Genelkurmay’da hazırlanan ıslak imzalı belgenin ortaya çıkması, askerin pes etmesinde önemli bir rol oynamıştı. İncelemeler, imzanın iddia edildiği gibi Albay Çiçek’e ait olduğunu gösteriyordu. Ergenekon medyası, bu sıkıntılı durumdan bir çıkış yolu buldu: “İmza taklit makinesi”
Son günlerde çok sayıda ses kaydı yayınlandı; ancak “Baba-oğul” arasında geçen kayıtlara kadar kimsenin aklına montaj iddiası gelmedi. Şimdi ise sıkışan iktidar bir çıkış yolu buldu: “Kayıtlar montaj”
Islak imza doğruydu. Şimdi Paralelin yedi bin kişiyi dinlediği de doğru, bence kayıtlar da doğru. Ne var ki bunlar halka açıklanamaz. Tabi, doğrular bundan ibaret değil. İktidar hesabına Mit’in dinleme yaptığı da, dünya iktidarını sürdürmek için ABD’nin Türkiye’de yetmiş milyonu dinlediği de doğru. Çünkü “savaşta her şey mubahtır.”
Siyasiler müteahhitlerin ortağı gibi, belli bir yüzdeyle çalışırlar. Siyaset zaten bunun için yapılır ve halkın taleplerine başka türlü yetişmek mümkün olmaz. Kaldı ki halk bunu tahmin eder; ama yadırgamaz.
Bilal’ın evinde olduğu iddia edilen milyarlara gelince, bir aile bu kadar parayı ne yapar? Bunların sadece kişisel ihtiyaçlar için saklanmadığı açıktır. Başkan, oluşturduğu bütçeyi, ideolojik tabanını desteklemek için, temsil kabiliyeti olan kişi ve kuruluşlara, vakıf ve derneklere akıtır ve böylece iktidarını ve kişisel karizmasını sağlamlaştırır. Çünkü bu “hizmetler” resmi bütçeden yapılamaz. Bir zaman ABD, İran’a gizlice silah satarak, parasıyla Nikaragua’daki gerillalara yardım etmişti. Bu, bir devrim ülkesi için daha da kolaydır. İran, Hizbullah ve Hamas’a, şimdi ise Suriye’ye aynı yöntemlerle destek verir. Şüphesiz bu riskli bir oyundur ve muhalefetin elinde ölümcül bir koza dönüşür.
Tabi, bizim durduğumuz yer önemlidir. CHP ve Paralel’e güç katarak, iktidarlarına alet olmanın sonuçlarını iyi düşünmek gerekir. Rüşveti gerekçe gösterenlerin, temiz bir Türkiye özlemi duyduğuna kim inanır?
Erdoğan’ın dün iyi geçindiği İsrail ve ABD ile ilişkilerinin, bugün için iyi olmadığını söylemek mümkündür. Sorun bu gerilimin kalıcı olup olmadığı ve iyi yönetilip yönetilmediğidir. Zira Erdoğan’ın istişare yöntemini kullandığı ve ilkeli hareket ettiği konusunda ciddi bir güvensizlik oluşmuştur.
Partiler menfaat örgütleridir, “hizmet” ise fedakârlık üzerine kurulmuştur. Başkan’ın müteahhit yüzdeleriyle yürüttüğü hizmeti, Paralel Hoca risksiz bir yöntemle (Himmet) yürütür.
Meşruiyet tartışması bir yana, artık Türkiyede rüşvet, sola yakıştırıldığı gibi “doğrudan kaldırma” yahut sağa yakıştırıldığı gibi “hizmet hakkı” olarak devam edemez. Bu işin sonu gelmiştir ve siyaset artık paraya hükmetmenin bir aracı olmaktan çıkmak zorundadır.
Yirmi yaşında yirmi ülke gezmiş bir çocuk tanıyorum. Gezdiği ülkelerden birinde, ülkenin lideriyle karşılaşıp fotoğraf çektirmişler. “Bizde küçüklerin bile yanına yaklaşılmıyor.” dedi. Para akıtsaydı, o da ordusuyla gezmez miydi?
Türkiye’nin liderleriyle yan yana fotoğraf çektirebilmek için, yirmi yaşındaki o çocuğun fazla beklemesine gerek kalmayacak.