Kindâr-Muhafazakâr[0] Sendika Egemenliğine Karşı Dindâr, Özgürlükçü ve Antikapitalist Sendikacılık Alternatifi
Sendikalar, toplum adına görev yapan sivil oluşumlardır. Sivil olmak, sendikanın olmazsa olmazıdır. Sivil olmanın temel yansıması askeri hiyerarşi veya sivil erke sesini işittirmek ve geri adım attırmaktır. Bu bağlamda bir sendika mensubu öncelikle sivil olmanın tanımını kavramalıdır. Sivilliğin ruhu bağımsız düşüncedir. Bağlı olmakla bağımlı olmak arasındaki fark ne kadar önemliyse sivil kalmakla statükocu bürokrasiyi kutsama arasındaki mesafe de o kadar önemlidir. Bu sebeple sendikayı iktidar zangoçluğu[1] zannedenler yanılıyorlar. Yani resmi makam ve ağızların basit bir onay merkezi yahut kokuşmuş zihniyetlerin uşaklığını yapmak gibi aşağılık görüntülerle iç içelik sendikal ruhtan ve sivil vizyondan fersah fersah uzak olmaktır. Sendika sivil oluşumu meşrulaştıran ve kurulu düzenlerin yanlışlarını üyelerinin değer ve çıkarları açısından reddeden bir sivil teşkilatlanmadır. Yoksa ürkekleşmiş üyeleri erkin iştihasına sunarak kariyer devşirmek değildir.
Ünlü Rus edebiyatçı Soljenitsin “Bazen bir çığlık bir çağ başlatır.“ derken varlık-darlık, egemen-köle, hâkim-mahkûm, ezen-ezilen diyalektiğini ortaya koymuştur. Sibirya’nın sert ikliminden gelen bu mesaj Hint’in sımsıcak ikliminin ezeli sahibi Gandi’de de görülür. İngiliz emperyalizmine karşı zühdün ve Batı sömürgeciliğine karşı sabrın gücünü kullanarak Hint bağımsızlığını inşa eden bu insan evrensel bir vicdanın yeryüzündeki farklı bir sesidir. Bu her iki şahsiyeti dikkate aldığımızda Kur’an ile toplumsal vicdanın aynı noktada birleştiğini görürüz. Mûtezile ve Matüridi’den hareket edersek zaten vahiy ile akıl, eleştirel iman ile kutsanmayan rasyonel çözümlemeler nihai noktada birleşirler. Zira vicdanın dili her yerde ve her biçimde aynıdır.
Dünyanın tüm egemenleri insanları koyun, kendilerini çoban ve düzenlerini koruma görevi verdiklerini de çoban köpeği konumuna yerleştirmektedir. Çobanların değişmesine rağmen çoban köpeklerinin değişmemesi egemenlerin muhteşem(!) bir egemenlik düzenidir. Koyunlar ise sürüyü kontrol eden köpeklerden tırstıkları için o güne kadar gelen düzen o günden sonra da devam eder. Bu nedenle evvela koyunlaşmaktan kurtulmak şarttır. Kişileri bireysel kimliklerinin farkına vardırmak ve şahsiyet inşaatı başlatmak örgün ve yaygın eğitimin birinci görevdir. Peki bunu kim veya kimler yapacaktır? Elbette yasal ve hukuki gücü olan sivil hareketler yapacaklardır. Bunlardan bir birim de sendikalardır.
Sendika mustaz’afların[2] hem zihin ve kişilik oluşumunda hem tepkisel eylem ortaya koymasında hem de hak taleplerinde odak noktası durumundadır. Sendikalar, toplumu kategorize edip korku toplumu ve sürüleşmiş toplum oluşturma peşinde koşanlara karşı hür bireylerin var olduğunu, hak mücadelesinde herkesin hiç kimseyi ayırmadan birbirine yardım etmesi gerektiğini örgütleşerek ilan eden yapılanmalardır. Buna rağmen istenilen düzeyde sendikacılık yapılamıyorsa, alternatif düşünce ve hareketlerde yanlışlar oluyorsa tüm kaygı sahiplerinin bunda hissesi vardır. Öncelikle korkuyu korkutmak ve geleneksel merkeziyetçi devlet kutsamasını terk edip tevhidin değeri olan insanı merkezileştirmek gerekir. Yani kutsalın insan olduğu, yöneticilerin tümünün vazgeçilebilir kimseler olduğu ve insandan daha kıymetli bir yapılanmanın olamayacağının tevhit dininin esasları olduğu zihinlere kazılmalıdır.
Muhafazakârların kurduğu sendikaların Sünni refleksin gereği olarak merkezi otoriteyi kutsaması, erk sahiplerine mutlak biat etmesi ve kamu yönetiminden korkmaya iman etmesi terk edilmelidir. Bunun için İslami paradigma[3] sağcılık, mezhepçilik, Selefilik,[4] geleneksel dindarlık, cemaat ve tarikatçılık afetlerinden kurtarılmalıdır.[5] İş takip eden, kariyer ve konfor dağıtımına aracılık eden ve hukuksuzluğa ayakçılık yapan biatçı bir sendika yapısı, sendikanın varlık gerekçesine ihanet ve erk sahiplerine üyeleri peşkeş çekmedir. Sendikasının muktedir çanağını yalama onursuzluğunu sürdürdüğünü görerek üyeliğini devam ettiren bir sendika üyesi, muktedir çanağını yalayandan daha aşağıdır. Zira gerçekliği tüm çıplaklığıyla görüp de konjonktür gereği susan kimse en kibar tanımlamasıyla çağdaş köle ve çıkarının esiri bir korkaktır. Niteliği emir erim Şâban ve süt oğlum Ramazan olma dışına taşmayan, arka bahçe olmayı içselleştiren muhafazakâr sendikacılık yerine Kur’ani sol içerikli, İslami sosyalizm karakterli, hamleci ve tevhidi dirence sahip bir sendikaya acil ihtiyaç vardır. Kamu emekçileri biatçı sendikacılığı ve teslimiyeti sindirerek sendikal karakterini kaybetmiş sözde bir sendikayı şiddetle reddederek eleştiri ortaya koymalıdır. Bu nedenle ideal bir sendika için bir an önce harekete geçilmelidir. Fakat böylesi bir amaca koşarken art niyetli engelleyicileri hesaba katmayan, ulusal ve beynelmilel plandaki siyaset-sermaye ilişkilerinin baskıcı rolünü dikkate almayan, sermayenin mutlak egemenliğini ellerinden kaçırmak istemeyenlerin düdüğünü çalan legal ve illegal oluşumların tuzaklarını kavramayan sendikal çıkış kuru bir çabadan ibaret kalır. Yani kapitalist ve abdestli kapitalist bir dünyaya karşı meydan okuyucu her hareket aynı zamanda büyük bir mukavemetle karşılaşacaktır. Tıpkı Hz. Muhammed’in Mekkeli abdestli kapitalist müşrik egemenlerle mücadelesi sırasında yaşadıkları gibi.
Tevhide iman, adaleti tesis, özgürlüğe tutku, eşitliğe hasret ve barışa sevda içinde olan bir kimse eşitlikçi, özgürlükçü, barışçı, adaletçi, paylaşımcı, üyesini satmayan, kararlarını ortak akılla alan, muktedirlere dik duran, zulme ortak olmayan, hukuksuzluğa başkaldıran; antikapitalist niteliğe sahip olan, faşizm ve kapitalizme karşı direnen bir sendikaya üye olmalıdır. Tevhit, aynı ruh değerlerine inananların sosyal, siyasal ve ekonomik birliği demektir. Vahdet, çoğulculuk ve aydınlanmanın platformudur.[6] Barış ve özgürlüğe inanmış bir topluluk elbette adaletin yerel ve evrensel planda oluşumuna katkı sağlar. Zulüm sergileyen kimselerin yaşam biçimine, inançlı veya ateist olmasına bakmaksızın zalimin her türlüsüne karşı dik durmayan; zalimleri bizim zalim, onların zalimi diye ayıran; mazlumları bile parselleyen muhafazakâr sendikacılık tevhide ihanet etmiş, Kur’an’a saygısızlık göstermiş ve faşizmi içselleştirmiş tipik bir sağcılıktır. Türk-İslamcı ideolojiye, devleti kutsayarak insanı devlete feda eden anti-tevhitçi perspektife çanak tutan muhafazakâr sendikacılık kamu emekçilerinin sırtında bir kambur olmaya devam ettikçe kamusal alan tevhit, adalet, özgürlük, barış, kardeşlik, merhamet, sevgi, vicdani duyuş ve eşitliğe hasret kalmaya devam edecektir. Bu tek tipçi, mağdur ve mazlumu ayırıcı sendikacılık mensupları bir devrin Ebu Süfyanları, Muaviyeleri, Yezidleri, Hüseyin katilleri ve askeri-tarım imparatorluklarını meşrulaştıran saltanat putçularının manevi torunlarıdır. Bunlar “lafı bol karnı geniş adam“ olmasının yanında yalakalığının karşılığını ranta dönüştüren tiplerdir. İslam’ı muhafazakâr kültüre indirgeyerek Kur’an öğretimini Sünni öğretinin öğretimi zanneden; dernek, tarikat ve cemaat mensuplarının Kur’ansız bir İslam idealize etmesini tevhidin eğitimi zannetmekten kurtulamamıştır muhafazakâr sendikacılık.
Güç odaklarına dayanmanın verdiği özgüvenle gürleyen muhafazakâr-kapitalist sendika mensupları, egemenlerin el değiştirmesi durumunda saman alevi gibi dağılacaktır. Çünkü muhafazakârlığın temelinde güce biat, iktidara itaat, lidere sadakat ve egemenleri rahatsız etmekten sakınmak vardır. İslam’ı muhafazakârlıktan, Kur’an devrimini sağcı biatçılıktan kurtarmamız gerektiği gibi sendikacılığı da abdestli kapitalizme yamulmuş teslimiyetçilerden kurtarmalıyız. Böylece tevhidin onuru, Kur’an’ın devrim ruhu, İslam’ın antifaşist duruşu, Peygamberin antiemperyalist yaşamı ve Medine Vesikası’nın ilkeleri çağın algısına taşınma olanağına kavuşur.
Sendikalı olma ve sendikalı çalışma onur mücadelesi olması yanında değerler ve hakların korunmasında önemli bir paylaşım platformudur. Grev hakkı ve toplu sözleşmesi olan bir yapıyı engelleyen, özgürlükçü demokrasiye mani olan, çeşitli oluşumların baskıcı tavırlarına alkış tutan, halk iradesinin üstünde kendine güç atfeden, devleti babasının malı sanıp halktan korumaya çalışan zihniyet ve oluşumlarla mücadele etmek sihirli değnek kolaylığında olsaydı başta peygamberler olmak üzere tüm emekçi güçler bütün bu engelleri şimdiye kadar kaldırabilmiş olurdu.
Bugünden tezi yok sol, sosyalist, antikapitalist, antiemperyalist, antifaşist, devrimci Müslüman, İslami sol, anti-muhafazakâr ve anti-savaşçı tüm barış, kardeşlik, eşitlik, adalet, merhamet ve tevhit sevdalıları çok daha büyük bir platformda yeni bir sendika çatısında birleşmelidir. Bu sendika tam eşitlikçi ve tüm bireylerinin karar çokluğuyla hareket eder nitelikte olmalıdır. Yani şûrâ ile eylem ve söylem geliştirmeli, yeryüzünün tüm ezilenleriyle ittifak içine girmeli ve yeryüzünün tüm despotlarına karşı mücadele politikaları üretmelidir. Derhal ve zaman kaybetmeden. Yoksa çocuklarımıza karşı başımız eğik olacağı gibi gelecek nesillerin arkamızdan lanet ve küfür yağdırması hak olacaktır.
[0] Muhâfaza-kâr: İşi korumacılık olan, geçmiş ve geleneği korumayı dini korumak zannederek yeni olan her düşünceye sapkın gözüyle bakan,
[1] Zangoç: Kilise’de çan çalma görevlisi
[2] Mustazaf: Ezilen, emekçi, çilekeş
[3] Paradigma: Yargılama ve sorgulamada ölçüt kabul edilen değerler sıralaması, kişinin dünyaya bakışını belirleyen ideal model ve kavramlar bütünlüğü
[4] Selefilik: Geçmişi yüceltme, din kaynaklarında geçmişte yaşayanların kabul ve yorumları dışında kalan her yeni ve farklı bakışı sapkın ilan etme yöntem ve ekolü
[5] Ahmet Cevizci, Felsefe Sözlüğü, Paradigma maddesi, Ekin Yayınları, 2. Baskı, Ankara, 1997
[6] Platform: Yer, zemin, alan, aynı veya benzer amaç taşıyan ancak birbirinden farklı yapılanmalardan oluşan grupların meydana getirdiği ortak toplantı ve karar alma ortamı