AdilMedya – Birçok insan tarafından sevilen, takdir görülen, milyonlarca taraftarı ve sempatizanı bulunan, güya dini ilimlere vakıf, hatta alim ve aydın denilen, İslami bir dini/ruhani liderin bir coğrafyaya ait bilmem kaç vilayetinin toprağını -milli duygu ve kutsallık adına- kavanozlarda baş ucuna koyması size de tuhaf gelmiyor mu?
Eğer anormal gelmiyorsa; aklınızı peynir ekmekle yemişsiniz demektir.
Yıllar yılı, dinli-dinsiz böyle tipler ve topluluklar çokça zuhur etmiştir.
Tarih içerisinden -toprağı/vatanı kutsallaştıran- gerek Hıristiyan, gerek Yahudi ve gerekse Müslüman olan böyle birçok dini lider, aydın ve topluluklar olmuştur.
Ne gariptir ki; Aydın ve entellektüel denilen/zannedilen birçok yazar, bu tip liderlerin ve insanların bu garip şöven durumunu vatanperverlik, milliyetçilik, yurtseverlik adı altında öve öve bitiremiyorlar.
Hatta bir Müslüman alim/aydın; Yahudileri bu konuda yerden yere vururken iş kendi Müslüman adamına ve toplumuna gelince; yüz seksen derece dönerek ona/onlara iltifat üzerine iltifat yapmaktadır. O’da ırkçılık duygusundan dolayı onu/onları desteklemektedir.
Hâlbuki kendisine sorsanız; “Ben ırkçı değilim!” der.
Daha da vahimi “Peygamber varisi olduğunu söyler”
Bana göre bu kadar vatan/toprak sevgisi şizofrenik bir hastalık durumudur.
Niye insan bu kadar kutsanmıyor bizde?
Çocukluğumdan beri hep bana garip gelir!
Toprak için can verilir mi ya! (hiçbir yer babamızın malı değil ki! Neticede Mülk Allah’ındır. Biz sadece dünyanın her hangi bir yerinde yaşama hakkına sahibiz. Belki bu hakkımız gasp edilirse sırf kendimizi savunma adına mücadele edip savaşabiliriz)
Dolayısıyla insan için, haklar ve haksızlıklar için can verilir. O’da doğal olarak en son çaredir.
Demek ki bu kan dökmeler, gasplar, saldırmalar, yakıp yıkmalar, yağma ve talanların hepsi; bu tip adamların ve toplumların, bu tip dünya algısı ve zihin yapısından kaynaklanıyor.
Malum, bu tip din adamlarının halklar üzerinde büyük etkileri oluyor. Çok büyük zihinsel ve toplumsal yaralara sebebiyet veriyor.
Allah aşkına toprak nedir ki ya!
Ölüp gitmiyor muyuz?
Mülk Allah’ın değil mi?
Sakın yanlış anlaşılmasın! Dünyada yaşayacağımız bir yurdumuz, bir yerimiz doğal olarak tabi ki de olacak. Benim bu konuda anlatmaya çalıştığım; isteyen herkesin, dünyanın her hangi bir yerinde -başkasının hakkına geçmediği sürece- istediği şekilde yaşaması gerekir. Bu en doğal hak olmalıdır.
Çünkü bütün dünya, bütün insanların vatanıdır, yurdudur.
Belki bu çok zor bir şey diyebilirsiniz!
Evet, bunu bende biliyorum! Fakat bunu başaramazsak bile bir Müslüman’ın, hele ki bir din aliminin böyle bir zihne sahip olması gerekir. Böyle bir bakış açısına sahip olması gerekir.
Bütün topraklar aynıdır. Kutsalı-mutsalı yoktur.
Bir yerleri gasp edip etrafını çitleyenler, asker yığanlar, güvenlik çemberi oluşturanlar, güç ve otoriteyi barbarca kullananlar, bir şekilde orayı kutsallaştırıp vahşilik yapanlar bizleriz.
Çünkü Allah’ın böyle bir emri yoktur.
Hatta birçok ayetle beraber Allah; “Adiyat suresi”yle de, bunu yapanları cehennemle tehdit etmiştir.
Tabiî ki şu da göz ardı edilmemelidir; eğer bir yerleri yurt edinmişseniz, orada yaşıyorsanız sonradan birilerinin insanı kendi yurdundan yani doğduğu ve yaşadığı topraklardan çıkarmaya kalkışması veya zorbalıkla, zulümle insana eziyet etmesi karşısında, tabii ki her bir Müslüman’ın/İnsanın yada hakperestin canla başla mücadele etmesi ve son çare olarak da savaşması gerekir.
Ama toprağın kutsaliyetinden dolayı değil; bir zülüm ve bir hak-hukuk gaspı olduğu için…
Tıpkı Bedir, Uhud, Hendek, Tebük, Çanakkale ve Rojavada/Kobanide olduğu gibi…
Mamoste Naim