Kabe’nin etrafında yükselen Hilton otellerini, lüks ve şatafatı Arabistan’ın yoksul mahalleleri gölgeliyor (!). Burjuvazi bir eşitlik sembolü olan haccı, bir turizm sektörü vaziyetine indirgeyip tasfiye etmiş durumda. Her türlü eşitlik ve kutsiyet sesini kendi çıkarlarının buzlu suyunda boğmakta tereddüt etmiyor! Abdestli kapitalist versiyonu da laik versiyonu da!
Oysa Hz.Muhammed’in bu sözü Kuran’da BAKARA suresinde geçen ‘eşitleninceye kadar infak’ı mecbur kılan ayetlerin, toplumsal adaletten nasibini almamış şekilci din algısını mahkum eden MAUN ayetlerinin, kölelere özgürlüğü uzlaşmaz bir şekilde vurgulayan BELED suresinin yansıması ve organik bir parçasıdır.
Kapitalizmin İslam maskesi örtmüş şirk dinine en sert cevaplarıdır bu ayet ve hadisler. Ve Kuran’ın tamamına sirayet etmiş atmosfer bundan farklı değildir. Hele ki Kuran’da sufi görünümlü, sakalı dizine gelen olumsuz bir ‘dini figür’ vardır ki (BELAM BAURA), bu portre üzerinden şirkin dini maskesi alenen ifşa edilir. Belam Bauralar bugünde yaşamaktadır, hatta daha fazla ‘ideolojik, medya ve güç aygıtları’ vardır. Bu yüzden bu portrenin Kuran’daki konumu bugün çok daha güncel ve hayati vasıftadır.
Elbette tüm bu ayetlere, hadislere ve surelere vücud veren temel bir felsefe vardır alt yapıda. Bu felsefe İslam’ın can damarıdır = TEVHİD FELSEFESİ…
‘Tevhid felsefesi’ insanları parçalayan, insanı insana köle eden, beşeri putlar yaratan şirk anlayışına karşı tarihteki en büyük ‘dini-ahlaki-felsefi-politik’ başkaldırıdır. Ve yalnızca Yaradan’ın, her şeye varoluş gücünü veren ALLAH’ın birliğini tekliğini değil, onun doğrudan yansıması olarak yeryüzünde Allah’ın halifesi, temsilcisi olan toplumun sınıfsal birliğini ( sınıfsız toplumu) tekliğini, eşitliğini, dayanışmasını da esas alır. Asıl olanın (Allah’ın) ve onun yeryüzü temsiliyetinin tekliği, birliğidir bu.
Bu minvalde kapitalist sistemin egemen sınıfı olan burjuvazinin dini algısı tevhidi İDRAK EDEMEZ. Çünkü dar sınıfsal bakışları bu idrake müsaade etmez. İster muhafazakar görünümlü ister laik görünümlü olsun, burjuvazinin tüm kanatlarının ve onların politik sözcülerinin tarihsel-ekonomik-politik çıkarları TEVHİD’le çatışma halinde, ŞİRK’e uygundur. Bu yüzden şirk düşüncelerini ‘Tevhid’ ismiyle maskeleyip halka enjekte ederler. Tarih’te Hristiyanlığın, Museviliğin ve İslam’ın başına gelen en talihsiz tahrifat yöntemidir ŞİRKİN TEVHİD KILIĞINA GİRMESİ…
Zira ‘şirk’, ‘şirk’ halindeyken açık ve belirgindir. Ancak şirk tevhid kılığına girince, tevhidi düşüncenin üzerindeki tortuları temizleyip kitlelerin bilincinde açığa çıkarmak zorlaşır. Çünkü şirk dininin bu hamlesi hem ustacadır, hemde ‘egemenler’ politik-ekonomik güce sahip oldukları için güçlü propaganda aygıtlarıyla bu dezenformasyonu insanların bilincine çok kolay işlerler.
Geçmişe baktığımızda putperestliğin (şirkin-çok tanrıcılığın ) tevhid kılığına girmeye ihtiyaç duymayıp kendisini direk olarak ifade ettiği çağlarda, her ailenin-kabilenin kendine ait bir putu olduğunu görürüz. Bu ‘put’ hem bir ‘Tanrı figürünü’ hemde o kabilenin (ailenin) ekonomik, sınıfsal statüsünü simgeler. Zengin ailenin putu altından gümüşten olurken, fakir ailelerin ki hamurdan ve gitgide çamurdan olur. Bu sınıflara bölünmüş şirk toplumunun doğal bir görüngüsüdür. Tevhidi bakış açısı ise insanların inanç dünyasında bir devrim yaratarak Yaradan’ın bir ve tek Allah olduğunu kabul ederek yeryüzündeki, bu sınıfsal parçalanmışlığı, eşitsizliği yeryüzünden silmeyi ‘gümüşten altından hamurdan çamurdan’ putları parçalayarak, altın gümüş hamur çamur sahipliği yaratan eşitsizliğide yeryüzünden silmeyi amaçlar. Sınıfsız bi toplum ve yeryüzünde tevhidi (birliği, eşitliği, tekliği ) sağlayarak şirk toplumunun kökünü kazımak ister.
Bugün yaşanan sistem ise şey ise kapitalizmin yarattığı ‘beşeri putlar ve sınıfsal parçalanmışlık’ altında bir şirk toplumudur. İnsanların Allah’a itikadi-felsefi-kalbi bağlılık için değil, banka borçlarını ödeyebilmek, iş bulabilmek, elektrik faturalarını ödeyebilmek, hacze uğramamak için dua etmeye mecbur edildiği bir toplumdur.
Allah ile insanlar arasına ‘bankalar ‘, insanların yaşam koşullarını hiçe sayan ‘politik otoriteler’, en kötüsü de ‘yoksulluk’ girmektedir. Hamurlu, gümüşlü, altınlı, çamurlu putların yerini bu toplumda bu putlar almıştır. Ve bu apaçık şirk toplumu insanlara tevhid (İslam ) maskesiyle sunulmaktadır, İslama uygunmuş gibi sunulmaktadır.
Bu durumda emekçilerin, mustazafların ‘dini manevi değerler sistemi’ne sahip çıkması dini anlayışını neoliberalizmin pençesinden kurtarması, Tevhidi idrakinde diriltmesi, emekçi kimliğini tevhidi kimliğiyle iç içe geçirerek ve İslami düşünceyi üzerindeki tortulardan arındırarak beynine döndürmesi gerekmektedir. ‘Tevhidi dini kimlik’ , ‘emekçi kimliği’yle çelişmeyen, haklarını arama ve eşitliği savunma dürtüsüyle organik bağı olan bir kimliktir. Bu iki kimlik birbirinin can damardır. İnsanları uyuşukluğa ve uğradığı sömürüyle razı eden ve emekçi kimlikle asla uzlaşmayan dini kimlik ise ‘şirk dini’nin kimliğidir.
Ve tevhidi dinin üzerindeki bu şirk tortuları zihinlerde temizlendikçe bu iki kimliğin özdeşliği ve bu kimliklerin şirk toplumu ile (kapitalizm) le olan zıtlığı açıkça görünür, belirgin hale gelecektir.