“İlahiyat, ya özgür felsefeye dönüşür ya da kör bir inanca. … Ne mutlu o yoksullara ki diğer dünya onlara verilmiştir; er ya da geç bu dünya da onlara verilecektir.” F. Engels (1)
Gureban Bayramı’nın hemen ardından gündemi işgal edecek temel sorunlardan biri Kapitalizmle Mücadele Dernekleri’nin teorik temellerinin ne olacağı sorusunda yoğunlaşmalıdır. Bu soru, Müslümanlığa veya her türlü kimlikçi milliyetçiliğe yaslanarak yanıtlanamayacak bir sorudur. Marksizmin içindeki Engels damarı, ki Marksizme ekonomi politiğin eleştirisini kazandırarak Marksizmi Marx’ın da yardımıyla inşa etmiştir, bu konuda temel teorinin çerçeve ipuçlarını verecektir.
***
[Buraya öğretici, özellikle solculara öğretici bir ara not eklemem gerekiyor: Marksizm adı verilen külliyat ve teorinin neredeyse tamamı babası tekstil fabrikaları sahibi olan kendisi de fabrika sahibi F. Engels tarafından formüle, finanse ve serd edilmiştir. K. Marx’ın katkısı tümüyle yazım, iktisadî açılım ve sentezci çözümleme ile ilgilidir. Kapital’in ikinci ve üçüncü ciltleri Engels tarafından Marx’ın ölümünden sonra Marx’ın el yazmalarından derlenerek yeniden yazılmıştır. Engels 1844’de, “Ekonomi Politiğin Eleştirisi Taslağı” başlıklı notlarını yazarak, Marx’ın 1844’den sonra ne yazacağının tümünün ana temellerini çizmiş, Marx’a sadece bu taslağı genişletmek işi kalmıştır. Marx’ın New York Daily Tribune gazetesinin Avrupa muhabiri olarak yazılar yazmasının arkasında da Engels vardır. Hâttâ on yıldan fazla süren bu muhabirlik sırasında gazetede Marx adıyla yayınlan birçok yazı, noktası virgülüne kadar Engels tarafından bizzat yazılmıştır. Özellikle, Marksizm içindeki “Doğu Sorunu”, “İslamiyetin Doğuşu”, “Köylü Savaşları”, “Feodalite”, “Din ve Bilim” ve “Osmanlı” ile ilgili yazıların çerçeveleri ve içeriklerinin tamamına yakını Engels’in fikirleridir ancak çoğu ya Marx adıyla ya da Marx-Engels adıyla yayınlanmıştır. Mektuplaşmalarına bakarsak, neredeyse tüm tartışmaları ve Marx’ın zekasını kullanarak yeniden formüle ettiği tüm konuların ele alınmasını Engels başlatmıştır. Marksizmin en temel kitapları tek başına Engels tarafından yazılmıştır: Doğanın Dialektiği, Ailenin Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, Anti-Duhring, Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm, Ludwig Feurbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu, Tarihte Zorun Rolü, Köylüler Savaşı, Almanya’da Devrim ve Karşı-Devrim, İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu, Konut Sorunu, Büro ile Barikat Arasında, Komünizmin İlkeleri, Hakiki Sosyalistler bunlardan bazılarıdır. Dostlukları sadece entelektüel olarak değil finansal olarak da sağlamdır ve Engels’e dayanmaktadır. Marx yaptıklarını ve yazdıklarını, Engels’in fabrikasından kazandığı para ile yapabilmiştir. Aralarındaki dostluk ve Engels’in diğerkâmlığı o kadar fazladır ki, Marx’ın ölümünden sonra ortaya çıkan Engels-Marx külliyatına “Marksizm” adı bizzat Engels tarafından verilmiştir. Engels isteseydi, bu kurama ve külliyata rahatlıkla “Engelsizm” denilebilirdi. Ortada, Kapital gibi bir kitap olmasaydı, böyle tercih edebilirdim. Rus (Sovyet) Marksizmin utanç sayfalarından biri Engels’e ve Engels damarına karşı Leninist yaklaşımdır. Aslında Lenin’i de bu Leninizmden azade tutmak hayırlı bir iştir ama burada konumuz değildir. Nazım Hikmet’in “Hacıoğlu Salih” şiirindeki şu mısralar Engels’e karşı Sovyetlerde geliştirilen “Leninist” yaklaşımı özetlemektedir:
Hacıoğlu Salih
…
Baytardı. Kirofabat köylerinde hasta keçilere baktı.
Yıllar, eğrilen bir yün ipliği gibi aktı
namuslu, çalışkan parmaklarından.
Sonra, 49′da, Moskova’da, Martın onuncu gecesi,
oturmuş, Engels’i okuyordu,
geldiler, götürdüler,
sürdüler Altay Bucağına.
…
Özet olarak şunu ileri sürüyorum: Genel olarak sol ve özellikle Rus Marksizmi, Engels’i yanlış konumlamıştır. Sağda da, Engels’i kısmen yanlış konumlayanlar olmakta, onun konumuz olana ilahiyata yaklaşımını ve din eleştirisini doğallıkla yanlış okuyanlara sıkça rastlanmaktadır. Sağ kanatta bu durum ile ilgili güzel bir özet yapan ve ancak yaklaşımın ve yazının kendisinin de ayakları üstüne oturtulması gereken bir Engels betimlemesi için Bkz. Hüsnü Aydeniz, “Engels’in Materyalizmi ve Din Eleştirisi,” Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı 33, 2010. Makaleden şu alıntı Engels’in sağ kanatta nasıl görüldüğünü biraz olsun açıklamaktadır:
“Genelde Marksizm’e, özelde Engels’e yöneltilen eleştirilerden birisi, Marksizm’in Tanrı’ya inanmayı, insanın yabancılaşması noktasında önemli bir etken olarak görmesinin, politeist dinlerin Tanrı inancıyla, monoteist dinlerin Tanrı inancını birbirine karıştırmasıdır. Çünkü monoteist dinlerin aşkın nitelikli Tanrısı, insanın kendine yabancılaşmasını ve köleleşmesini istememektedir. Şüphesiz bu eleştiride bazı haklılık payları bulunabilir. Ancak, tarihsel gelişim dikkatli ve eleştirel bir gözle incelendiğinde, neredeyse bütün dinlerin-özellikle de Engels’in yoğun bir şekilde muhatap olduğu Hıristiyanlığın- doğuşlarından çok kısa bir süre sonra asli mecralarından saptıkları ve dinin özünün dışında farklı otoriteler meydana getirdikleri ve baskıcı ve dayatmacı bir yapı oluşturdukları görülmektedir. Dolayısıyla, Engels’in ve diğer maddeci düşünürlerin, en azından bu konuda, dine yönelttikleri eleştirinin dikkate alınmasında yarar bulunduğu söylenebilir.”]
***
Türkiye tarihimizin Müslümanlıkla ilgili önemli sayfalarından biri bilindiği üzere 1948’de kurulan, 1950’de hız kazanan ve 1963’te tam faal hale gelen Kömünizmle Mücadele Dernekleri’nin hikâyesidir. Bu hikâye henüz yazılmadı. Elit Mehmet Şevket Eygi gibi mücahitlerin önderlediği ve sadece “komünizm”le değil, tüm sol ile yapılan mücadelede Müslümanlık temel bir nirengi taşı ve ideoloji taşıyıcısı olageldi. Şemseddin Günaltay’ın 16 Ocak 1949’da Başbakan olması ile örgütlenme süreci hızlanan Komünizmle Mücadele Dernekleri de bu tarihselliğin önemli basamaklarından biridir. [ihl sözlüğünde bu dernek ile ilgili yorumlar için tklz: (1)]
Bu derneğin kuruluşundaki oluşumlar Nazi Almanya’sına ve savaş sonrası içinde çok sayıda Nazi dönmesi ajan barındıran OSS’a kadar gitmektedir. [Bu konuda araştırmacılar için etraflıca bir başlangıç olarak tklz: (2)]
***
Komünizmle Mücadele Dernekleri’nin kuruluşu ardından 64 yıl geçtikten sonra üyelerinin tamamına yakını Müslüman kimliği ile özdeşleşen Kapitalizmle Mücadele Derneği kurulmuş bulunuyor. Sanki ilkinin anti-tezi izlenimi veren bu oluşum, “artık mücadele edilecek komünizm kalmadığından şimdi moda olan, ‘kapitalizmi hedefe oturtmuş’ olma” algısını kırdığı sürece sürekli, kitlesel ve devrimci olabilir. Bunun için de teorik bir yapısının kurulması gerekiyor. Bu yapı yukarıda da belirttiğim gibi, ne din ile ne de her türlü kimlikçi milliyetçilikle kurulabilir. Eski Yunanca’da teori (theory) “görü”, töre, “gören” demektir ve (theology=ebedi gerçek) ilahiyat ile yakın bir etimolojik akrabalığa sahiptir.
Dernekleşme sürecinde daha öncel olduğundan ve Müslümanların aklını epeyce meşgul ederek onları dinden kopardığından, kapitalizmden önce komünizmin tarihsel geçmişini bilmek gerekiyor.
Komünizm kadim bir kavramdır. Teorisi ile uygulana uygulana bu günlere gelinmiştir.
Anlam ve kuruluşu tarihin ilk evrelerine kadar gider. Toplumlar komünist doğmuşlardır, tevhidî ve sınıfsız toplum iseler, doğa ile barışık, basit, insana yaraşır ve komünist yaşarlar [Güncel bir örnek için Tklz: (3)].
Tarihsel anlamda öncellikle çokça bilinenleri, “Platonik Komünizm,” ve “İsa Komünizmi” gibi nitelendirmelerle teorikleştirilmiştir. Kabil-Habil kıssası da komünizmle ilgilidir: Bu kıssa, çiti çeviren (toprağı mülkleştiren) veya Sünni yorumuyla kadını mülkiyetine geçiren veya Tanrı’ya eş koşanla, koşmayanı ayıran, bir/liği vaaz eden, eşitlikle eşitlik karşıtı arasındaki en kadim karşılıklı konuşlanmayı anlatır. Daha kadimi var mıdır?
Komünizme karşı mücadele etmek imkânsızdır. Çünkü insanın toplum olabilmesinin temel şartı olan bölüşmek, paylaşmak, ortaklaşmak hâlâ her yerde vardır ve yaşamaktadır.
Hikmet Kıvılcımlı’ya göre Muhammed de komünist bir toplumsal uygarlık kurmak için Vahiy yayıyordu: “Sınıflı topluma çözülen bedevi Medineli, Mekkeli fakir fukara: ipotek altında yoksullaştırılmış köylü esnaf ve züğürt bezirganların ganimet: mal mülk gösteriş düşkünlüklerini gördükçe; Muhammed derinden sarsılıp üzülüyordu. Kuracağı yeni İslam medeniyeti de öncekiler gibi bu arsız maddiyatçılık içinde çökecek miydi? Sık sık ayetlerde azarlayarak korkutarak uyardı. Ama en şiddetlisi Enfal suresiyle oldu: “Ganimet Allah’ın ve peygamberinindir” keskin savaş komünizmi hükmü bildirilmiştir. Bu hükmü sonradan esnetmek zorunda kalmıştı, çünkü medeniyeti yayılırken kişi mülkü gelişimini gemlemek olanaksız kaldığı gibi, bendledikçe selleşiyordu. Gözleri doyar da belki maneviyata, İslam’ın dediklerine uyarlardı.” [Hikmet Kıvılcımlı, Allah-Peygamber-Kitap, ve ayrıca tklz: (4); (5)].
Görüldüğü gibi, Sovyet öncesi tarihe baktığımızda, komünizm oldukça idealist ve teolojik bir kavramdır.
Günümüzün kapitalist popüler kültüründe yer alanı ise Marx-Engels tarafından yazılmış olan Komünist Manifesto ile özdeşleştirilenidir. “Netekim,” Komünizmle Mücadele Derneği, İsa’nın, Platon’un komünizmiyle değil, Rus (Sovyet) komünizmiyle mücadele için kurulmuştu. Sapına kadar ideolojikti ve tevhidi ve dini geçmişi yok sayıyordu.
İsa’nın ve Platon’un komünizmiyle, Muhammed’in kamuculuğu ile uğraşmanın beyhudeliği bizim popüler tarihimize de sirayet etmiştir. Çünkü kimin haddinedir, böylesi bir teolojik öncülle, ilahiyatçı olarak uğraşmak? Uğraşılsa uğraşılsa, kapitalizme karşıtlığın bir şaikası olan “gomünist moskof” ile uğraşılabilir. Moskoflukla özdeşleştirilen emperyalist ideolojinin sultanlar dinine de yakışanı budur.
Türkiye komünizmiyle mücadelede en önemli figür olan Kenan Evren, cunta şefliği sırasında “yorgunluk atmak için gittiği tatil beldesinde okuduğu Eflatun’un (Platon) Devlet adlı eserini pek beğendiğini” söylemekteydi.. Beğenisi oldukça kabarık olmalıydı ki, 2001’de, 12 Eylül 1980 harekâtı öncesi okuduğu “Platon ve Platon Sonrası” adlı kitabı yeniden okuduğunu söyledi. Evren, Dr. Fatma Paksüt’ün çevirisiyle yayınlanan kitabı, ülkeyi yönetmeye soyunanların kesinlikle okuması gerektiğini vurguladı.” [Tklz (8)]] Oysa, Platon bal gibi bir komünistti ve hoş bir tesadüfle bu ikinci okuyuşu sırasında artık yeryüzünde silinmeye başlanmıştı. Üstüne üstlük, temel üretim tarzı açısından, Engels ve Marx’ın Osmanlı çözümlemelerine uygun olarak, Osmanlı Eflatunî bir devlet yapısına sahipti [Tklz: (6) ; (7)]
Demek ki, İsa’yı önceleyen Platon komünizminin kitabı olan Devlet, ironik olarak komünist düşmanı cunta şefi Evren için sakınca içermemekteydi ve ayrıca tüm neo-Osmanlıcılar için Platonik bir komünizm öcü muamelesi göremezdi.
İşte, 1948’de temelleri atılan soğuk savaşın enstrümanı olan kendini “komünizme karşı mücadeleye” adamış bu Müslüman dernek aracılığı ile mücadele edilecek komünizm, ne İsa’nın, ne Platon’un, ne de Muhammed’in kamucu düzeniydi. Bu derneğin düşmanı, aynı zamanda kapitalizmin düşmanı olan Engels ve Marx’ın Leninist versiyonu olan Sovyet komünizmiydi.
Peki, Engels ve Marx’ın, ilahiyat bu kadar komünizmle iç içeyken, toptan ilahiyata karşı olmaları mümkün müdür? Yoksa kapitalizmle uyuşan, 1844 El Yazmaları’nda ve Grundrisse’de sayfalarca üzerinde durulan insanı “özüne” yabancılaştıran ilahiyata mı karşı olmaları düşünülebilir. Hegel’in Geist’ı ne tür bir ruhtur? Feurbach nasıl bir Hristiyanlığın Özü’nü tanımlamıştır ve Engels ile Marx Feurbach’ın ve Bauer’in nesine karşıdırlar?
İşte tarihin tozlu sayfalarından bulunup çıkartılması gerekli olan bu felsefi ve teorik damardır.
Bu noktada önemli bir mesele vardır: Engels ve Marx’ın düşmanı olan kapitalizmle mücadele etmek ve aynı zamanda Engels ile Marx’ı ilahiyat temelinde konuşlandırmak gereklidir. Her ne kadar birbirlerinden ayırmak uygun görülmese de, Engels bu açıdan Marx’tan da önemli ve ağırlıklıdır.
Müslümanlığın anti-komünizmine anti-tez olarak ortaya çıkan Kapitalizmle Mücadele Derneği meseleyi Engels bağlamında çözerek teorikleşecektir. Çünkü kapitalizmle mücadele demek, Müslümanlar için hâlâ çok ürkütücü tınılar taşısa da, önemli ölçüde “komünist” olmak demektir. Platon komünizmi, İsa komünizmi ve Muhammed’in Vahiy praxisi olan kamu-nizamı bu açıdan değerlendirilmelidir.
(1)“The inconsistency and ambiguity of liberal economics must of necessity dissolve again into its basic components. Just as theology must either regress to blind faith or progress towards free philosophy, free trade must produce the restoration of monopolies on the one hand and the abolition of private property on the other.” Frederick Engels, “Outlines of a Critique of Political Economy,” Deutsch-Französische Jahrbücher, October and November, 1843. Kaynak: http://www.marxists.org/archive/marx/works/1844/df-jahrbucher/outlines.htm . İkinci cümle ile ilgili doğrudan bir kaynak bulamadım, ancak bu söz http://tr.wikiquote.org/wiki/Friedrich_Engels linkinde yer alıyor. Engels’in genel yaklaşımına çok uygun bir söz.