Müslümanların kapitalist itikadı içselleştirmeleri, maddiyatı ilahlaştırmaları, sömürü çarkını takviye etmeleri kabul edilemez; insanlığı iflasa sürükleyen dünya düzenini ortadan kaldırmaları umulur. Ya da yaşadığımız çağda kapitalizmin İslam’ın en mükemmel yorumu yahut pratikte en mükemmel uygulanışı olduğunu hiçbir şüpheye yer bırakmaksızın ikrar etmeliler.
Hayır, siz yetime karşı cömert değilsiniz, muhtaçları doyurmaya birbirinizi teşvik etmiyorsunuz, mirası açgözlülükle yiyip bitiriyorsunuz ve sınırsız bir sevgiyle malı mülkü seviyorsunuz! (Fecr: 17-20)
Allah’ın adını dilinden düşürmeyen, beş vakit camilerde ibadet eden, anlamını bilmediği halde Kur’an ayetleri okunduğu zaman ağlayan, ne manaya geldiğini idrak etmeksizin tekrarladığı salâvattan sevap bekleyen, her namazdan sonra yaptığı tesbihatı hayata aktarmak gibi bir düşüncesi olmayan, “rahatım bozulmasın, kimse bana dokunmasın” mantığıyla suya sabuna dokunmayan bir Müslüman türü uzun zamandır ortama hâkim. Bu türün koltuk kapma ve servet yığma yarışı ise ayrı bir facia.
Göklerin ve yerin mülk Allah’ındır, beş vakit namazda okuduğumuz Kur’an’ın bize öğrettiği bu. İnsan, O’nun mülkünde sadece bir emanetçi, halife olarak, Allah’ın emrettiği şekilde mülkü çekip çevirmekle mükellef. Mülkü tekellerine alanlar ise Allah’ın emir ve yasaklarına değil kendi menfaatlerine dayalı bir sistemin savunucusu ve devam ettiricisi konumundalar. Mülkü ele geçirenlerin onu kendi keyiflerince kullanmaları, hak sahiplerini haklarından mahrum bırakmaları ise en büyük hırsızlık.
Allah’a ve ahiret gününe iman eden insanlar mallarını Allah yolunda harcamakla yükümlüler. Ancak bunun bir temelde sistem sorunu olduğunu unutmamak gerekiyor. Yani Allah’a ve ahiret gününe iman eden insanların evvel emirde sosyal ve ekonomik adaleti sağlamak üzere bir sistem inşa etmeleri icap ediyor.
İnsanların kendi emekleriyle elde etmiş oldukları her şey Allah’a aittir ve bunlar, insana geçici bir süre için emanet edilmiştir. Müslümanların ihtiyaçları dışında sahip oldukları mallar imtihanlarına vesiledir. İslam adalet dinidir, dengeyi gözetir, cimriliği de savurganlığı da (israf) reddeder. İmtihan vesilesi olan malların içinden fazlalığın adaletli bir biçimde ihtiyaç sahiplerine aktarılacağı bir sistem kurmak da yine iman edenlerin vazifesidir. Geçim standardına sahip olmayanları kollayıp desteklemedikleri müddetçe Müslümanların tevhid, vahdet gibi kavramları dillerine dolamaları pek fazla bir anlam ifade etmez.
Çok zeki görünen insanlar vardır, bunların gözünde en önemli şey paradır, zira paraya sahip oldukları müddetçe sayılıp sevilirler, para sayesinde “adam” muamelesi görürler, para sosyal statülerinin teminatıdır. Bunu kaybetmemek için paraya dört elle sarılmaktan başka çareleri yoktur, bu nedenle “akılları” para merkezli fitne üretmeye çalışır. Mekke bankerlerinin yaptığı da tam olarak buydu.
Çağımızın temel sorunlarından biri, Batılı emperyalistlerin geliştirmiş olduğu büyüme modelidir. Büyüme, mal ve hizmet üretiminin artmasıdır, zenginler alım güçleri sayesinde üretilen mal ve hizmetten sorunsuz bir biçimde yararlanırlar, durumu el vermeyenler ise ya mahrum kalır ya da mal ve hizmet alabilmek için borçlanırlar. Sermayenin daha çok mal ve hizmet satabilmesi için daha çok üretmesi gerekmektedir, daha çok kâr için maliyet hesabı yapılır, neticede amele (işçi) köleye dönüşür. Kısacası sömürü düzeni büyümeyi ilahlaştırır, ameleyi de ona kurban olarak sunar.
Allah, risaletini tebliğ edecek insanları kodamanlar arasından seçmemiştir, seçilmiş kişiler mustaz’aflarla oturup kalktıkları için kodamanlar tarafından kınanmışlardır. Varlıklıların düşmanlığının temelinde malı mülkü kaybetme korkusu yatar, aşağılama, tecrit, sürgün, ölüm tehdidi kullanılan basit yöntemlerdir. Somutlaştıracak olursak Ebu Leheb’in Hz. Peygamber’le şahsi bir meselesi yoktu, mesele mal mülk meselesidir, mal mülk putuna dokunulduğu anda kavga çıkmıştır.
Müslümanların kapitalist itikadı içselleştirmeleri, maddiyatı ilahlaştırmaları, sömürü çarkını takviye etmeleri kabul edilemez; insanlığı iflasa sürükleyen dünya düzenini ortadan kaldırmaları umulur. Ya da yaşadığımız çağda kapitalizmin İslam’ın en mükemmel yorumu yahut pratikte en mükemmel uygulanışı olduğunu hiçbir şüpheye yer bırakmaksızın ikrar etmeliler.