Dar kapıdan girmeye çabalayınız, çünkü geniş kapıyla geniş yol, insanları mahva götürür ve buralardan geçenler çoktur… (Hz. İsa)
Dün, muhalefetin güçlü olmasa da önemli seslerinden biri olan HAS Parti, siyaset sahnesine veda etti. Malumunuz HAS Parti kadrosu, başta Genel Başkan Numan Kurtulmuş olmak üzere ekip olarak iktidar partisi tarafından davet edilmişti. Kurtulmuş ve arkadaşları da Başbakan’ın bu nazik davetine icabet etmekle kalmayıp üstüne partilerini de kapatarak iktidara doğru yol aldılar.
HAS Parti’nin kapatılmasıyla birlikte merkez sağda muhalefet edecek parti kalmadı gibi. Bildiğiniz gibi önceki günlerde de Demokrat Parti eski Genel Başkanı Süleyman Soylu da törenle AKP saflarına katılmıştı. Kulislerde BBP’nin ve hatta Saadet Partisinin de iktidar saflarına katılabileceği konuşuluyor. BBP ve Saadet Partisi, AKP saflarına geçer mi bilinmez ama başbakanın cılız da olsa muhalefet namına hiç bir sese tahammül edemediği aşikar. Hele bu muhalif ses kendi mahallesinden çıkıyorsa Başbakan, daha da rahatsız oluyor ve o sesi kısmak için de her yolu deniyor.
Başbakanın “tek parti” “tek ses” olma hırsı, muhalif seslere olan tahammülsüzlüğü her ne kadar tehlikeli bir durum olsa da, asıl korkutucu olan; verilen payelere hemen itibar edenlerin iktidardan nemalanma hırsıdır diye düşünüyorum.
Numan Kurtulmuş, makam ve mevki peşinde olmadığını, AKP saflarına katılma isteğinin bu şekilde yorumlanmaması gerektiğini sürekli vurguluyor. Fakat bunu dile getirirken kullandığı savunma yöntemi kafamızdaki şüpheleri kanıtlar nitelikte oluyor. Örneğin: Kurtulmuş, katıldığı bir televizyon programında, AKP’nin kurulma sürecinde de partiye katılması yönünde kendisine teklif getirdiklerini ancak o zamanlar bu teklifi kabul etmediğini söylüyor, makam peşinde olsaymış o zaman bu teklifi kabul edermiş! Tamam, AKP’nin Kurtulmuş’a kafayı takma süreci yeni değilmiş, bunu anladık. Peki, henüz kurulma sürecindeki bir partiye katılmayıp, aynı parti iktidar olup da neredeyse tüm güçleri elinde bulundurduğunda o partiye katılmak “eşeğini sağlam kazığa bağlamak” garanticiliği değil midir?
Eh tabi Kurtulmuşa da hak vermek lazım, önünü görmeden, henüz kurulan ve daha ne olacağı belli olmayan bir partinin davetine icabet edilir mi hiç! Böyle bir devirde insanın kendisini riske atması akıl karı mıdır?
Bu arada, henüz kurulma sürecinde olan AKP’nin kendisine yaptığı teklifi reddetmesinden Kurtulmuş’un öyle ileri görüşlü bir siyasetçi olmadığını da anlıyoruz. Zira girdiği ilk seçimde AKP iktidara gelmişti. Bunu öngörebilseydi şayet, gelen teklifi geri çevirmezdi diye düşünüyorum. Ne hazindir ki; AKP’nin şimdiki sarsılmaz gibi görünen gücüne aldanan Kurtulmuş, AKP’nin en geç iki dönem sonra gideceğini de öngöremiyor yine. Fakat Erdoğan, öngörülü bir lider olduğunu bir kez daha kanıtladı, çünkü; iktidar gemisinin su almaya başladığının farkında ve ancak alternatifsiz bir parti olmakla bu gemiyi yürütebileceğini çok iyi biliyor.
Kurtulmuş’un “AKP’liler Harun olmaya geldiler ama yoldan çıkıp Karun oldular.” “Biz, AKP gibi firavunlaşmayacağız.” sözlerinin üzerinden çok zaman geçmedi. Kanımca; Akp’nin “Harun” olmak amacıyla yola çıktığı dönemde onlara katılmayı reddedip “Karun” olduklarını gördükten sonra onlara katılmış olmanın açıklamasını hiçbir zaman yapamayacaktır.
İnsanların güce yönelme zaaflarının olduğu bilinir ama Kurtulmuş’un, kurulma aşamasında değil de ancak iktidar olduktan sonra AKP saflarına katılması, insanoğlunun iktidar zaafının ve gücün büyüsüne kapılmasının en açık örneklerinden biridir diye düşünüyorum.
Sadece Numan Kurtulmuş değil, HAS Parti’nin kapatılması yönünde oy kullanan 164 kişi de gücün büyüsüne kapılıp kısa yoldan iktidar olma hevesi içine düşmüştür.
Karşı karşıya olduğumuz bu sahne bana “Yüzüklerin Efendisi”ni anımsatıyor. İktidar, tıpkı bir yüzük gibi, onu parmağına geçiren kişi, gücün büyüsüne kapılıp değişiveriyor. Zayıf yapıda olanlar ise daha yüzüğü parmağına geçirmeden, onun ışıltısını gördüğü anda değişiyor ve o yüzüğü parmağına geçirmek uğruna en yakın dostuna bile ihanet edebiliyordu…
Yüzüğün büyüsüne kapılmayıp dik durmayı başaran Mehmet Bekaroğlu ve diğer 15 arkadaşına selam olsun!