Kur’an’ı kerimi başından sonuna kadar incelediğimizde şu üç konu etrafında esaslı bir şekilde döndüğü görülür.
Adalet, mülkiyet ve velayet…
İslam, esas itibarı ile kendisini inançlar ve namaz, oruç, hac, ezan, abdest, başörtüsü gibi nusuklar ile değil bu üç mesele üzerinden tanımlar… Nusuklar, bu üç temel esasa götürücü ve hatırlatıcı birer öğreti ve talim yoludur. Gönüllü ve hakkı ile (anlayarak) uygulandığı taktirde nusuklar; bu üç esası gübreleyen müthiş uygulamalardır denilebilir.
Hatta nusuklar; bu üç ana ilkeyi öğretmek için “İslam okulunun eğitim sistemi”dir denilebilir.
İslam’da nusuklar gönüllülük esasına dayalıdır. Dolayısıyla İslam’da nusuklar araçtır amaç değildir. Amaç, bu üç temel esastır.
Peki bu ana ilkeler ne demek?
Adalet: Toplum içerisinde var olan eşitsizlikler, imtiyazlar, ayrıcalıklardır. Her toplumda özellikle iktisadi, dini, mezhebi, etnik köken ve bölgesel bir takım dengesizlikler/eşitsizlikler olur ve olmaktadır. İşte tam da burada bu din, bu mesele için ne söylemektedir? İslam’ın bu konuda mesajları, kıstasları, delilleri nelerdir? Toplumda ki eşitsizliklere, ayrıcalıklara ve imtiyazlara nasıl bakmaktadır?
Kısaca kur’an; eşitsizlikler, imtiyazlar ve ayrıcalıklar olmayacak diyor.
Kur’an’ın başından sonuna kadar bağıra bağıra söylediği ve kafa yorduğu birinci mesele budur.
Mülkiyet: Allah’ın mülkünden, insanlar ne kadar şeye sahip olabilir? Dünyada sahip olunan bu şeylerin kendi aralarında bölüşümü, değişimi, birinden diğerine geçmesi nasıl olmalıdır? Yani mülkiyet ilişkileri nasıl olmalıdır? Elimize geçen her mülk/mal/para bize mi ait olur? İstediğimiz kadar zengin olabilir miyiz? Para biriktirebilir miyiz? Ne kadarını biriktirebiliriz? Birimiz aç ötekimiz tok olabilir miyiz?
Birimiz asgari ücretli ötekimiz astronomik ücretli olabilir miyiz?
Dolayısıyla kur’an’daki bu mesele, insanların parayı ve serveti nasıl kullandığını ifade eder.
Kur’an’ın bu konuda ki kıstası Bakara Suresi 219. ayetinde kısaca; “ihtiyacınızdan fazlasını vereceksiniz” der.
Ayrıca Fussilet Suresi 10. ayet ve Nahl Suresi 71. ayette de mülk konusunda “eşit” hale gelmemiz istenmektedir.
Dolayısıyla hayat içerisinde bunu; ister namaz kılsın ister kılmasın, ister oruç tutsun ister tutmasın, ister başörtüsü taksın ister takmasın kim dinliyor? O’na bakmalıyız.
Velayet: Dost ve düşman idrakini ifade eder. Dinine, mezhebine, ırkına, cinsiyetine, rengine, bakmaksızın birine veya birilerine haksızlık veya zulüm yapılıyorsa; Müslüman kişi bunun neresinde duruyor. Kur’an da geçen velayet meselesi insana bu idraki veriyor.
Yaşadığımız dünyada bin bir türlü haksızlıklar, zulümler, işgaller oluyor. Allah’a inanıyorum diyen bir adam; bunlar olurken nerede duruyor? Umursuyor mu? Nasıl bir tavır takınıyor? Davranışı ile, sözü ile, kalbi ile buğz ediyor mu? karşı geliyor mu? veyahut tam tersi olarak zalimleri destekliyor mu yoksa olanlara sessiz mi kalıyor?
Bu da kur’an’ın/İslam’ın velayet konusudur. Dost ve düşmanımızı nasıl ve neye göre belirleyeceğimizi ifade eder. Bu konuda bize önemli mesajlar ve ipuçları verir.
Kur’an’ın bu konularda çok esaslı mesajları vardır.
Hali hazırdaki dindarlar/muhafazakarlar bu esaslı meselelerden kopmuş durumdadırlar.
Tabi ki bu da tanımlanan dinden kaynaklanıyor.
Din; maalesef bu üç temel mesele olarak tanımlanmıyor. Din; bir takım ritüellere ve uçtulu katçılı mücizelere/kerametlere/kehanetlere bindirilmiş vaziyette…
Bir insanın dindarlığı; namazıyla, abdestiyle, orucuyla, haccıyla, kandil gecelerine gitmesiyle, boyuna/sürekli hatimler indirmesiyle, mezhepleri/mucizeleri kabul etmesiyle, sakallı/cüppeli/sarıklı/takkeli/tesbihli olmasıyla, türbeleri ziyaret etmesiyle, başörtüsü takmasıyla ölçülmez.
Bir insanın dindarlığı; güç, otorite ve paraya nasıl baktığı ile ve özellikle bu üç şeyin eline geçtiğinde nasıl kullandığı ile ölçülür.
Peygamberimiz her defasında; “kişinin namazına, niyazına bakmayınız. O’nun dinar ve dirhemle olan ilişkisine bakınız.” der.
Anlayacağımız bir insanın iyi olup olmadığını görmek istiyorsak; güç, otorite ve para ile olan ilişkisine bakmamız gerekir.
Gücü, otoriteyi ve parayı nasıl kazanıyor? Nasıl kullanıyor? Ne kadarını başkası ile paylaşıyor? Ne kadarını kendine alıyor?
Bunların ne kadarını topluma mal ediyor? Ne kadarını kendine ve yandaşlarına mal ediyor? Bunları hakkıyla paylaşıyor mu? paylaşmıyor mu? bu önemli…
Bu durum/kıstas/ilke, bu ilişki biçimi; bir ailede anne, baba, çocuk ilişkisinden tutun da bir devletin yönetilmesine kadar uyarlanabilir.
İşte tam da burada Allah; bunlar uygulanıyor mu uygulanmıyor mu? ona bakıyor.
Güç, otorite ve para ilişkileri; insanın dindar olup olmadığını şak diye ortaya çıkarır.
İnsanın doğru, dürüst ve ahlaklı olup olmaması bu şekilde apaçık ortaya çıkar.
Yoksa; namaz, oruç, hac, sakal, cüppe, sarık, zikir, başörtüsü insanları kandırabilir.
Nitekim kandırıyor da!