Hakkınızda “solcu, sosyalist islamcı, marksist , komunist” vb. yakıştırmalar var, siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
Ben Müslümanım. Çağımızda Allah ile yoksulun sesini ayırma projesi uygulandı. Hepimiz bu projeden geçtik. 1970’lerin başında İslam sosyalizmi tartışmaları vardı. Birden bire kesildi. İslam bir tarafa, sosyalizm bir tarafa ayrılarak sağ–sol çatışması adı altında birbirine kırdırıldı. Sağcı-solcu çatışması adı altında 5 bin kişi öldü. Sonra 12 Eylül’de birden bire bu çatışmada kesiliverdi. Bütün bunlar nedeni üzerinde düşünmeliyiz. Bunların tarihi yazılmalı. Bir oyun var burada. Ben buna Allah’ın sesi ile yoksulun sesini ayırma projesi diyorum. Atlantik ötesinden kışkırtılan bir projedir. Artık İslam’ın sosyalizmden farkının değil kapitalizmden farkının ne olduğu ortaya konmak durumundadır. Ben bunu yapmaya çalışıyorum. Eğer çağımızda Müslümanların bir müttefiki olacaksa bu, Müslümanların olmadığı bir dünyada kapitalizme karşı durarak çağın vicdanı olmuş sol veya sosyalist dünya olabilir. Benim zihin dünyamda İslam’ın ekonomi-politik yorumlanması sosyalizme hatta anarşizme yakın durur. “La ilahe” anarşizme, “İllallah” sosyalizme yakındır. İlkinden bütün otoritelerin ve hegomonyaların reddi, ikincisinden toplumcu, dayanışmacı, ortaklaşacı tasavvur çıkar.
Son dönemde islamcı camiadan oldukça fazla eleştiri alıyorsunuz. Bu konuda bir değerlendirme yapar mısınız?
İslam’ın kapitalizme karşı olması gerektiğini söyleye söyleye sola kaydığımı iddia ediyorlar. Veya İslam’ı sadece mülk meselesine indirgeyerek ve ifrattan tefrite kaydığımı söylemekteler. Bunları topu taca atma çabaları olarak görüyorum. İslam’ın mülkiyet perspektifi yok edilmiş durumda. İyiden iyiye sağcılaşmış ve din zenginlerin eline geçmiş vaziyette. 30 yıllık İslami birikimden çık çıka “abdestli kapitalizm” çıkmamalıydı. “Şuurlu Müslümanlar” veya “Tevhidi bilinç” dediğinden çıka çıka bu çıktı. Buna gür bir isyan lazım. Benim yaptığım budur.
Türkiye’deki İslamcılığın bugün geldiği son noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yüzde 99’u abdestli kapitalist oldu. Hasan-ı Basri’nin dediği gerçekleşti. “Her ümmetin bir putu vardır bu ümmetin putu da maldır” demişti. Mala, servete, paraya, dolara tapıyorlar. Ben de Hz. İsa’nın dediğini diyorum; “Hiç kimse iki efendiye birden kulluk edemez, ya Allah’a ya da Mamona (paraya) tapacaksınız!” Yaptıkları tefsir derslerini, bastıkları kitapları, çıkardıkları dergileri gözden geçirmeli, yeniden bir kuşak yetiştirmelidirler. İlk dersleri de mülkiyet konusu olmalıdır. Dine mülk kapısından yeniden girmelidirler. Gençlere Kur’an’ın isminin neden “kerim” olduğu, , Kur’an’ın ilk suresinin neden zenginlik ile tuğyan arasında ilişki kurarak başladığı, ilk kıssasının neden “Bahçe sahipleri” olduğu ve Peygamberimizin neden mülkiyetsiz öldüğü ve hiçbir mal bırakmadığı anlatılmalıdır. İlk dersler bunlar olmalıdır. Aksi halde bu bahçeden daha çok abdestli kapitalist türer.
Öncelikle itiraz ettikleri şey aynı. Kuran’ı okuyan birisi “dünya malına meyletmeme” konusunda şuurla dolar. Mal ve mülkiyet karşıtı bir telkin var. “İhtiyaçtan fazlasını verin” diyor Kur’an. “İhtiyaç fazlasından birazcık verin” demiyor, “İhtiyaç fazlasını verin” diyor. Vermek keyfe kalmış bir şey değildir. Zenginin fazla malına müdahale edilirse imtihanın sırrı ortadan kalkar diyorlar. O zaman zina edene de yasak olmamalı, imtihan ya? Sosyalist tecrübe üç kadim korkudan (iktisadi, siyasi, ontolojik) ilkinde kısmen başarılı oldu denilebilir. Onda da tam anlamıyla ortaklaşacı üretim ve paylaşım düzeni geliştirilmedi. Devlet kapitalizmi üretildi. İnsanoğlunun ikinci ve üçüncü korkusunda ise tümden başarısızdır. Proletorya diktatörlüğü adına Sovyet tiranlığı örneğinde görüldüğü gibi totaliter siyasi rejimler kuruldu. İktidarın tabiatına onlar da yenildiler. İnsanoğlunun ontolojik korkularına ise tümden bigane kaldılar. Dinin afyon yüzünü iyi gördüler ama vicdan yüzüyle tanışamadılar. Şimdi biz bu tecrübeleri yeniden okuyoruz. İslam’ı bir taraftan sosyalizm diğer taraftan demokrasi tecrübeleri ile yeniden harmanlıyoruz. Çağın vicdanı olacak bir din perspektifi geliştirmeye çalışıyoruz. Bu bir süreçtir, akıyor.
Sol/sosyalist kesim de sizi ilgiyle takip ediyor, bu gelişmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Benim görüşüme göre yeryüzünde Mamona tapıcılığa iki büyük itiraz yükseldi. Biri İslam’ın çıkışı, diğeri Marksizm. Her ikisi de yenildi. Daha doğrusu geriletildi diyelim. Şimdi bu ikisinin ele ele verip bunun nedenleri üzerinde düşünmesi lazım. İnsan fıtratına ters bir çıkış mıydı? Fıtrata uygun olan doğallık, yani yaşamak için gerekli olan kadar mülkiyet iken, nasıl oluyor da mülkiyet tamahı ve yığıcılığı doğal olan gibi görülüyor? Bu şeytanî illizyonu bozmamız lazım. Mamonun sihirbazlarını Musa gibi deşifre etmemiz lazım. Bunları söylüyoruz, haliyle ilgi görüyor. Yazdıklarımızın sol kesimde dikkatle okunuyor olması bu açıdan sevindirici bir durum.
Ebuzer’in muhalefetinden ötürü onu aşırı görüşleri nedeniyle tek başına kalmış, dengesiz, kompleksli ve anarşist olarak nitelendiren İslamcılar var. Bu konudaki görüşünüz nedir?
İhtiyaçtan fazlasını infak etmenin farz olduğunu söylüyorsunuz. Peki, sizce ihtiyacın ölçüsü nedir? Örneğin bir kişinin bankada birikmiş parası, birden fazla evi ya da arabası olabilir mi?
Bakara suresi 219. ayet söylüyor onu. İhtiyaç fazlası servet iktisaden hırsızlık, dinen haramdır. Bugün bir Müslümanın kişi mülkiyeti olarak en fazla bir evi ve bir bineği olabilir. Bundan fazlasını ya bir işe yatırmalı ya da infak etmelidir. İşe yatırdığında da emek-sermaye ortaklığı olmak zorundadır. Ürettiklerini emek ile yarı yarıya bölüşmelidir. Emeğin hakkını kendine geçirerek işçiler yoksullaşırken kendisi onlar üzerinden zenginleşemez. Kur’an “kenz” (biriktirme) diye iş ve istihdam dışı kalan ve infak edilmeyen duran sermayeye diyor, bu ateştir, kesinlikle haramdır. İş ve istihdam açarak hareketli sermayeye dönüştürürse dediğim gibi orada da ortaklaşacılık kurallarına göre işletmesi gerekiyor. Böyle olunca paradan faiz, topraktan rant ve binadan kira olmaz. Ancak üretimden pay, ticaretten kâr ve hizmetten maaş olabilir.
Sizce bugün Müslümanların öncelikli gündemi ne olmalı?
Allah’a mı Mamon’a mı tapacağız, önce buna kesin bir karar vermeliyiz. İtikatta Allah amelde Mamon olmaz.
Adilmedya.com okurlarına mesajınız…
* * *
R. İhsan Eliaçık kimdir?
Yazar ve Düşünür. 23 Aralık 1961’de Kayseri’de doğdu. Kayseri ve Kırşehir’deki değişik okullarda ilk, orta ve lise öğrenimi tamamladı (1980). Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde okudu (1985-1990). İlahiyat Fakültesi’nden ayrılarak bağımsız yazarlık hayatına başladı…
Kayseri Gündem, Değişim, Yeryüzü, Bilgi ve Düşünce, Yarın, Özgün İrade, Bilge Adam, Söz ve Adalet, Gerçek Hayat, Zaman, Habertürk, Doğudan gibi bir çok gazete ve dergide yazıları, Milli Gazete, Star, Tempo gibi gazete ve dergilerde söyleşileri yayınlandı. 30 yılı aşkın süredir düşünce ve yazı hayatına devam ediyor.
En son Yarın Dergisi’nde kapanana kadar 4 yıl, Genel Yayın Yönetmenliğini yaptığı Söz ve Adalet Dergisi’nde kapanana kadar 8 ay, Gerçek Hayat Dergisi’nde iki yıl yazdı. Halen, 4 yıldır yazdığı www.haber10.com haber sitesinde haftalık yazıları yayınlanıyor. Kitapları İnşa Yayınlarından çıkıyor. Şu ana kadar 20 kitabı yayınlandı. Evli ve beş çocuk babası. Arapça ve İngilizce biliyor, İstanbul’da yaşıyor.
Söyleşi: Mehmet Lütfü ÖZDEMİR
Adil Medya
www.adilmedya.com