IŞİD’in prim usulü çalışan ekonomik bir faaliyet olması gözden kaçıyor. Savaşta ele geçen ganimetlerin İslami usullere göre değerlendirilmesi! Mesela Êzidî halkından ele geçenlerin, -Êzidîlik ‘müşrik’ bir din olduğu için- erkeklerinin köle, kadınların cariye olarak satılması dünya gündemine düştüğünde, bunun insani boyutu dünyayı sarstı. Londra sokaklarında kurulan temsili köle pazarında satılan, temsili çarşaflı cariyeler, İngiliz kamuoyunu belki de İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi askeri hedeflerinin bombalanmasından beri, ilk defa bir bombalama konusunda hem fikir haline getirdi. Bu ‘insani’ yönün arkasında ise günlük hayatı sürdürülmesi için başvurulan ‘sıradan’ bir ekonominin yattığı unutuluyor. Yani IŞİD, kamuoyunca çok anıldığı üzere sadece ‘Öte dünya’-’Cennet’ için sürdürülen bir faaliyet değil. Önce körfez müdahalesi ardından Irak işgali ile ortaya çıkan durum, bazıları için neredeyse ‘zorunlu’ bir ekonomik faaliyet alanı doğurdu.
Saddam yönetiminin, her otoriter rejimde olduğu gibi dayandığı geniş bürokratik kesim, ordu, güvenlik güçleri rejim dağıtıldığında ortada kaldı. Bu kesim özellikle Şii ağırlıklı yeni Irak rejimi tarafından dışlandığında, sunni toplulukların ellerinde hiç bir şey kalmadı. Ülkenin temel kaynağı petrol gelirinin aslan lokması, uluslararası petrol şirketleri tarafından alınıp, geri kalan kısım, işgalcilere yakınlıkları ve etkinlikleri oranında Barzani, Talabani Kürt hükümetleri ve Şii güçler arasında dağıldığında Sünni kısıma bir şey kalmadı. Aynı zamanda işgal ile birlikte Irak topraklarını binlerce yıldır doyuran tarım da imha oldu. En azından bir yıllık istikrara dayanan tarım ekonomisi çöktü. Özellikle Sünni Irak halkları, tarımın yapılamaz olmasıyla, binlerce yıldır geçimlerini sağladıkları temel faaliyeti kaybettiler daha da beteri kendi karınlarını doyuracak gıda üretimini bile gerçekleştiremez oldular. Onlar için geriye ise sadece yeni ‘savaş ekonomisi’ kaldı. Bu ekonominin geliri sadece yukarda sözünü ettiğimiz Êzidî-Müşrik dine mensupların satılmaları ile sınırlı değildir. Hristiyanların fidye karşılığı serbest bırakılması, cariye, köle, altın, para, petrol, feth edilen toprak işletilmesi, kiralanması ve toplam bu gelirden ‘İslam Devleti’ne verilen yüzde 20 tax ile bütünsel bir ekonomik faaliyet alanıdır. Bu durum, bu topraklarda sıkça kullanılan ‘Askerin bastığı yerde ot bitmez.’ atasözünü yine haklı çıkarmış, işgalle birlikte geriye talan ekonomisinden başka bir şey kalmamıştır.
Bütün bunların dışında, her yerde olduğu gibi iş ve işsizlik sadece bir gelir değil, sosyal statüdür. Bu yüzden dışlanan Sünni topluluk, sadece gelirini değil sosyal statüsünü kaybetti. Eski bürokrasi mensupları, askerler, güvenlik güçleri, aşiretler yitirdikleri sosyal statüleri-mevkilerinin yerine bomba yüklü arabaların dehşetli patlamaları, islam için fethedilen toprakların şanı ve elbette şehitlik statüsünü koydular. Batının çok anlayamadığı ‘Şehitlik’ de aslında her toplumsal yapı ütopyasının temelinde yer alan ‘gelecek güzel günler’ dinamiğinden başka şey değildir. Ayrıca şehitlik sadece ölenin öte dünyadaki statüsü değil, ailesi ve aşiretinin bu dünyadaki sosyal statüsünü de belirler durumdadır. Şehit ailesi-aşireti, savaş ekonomisinde doğrudan kendisine ayrılmış küçük payın dışında, esas kazancı bu mertebe ile belki yoksul da olsa ‘başı dik dolaşma’ statüsüne-prestijine sahip olur. Özellikle temelinde Felluce gibi katliam mağdurlarının olduğu, Ebu Garip Cezaevi gibi işkencelerin yaşandığı bir toplumsal yapıda, IŞİD’in talan ekonomisinin islami bir ideoloji biçiminde teorize edilmesi hiç de zor değildir.
Kobanê’de-Rojava’da simgeşelen ‘Komünler, Kolektifler, Kooperatifler’ ekonomisi bu yüzden de Ortadoğu için çok önemlidir.
Ya radikal bir demokrasi ya barbarlık… (Özgür Gündem)