a benzettiğini söyleyen Ünsal, son olarak şunları kaydetti: “MAZLUMDER’in kendi içinde çıktığı mahallenin söylemsel iktidarını arkasına alan azınlık şubeler, MAZLUMDER’in çoğunluk şubelerini, emek veren şubelerini, MAZLUMDER markasını parlatan, bugüne kadar getirenlerini ve üyelerini maalesef ihraç ettiler.”
Bu hukuksuzluğa boyun eğmeyeceklerini de belirtmeden geçmeyen Ünsal,“Kamuoyunun ve gönüldaşlarımızın, MAZLUMDER’in 28 Şubat’ına karşı yanımızda durmalarını, birlikte mücadele etmelerini ve desteklerini bekliyoruz”çağrısında bulundu.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU: “MAZLUMDER KÜRTLER’E KARDEŞÇE YAKLAŞMIŞTI”
MAZLUMDER Eski Genel Başkanı Ömer Faruk Gergerlioğlu ise sitemize yaptığı açıklamada, iktidar cenahının MAZLUMDER’den rahatsız olmasının ve ona operasyon yapmasının asıl sebebinin, MAZLUMDER’in Kürt Sorunu’nu görmezden gelmemesi ve Kürt halkına gösterdiği kardeşlik ve dayanışma olduğunu söyledi. MAZLUMDER’in bugüne dek iki defa “Kürt Sorunu Forumu” düzenlediğini ve her iki forumun da gündemi sarsıp yıllarca konuşulduğunu hatırlatan Gergerlioğlu, “Fakat dîndarların dert edindiği tek mesele, çoğunlukla kendisine dokunan ihlaller idi”tespitinde bulundu.
MAZLUMDER’in Kürt halkına ve Kürtler’in sorunlarına ilgilenmesinin Türkiye’deki İslamî camiâda bir devrim yaptığına dikkat çeken Gergerlioğlu, “Kürtler İslamî mahalleden yükselen bu sese ilgi gösteriyor ve dertlerine derman olacağını düşündükleri bu derneğe teveccüh gösteriyordu. Dîndarlar başörtüsünden muzdarip bir şekilde gelip derneğin kapısını çalıyorlardı. Dernek süreç içinde her farklı kesimin hak ihlallerine yoğunlaşmak gerektiğini düşünüyor ve çerçeveyi genişleterek aylık ve yıllık insan hakları raporlarında tüm ihlalleri raporluyordu” değerlendirmesinde bulundu.
“BİR TÜRK OLARAK KÜRT GERÇEĞİNİ GÖRMEME MAZLUMDER SEBEP OLDU”
Türk İslamcılığı’nın Kürt Sorunu’nu anlamaktan çok uzak olduğunu söyleyen Ömer Faruk Gergerlioğlu, “İslamcılık, MAZLUMDER’de insan hakları perspektifinin gelişmesi önünde her zaman için bir engeldi” tespitinde bulundu. Kendisinin de uzun yıllar MAZLUMDER’de görev yaptığını ve hatta genel başkan olduğunu hatırlatan Gergerlioğlu, şu samimî açıklamaları yaptı: “MAZLUMDER’in bana çok faydası oldu, kafamdaki İslamcı şablonun dışındaki insan hakları sorunlarını ve Kürt gerçeğini görmeme yardımcı oldu. Bir Türk olarak ‘derdini ben biliyorum ve çözümünü ben yaparım”’ ukalalığından kurtulmamda bana yardımcı oldu.” MAZLUMDER’in tabanını ayrımsız bir insan hakları konusunda eğitemediğini, sonuçta doku uyumsuzluğu oluştuğunu ileri süren Gergerlioğlu, “Yaşanan kan kaybı buradan başlamıştır” şeklinde konuştu.
“Uzun süre devam ettirdiğim periyodik başörtüsü eylemlerine baktığım zaman kendi derdini bile sivil toplumculuk zemininde yeterli desteklemekten uzak bir İslamcı topluluktan, farklı kimliğin derdini anlamasını beklemenin aşırı bir beklenti olduğunu düşünüyorum. Bir de kendi derdine ve çözümüne odaklanmış bir topluluk için ötekinin derdinin konjonktürel olduğunu unutmamalıyız” diyerek konuşmasını sürdüren Gergerlioğlu, “Batıdaki dîndar için, Çözüm Süreci öncesi yanlış olan aynı söz ve fiil, Çözüm Süreci’nde doğru, bitişinde yine yanlış olabilmektedir” yorumunda bulundu. Gergerlioğlu, “Kıblesi siyaset olana kalıcı ve temel sorunları anlatmak çok zordur” dedi.
“TÜRK DÎNDARLAR İLE KÜRT DÎNDARLAR ARASINDAKİ SON BAĞ DA KOPMUŞ OLDU”
İnsan hakları perspektifinin yeterince anlaşılmamasının temelinde dîni iyice siyasal kimlik haline getirmiş olan İslamcılık’ın olduğunu özellikle belirten Gergerlioğlu,“İslamcılık bu kimlik yapısıyla sorunlara gereken empati ve yaklaşımın yapılmasına engel oluyordu. Buna bir de iktidarın dîndar kimliğin elinde olması ekleniyor ve sorun iyice ağırlaşıyordu. Dîndarların elindeki iktidar yıllarında artık MAZLUMDER’e ihtiyaç kalmıyor, dînî STK’lar iktidara eklemlenerek beklenti içine giriyorlardı. Bu hiç anlaşılmayan NGO’luğun daha kötüleşmesi ve utanılası hallerini gösteriyordu. İktidarı eleştirebilen sadece MAZLUMDER idiyse bunun bir bedeli olacaktı” değerlendirmesinde bulundu. İlan edilen çatışma konseptinde dîndarların iktidardan yana mevzilendiğini ve “masa, barış” gibi kelimeleri duymak istemediklerini belirten Gergerlioğlu, “Çünkü devlet katından herkese safını belirlemesi buyruluyor, beyan ve raporlara kalmadan bireyler ve kurumlar için iki tarafa barış çağrısı yapmak şeytanlaştırmak için yeterli oluyordu” dedi.
Beklenmeyen ölçüde sert, radikal bir kararla çoğu Kürt illeri 16 şubenin kapatılmasının bu çözümsüzlüğün sonucu olduğunu ama çare olamayacağını dile getiren Gergerlioğlu, “Bu tavır Türk dîndarları Kürt meselesi vd. insan hakları sorunlarından uzaklaştırıp, sadece İslamcılık hedeflerine odaklar ve onlar için diğer insan hakları sorunları anlaşılmaz, derinleşir. Kürt dîndarının kopuşunu hızlandırır. Zira Kürtler için Türkler’le arasındaki tutunduğu en son bağ, dînî duyarlılığı bilinen MAZLUMDER idi. Hele ki bu denli antidemokratik, hukuksuz ve Kürt meselesinin savaş konseptine devredildiği günlerde bu kapatma tavrı iyice kırıcı olacaktır” değerlendirmesinde bulundu.
REHA RUHAVİOĞLU: “RAPORLARIMIZ MUKTEDİRLERİ RAHATSIZ ETTİ”
MAZLUMDER Diyarbakır Şubesi Yöneticisi Reha Ruhavioğlu ise korsanvarî genel kurulun itiraz sonucu beklenmeden toplandığını hatırlatarak, itiraza olumlu yanıt verilmesi halinde kongrenin geçersiz olacağını söyledi. “Çatışma süreci başlamadan önce toplum biraz iktidarlardan uzakta değerlendirme yapabiliyordu. Çatışma süreci yeniden başlayınca, toplum tekrar kutuplaşmış kanaat üzerinden gitti” tespitinde bulunan Ruhavioğlu, “Bu esnada raporlarımız iki tarafı da rahatsız etti. Silvan raporuna PKK karşı çıktı, Cizre raporuna Cumhurbaşkanı parmak salladı” değerlendirmesinde bulundu.
Kürt meselesinde tuttukları raporların Hükümet’i rahatsız ettiği kadar kendi içlerindeki bu arkadaşları da rahatsız ettiğini söyleyen Ruhavioğlu, “Meselâ bir toplantı yaptık, ‘Hangi rapor sizi rahatsız etti, konuşalım’ dedik. Üzerinde mutabık olunmayan tek bir rapor vardı, geri çektik. Meselâ biz PKK’ye ‘Self determinasyon hakkını silahla talep edemezsiniz’ diyoruz. Bu arkadaşlardan biri ‘Self determinasyon hakkını meşrû göremezsiniz’ diyor. BM meşrû görmüş, Türkiye kendi imzaladığı anlaşmalarla meşrû görmüş. Sen sivil bir insan hakları örgütü olarak nasıl gayr-ı meşrû görebilirsin?” diye sordu.
“İNSAN HAKLARI MÜCADELESİNİN SAHASI KÜRDİSTAN’DIR”
“İnsan hakları mücadelesinin sahası Kürdistan’dır” diyerek konuşmasını sürdüren Reha Ruhavioğlu, burada 12 şubelerinin kapatıldığına dikkati çekerek, “Biz Kürt meselesi başat olmak üzere insan hakları dili üzerinde anlaşamıyoruz. Bu arkadaşlar bizi çeşitli ithamlarla suçluyorlar. Biz her seferinde, hukuk üzerinde, somut örnekler üzerinde tartışalım diyoruz” dedi. Bunu bir tür “ilkesel ayrışma” olarak değerlendiren Ruhavioğlu, “Kürt meselesinin birinci başat olduğu ilkesel bir ayrışmadır bu. Çünkü bugün kapatılan şubeler arasında Sakarya, Kocaeli, İzmir şubeleri var. İnsan hakları meselesine ilkesel bakan arkadaşlarla, konjonktürün etkisinde kalan arkadaşlar ikiye ayrılmış durumda” değerlendirmesinde bulundu.
İnsan hakları mücadelesinin MAZLUMDER’le başlamadığını ve onunla da bitmeyeceğini söyleyen Ruhavioğlu, “Biz bölge şubeleri, ilkesel davrananlar olarak, kendi aramızda istişareler yapıp, hukukî süreci takip ederken, bir yandan da nasıl bir insan hakları mücadelesi veririz buna bakacağız. Bu moral bozucu bir süreç ama insan hakları mücadelesini bitirecek bir süreç değil” ifadelerini kullandı.
Söyleşiler: İbrahim Sediyani
SEDİYANİ HABER / ANKARA – KOCAELİ – DİYARBAKIR
21 MART 2017