Marksizmin modernizmle olan nişanını atma çabası ve insanlığın manevi yönünü, inançlara özgürlük ekseninde tahkim etmesi, oldukça olumlu bir çabadır. Bu sempozyumların, çağdaş İslam alimleriyle ortaklaşarak sürdürülmesinde yarar vardır. Çünkü din konusunda bir açılım yapılacaksa, birçok kaynağı gözden geçirerek Kur’an tefsiri yazan Hakkı Yılmaz, İhsan Eliaçık, Edip Yüksel, Ahmet Hulusi, Yaşar Nuri Öztürk çağrılabilir ve üstelik Ankara’da yapılması nedeniyle Ankara ekolünden İlhami Güler’le ortaklaşılması ve sempozyum çalışmasının bir kitaba dönüştürülmesi çalışmanın kalıcı olması açısından önemlidir. Adil Medya yazarları olarak bizler de bu konuda düşünce üretmekte ve Toplumcu dindarlarla sosyalistlerin ittifak etmesi gereken noktaları belirgin kılmaya çabalamaktayız.
Söylemimizi ve eylemimizi her türlü ötekileştirme ve ayrımcılaştırmadan uzaklaştırmadığımız sürece sürekli kaybedenlerden oluruz. Halbuki herkesin, herkese ihtiyacı ve faydası vardır. Yeryüzünde hiç bir varlık, gereksiz ve faydasız değildir. Bilim; varoluşun derinliğinde ilerledikçe, eko-sistemin ne kadar mükemmel bir bağlaşımla eklemlendiğini ve her canlının, bir başka canlıya ihtiyaç ve fayda noktasında nasıl da ilişkilenmekte olduğunu ve canlılığın hareketinin, bu ilişkilerin gelişiminden ibaret olduğunu anlamaktadır. İnsan toplulukları da birbirleriyle ilişkilenirken, sömürü ve istismarı yok ederek, kendi doğal mecrasına ve akışına geri dönmelidir. Bunun yolu da bütün ötekileştirme ve ayrıcalık üreten araç ve amaçları, tarihin karanlığına atmaktan geçmektedir.
“Toplumsal ve ekonomik ilerleme, kültürel ve düşünsel özgürlük, düşünce ve hayat tarzı olarak özgürlüğe ve yeniliklere açık olmak” gibi ve genellikle sadece sol anlayışın değerleri olarak görülen bu değerler, sizce nereden miras alınmıştır? İnsanlığın bağrında billurlaşan değerlerin içinde özgürlükçü dinsel mesajların tartışılmaz katkısı yok mudur? Her sol zihin, bunu derinliğine düşünmelidir. Dini, sadece yönetenlerin cambazlık ve entrikalarının bir aracına indirgemek, dindeki manevi doyum ve hazzın; özgürleştiren yaratıcılığını ve bu yaratıcılığın insanda yarattığı, doğa ve insanlıkla içselleşen uyumu, denge ve ahlaki duruşu görmezden gelmek, insanlığa yapılan en acımasız yanlıştır.
İnsanı özgürleştiren ve insanı insan kılan değerleri, kavramları ve kavramların savunduğu yaşam tarzlarını, çok keskin ve kesin çizgilerle ayırmak ve belirli sınırların içine hapsetmek, onları tamamen ayrıştırmak, hayatı sadece ikili zıtlıklar ve uzlaşmazlıklardan ibaret görenlerin düştüğü en kahredici hatadır.
Hayatı sadece siyah-beyaz olarak görmek ve onun çok renkliliğini inkâr etmek beyhudedir. Burada en keskin tartışma, ayrışma noktası ise, mülkiyet hakları, dinamik girişimcilerin özgürlükleri ve servet dağılımının, toplumsal sınıf ve katmanlar arasında yarattığı muazzam farkların azaltılması ve giderek yok edilmesidir. Dinin, oluşum ve gelişim aşamasında, vicdani duruşuyla sol bir kategoriye denk düştüğü açıktır. Din, her zaman mülkün belli bir azınlığın elinde toplanmasına, servetin sürekli biriktirilmesine, köleliğe ve eşitsizliğe karşı çıkmış ve insanlığın zaaf, eksiklik ve yetmezliklerine karşı savaşmıştır.
Sol zihnin ahlaki ve manevi yönü, toplumcu dindarlarla uyum sağlayabilir. Tevhid inancını kavrayanlar, sol zihniyeti kucaklayabilir. Yaşam, istesek de istemesek de zalime karşı bütün muhalefet odaklarının ortaklaşması ve süreci birleşerek açıp aşması, farklı parçaların eksikliklerini diğer parçalarla giderip bütünleştirmesi için sürekli yeni olanaklar sunmaktadır. Her iki kesimin birbirine ezeli ve ebedi düşman olarak önyargılarla bakması ve asla bir araya gelmeyecek olan düşman kardeşler havasından çıkmamaları, vahşette sınır tanımayan egemen küresel iktidarın ekmeğine yağ sürmektedir. Hayatı birlikte çözümlemekten kaçınmak, küresel kapitalist sistemin, denetim ve rıza mekanizmalarını güçlenme noktasında avantajlı kılmaktadır.
Sonuç olarak zorbalara karşı muhalefet eden bütün güçlerin,burjuva aydınlanmanın ürettiği kavramların ışığında vücut bulan sağ ve sol ayrımları güncelleyerek aşabilmeleri, zalim iktidarların en büyük korkusudur.
Aydın Mutlu Dinçoğlu