Bu yazımda sizlere evrimden bahsedeceğim.
Evrim teorisi dine aykırı mıdır? İslam’da evrim teorisine yer var mıdır? Topraktan yaratmak ne demektir? İnsanın topraktan, çamurdan yaratılması ile evrim teorisi, yani bir maymundan gelme veya maymunlarla ortak atadan gelme düşüncesi bağdaşır mı? Bunlarla ilgili yaklaşım nasıl olmalıdır?
Özellikle dini çevrelerde bir evrim karşıtlığı olduğunu görüyoruz. Genellikle evrim teorisi insanın maymundan gelmesi olarak anlaşılıyor. Oysa kutsal kitaplarda insanın topraktan yaratıldığı söyleniyor. O zaman burada bir çelişki var. İnsanın maymundan gelmesi kutsal kitaplardaki yaratılış anlatısına alternatif olarak çıkarılıp dini bir antiteze dönüştürülüyor ve bir ateizm propagandasına iş dönüşüyor. Nerede evrim teorisini savunan varsa ateist olduğuna bakılarak evrim teorisinin dönüp dolaşıp, Allah yok demeye işi vardırdığına bakarak, Müslüman dindar şu ana kadar evrim teorisinden tamamen soğumuş vaziyette ve kestirmeden inanmıyor. İstediğiniz kadar bilimsel kanıtlar getirin, iş nihayetinde Allah yok, topraktan yaratılma yalan iddiasına gelip dayanacağı için ve şu ana kadar yapanların çoğu bunu böyle yaptığı için Müslüman, Hristiyan veya Yahudi dindarının evrim teorisine sıcak bakmadığını görüyoruz. Bu bilimsel bir faaliyet olan insanın kökeni probleminin yeryüzünün büyük çoğunluğu dindarlardan, bir inanca sahip olanlardan oluştuğu için onların aleyhine bir durum teşkil ediyor.
Biz burada başka bir yaklaşım sergiliyoruz. Diyoruz ki; evrim teorisi dine aykırı değildir. İslam inancı ile evrim bir arada olabilir. Hem yaratılış vardır, hem de evrim vardır. Daha doğrusu tabiattaki evrim dediğimiz şey, zaten din kitaplarının yaratılış dediği şeydir. Bunun birisi biyolojik dildeki ifadesi, diğeri din dilindeki ifadesidir. Din dili bilim dili gibi konuşmaz, hatabi bir dille konuşur.
İbn Rüşd‘ün tarifiyle din dilinde aslolan, muhatabı etkilemektir, onda bir şuur, bilinç oluşturmaktır, evrendeki var olan tekniği kavratmaktır ve varlıkların birbiriyle ilişkisini sağlayan gücü hissettirmektir, edebiyattır, anlatıdır, semboldür ve anlatım sanatlarıdır, din dili böyledir. Fakat bilimsel dil böyle değildir, rasyoneldir, bürhanidir. Yine İbn Rüşd‘ün tarifiyle, süreçleri anlatır, soğuktur, keskindir ve bize olayın nasıl olup bittiğini anlatır.
Şimdi din dili ile bilim dilini, bürhani dil ile hatabi dili aynı görmek mümkündür. Nitekim İbn Rüşd demiştir ki; Bunlar bir anneden süt emen ikiz kardeşler gibidir. Din ve bilim hakkında böyle söylemiştir ve kendince bir uzlaşıya varmıştır. Onun söylediklerine benzer sözleri de Alman filozof Kant söylemiştir. Bilimin ve inancın birbirini tamamladığını ifade etmiştir. Eğer bir sonsuzluk varsa bilim bu sonsuzluğu sonuna kadar çözemeyeceği için, bilimin de bittiği bir yer var, çünkü sonsuzluk var. o zaman inanç orada devreye girer, demiştir.
Evrimin dili ile din dilini ifade edebiliriz, din dili ile de bilimi ifade edebiliriz. Bunu geçmişte yapmış Müslüman filozoflar vardır. Mesela İbn Haldun Mukaddime’de; ”cansız”, “bitki”, “hayvan”, “insan” ve “melek” olmak üzere beş varlık kategorisi belirliyor. Her kategorinin, içinde çeşitli seviyeler barındırdığını, bir alt kategorinin en üst seviyesinde yer alan bir varlığın, bir üstündeki kategorinin en alt seviyesindeki varlığa dönüşebileceğini söylerken hayvanlar kategorisindeki en üst seviyedeki varlık olan maymunun ilkel bir insana dönüşebileceğini ileri sürüyor. Canlıların son aşamasının maymun olduğunu, maymun iki ayağı üzeri dikilip yürümeye başlayınca da insan olduğunu, insandan sonra da melekler aşaması geldiğini söyler.
Bu duruma İbn Haldun‘un Mukaddime adlı kitabında rastlıyoruz ve onların dilinde bu; tatavvur, evrim, tavırdan tavıra geçme, evrimleşme, halden hale geçerek yaratılışın sürmesi demektir. Keza Mutezile filozofu Nazzam, hem coğrafyacı hem astronom, hem seyyah olan büyük İslam alimi Biruni, İslam ahlakçısı İbn Miskeveyh , Hayy İbn Yakzan yazarı İbn Tufeyl gibi Müslüman filozoflar ve düşünürler kitaplarında değişik aşamalarda ve şekillerde evrimi savunmuşlardır. Evrimle İslam arasında bir çelişki görmemişlerdir.
Eğer bir insanın maymundan gelmesi insan için aşağılanma olarak görülüyorsa, topraktan ve çamurdan yaratılma daha büyük bir aşağılanmadır. Oysa ayağına çamur sıçrayınca hemen siler atar, çamuru sevmez ama insanın çamurdan geldiğine İnanır. Çamurdan gelmek, topraktan yaratılmak demek; aynen evrimin anlattığı gibi, evrimde geçtiği gibi, daha doğrusu evrim tarihinde geçtiği gibi, canlılık yeryüzünde sularda başladı demektir. Kur’an-ı Kerim’de yaşayan her şeyin sudan yaratıldığı söylenir. Fakat insanın da topraktan çamurdan geldiği söylenir.
Bu ikisini birleştirdiğimizde şu anlam çıkıyor: Canlılık sularda başladı. Suların altında bir balıktaki gözün oluşumu için üç yüz milyon yıl geçti. Yeryüzü var edileli, ortaya çıkalı dört buçuk milyar yıl oldu. Bunun iki milyar yılında Güneş doğdu battı, doğdu battı ve sularda, göklerden yıldırım düşmesi, şimşek düşmesi neticesinde suların altında bir takım tepkimeler görülmeye başladı. Milyonlarca yıla yayılan uzun bir süreçte canlılık suların altında başladı. Sonra karaya doğru çıktı. Karadan çamura büründü, çamurdan toprağın üzerine bastı. Önce süründü, sonra ayağa kalktı, duvara tırmandı, diye evrim tarihi canlılığın insanlıktaki gelişimini böyle anlatıyor. İnsanın yedi milyon yıl önce orangutan, şempanze, maymun grubundan koparak, kendi türünü devam ettirdiğini, iki yüz bin yıl önce homosapiensin ortaya çıktığını, beş yüz bin yıl önce ateşin bulunduğunu, elli-atmış bin yıl önce de insan zihninde metafizik düşünceler belirmeye başladığını anlatır. Nihayetinde on bin yıl önce toprak, mülkiyet, krallık, devlet yavaş yavaş ortaya çıkmıştır. İnsanlığın son beş bin yılında da bir devletler ve imparatorluklar tarihi vardır. Bu insanlık tarihinin aşamasıdır. Evrim tarihi bunu böyle anlatıyor.
Kur’an-ı Kerim’de bu anlatılara ters bir şey yok. Kur’an-ı Kerim tabii ki bize insanlık tarihini, evrim tarihini vermiyor. Sürekli olarak yerlerde ve göklerde bir gücün olduğunu, bütün bir evrenin bir bütün olduğunu, bütün parçaların birbiriyle iltisaklı, irtibatlı olduğunu, gecenin gündüzü, gündüzün geceyi, yılların ayları, ayların yılları takip ettiğini, güneşin, ayın ve yıldızın belirli bir düzen içinde döndüğünü ve bütün bu düzeni de bir var eden olduğunu söylüyor. Sürekli bunu vurguluyor.
Bu inançla, insanlığın oluşumu ile ilgili tarih neden çelişsin? Zaten topraktan ve çamurdan yaratılma evrim tarihinde olduğu gibidir. Sulardan sonraki aşama çamur ve toprak aşamasıdır. Canlılık oradan gelmiştir. Nitekim hem bütün canlılar sudan var edilmiştir, hem de çamurdan, topraktan gelmiştir diyor. Böyle çömlek gibi bir şey yapıp ona üfürerek ayağa kalktı, anlamında klasik tefsirlerde anlatıldığı gibi değildir. Bu ilkokul düzeyinde çocukça bir kavramdır. Kaldı ki, toprak, su, çamur gibi ifadeler aynı zamanda sembolik ifadelerdir. Mesela cinler insanın içindeki dürtülerdir. Şehvet, öfke, hırs, haset gibi duygulara, din dili şeytan diyor. Cinlerin ateşten yaratılması, oradaki ateş kelimesi de öfke ve kızgınlık anlamındadır. Toprak ve çamur tevazu, mütevazilik anlamındadır. Dini edebiyatta bunlar bu şekilde de kullanılır.
Dolayısıyla din ifadeleriyle evrimsel açıklamalar birbirleri ile çelişmez. Kur’an-ı Kerim’de, insanlık tarihi ile ilgili, biyoloji ile ilgili, fizikle ilgili bilimsel açıklamalar bulamayız. Çünkü Kur’an-ı Kerim bir bilim kitabı değildir. Kur’an-ı Kerim bir bilgi kitabı da değildir. Bilgiyi de Kur’an-ı Kerim’den tam olarak alamayız. Kur’an-ı Kerim esasında bir bilinç kitabıdır. Bilgi tarihtedir, toplumdadır ve tabiattadır. Tarihe ve topluma yaklaşırken hangi bilinçle, hangi farkındalıkla, hangi şuurla yaklaşacağımızı, Kur’an bize anlatıları ile telkin eder. Bu ikisini bir arada yürütmek mümkündür.
Şu halde evrimci yaratılış, yaratılışın evrim süreçlerine bağlı olarak gelmesi Allah’ın ayetlerinden birisidir. Bir Müslümanın buna böyle bakması gerekir. Bir Müslüman hem evrime, hem Allah’a inanabilir. Bunlar birbirini naks eden, birine inanıldığında diğerini ortadan kaldıran şeyler değildir.
Peki bu evrim karşıtlığı dindarlar da nereden geliyor?
Bunun daha çok Katolik kilisesinden pompalandığı düşünüyorum. Çünkü Avrupa’da evrim teorisi ortaya çıkıp da tartışmalar başlayınca, Katolik’lik bunu kendisine bir tehdit olarak algıladı. Çünkü evrim teorisini savunanların büyük çoğunluğunun ateist olduğu görüldü ve onlar; ”madem ki İnsan maymundan geliyor ya da ortak bir maymun atadan geliyor o zaman bu topraktan yaratılma, Tanrı’nın insanı yaratması falan hepsi hikayeymiş. Demek ki din yalanmış” gibi bir söylem içine girdiler. Bu sebeple Avrupalı Katolik kiliseler bunu bir tehdit olarak algıladılar ve karşı tavır geliştirdiler. Bunlarla ilgili bir sürü kitap yazdılar. Türkiye’de evrim karşıtlığı yapanların büyük çoğunluğunun bu kitaplardan beslendiğini, bunları dillendirdiğini görüyoruz. Sanki bunlar İslam’ın da görüşüymüş gibi aktarılmaya çalışılıyor. Oysa İslam tarihinde evrimi savunan Müslüman düşünürler ve filozoflar onlarca, yüzlercedir ve bu İslam tarihinde pek bir sorun olmamıştı.
Kur’an-ı Kerim’in yaratılışla ilgili söylemsel bütünlüğü de evrime kapı aralar. Ona en azından tavır koymayan, cephe almayan, karşı koymayan bir niteliktedir. Oradaki topraktan yaratılma, çamurdan yaratılma örneğinde olduğu gibi kavramların, kullandığı dilin, sembolik dilin, yaptığı anlatım sanatlarının, bilgi değilde bilinç vermeye yönelik bir söylem oluşu çerçevesinde ele alındığında çok rahatlıkla Müslüman zihinde evrim meselesi bir problem olmaktan çıkacaktır. Aksi halde sanki İslamla bilimsel gelişmeler çelişiyormuş, karşı karşıya geliyormuş, İslamiyet bilime engel oluyormuş gibi hava ortaya çıkıyor. Bunun hiçbir şekilde doğru olması mümkün değildir.
Bir Müslümanın bilimsel gelişmelere şöyle bakması gerekir: İnsan evrim geçirerek mi yaratılmış? Demek ki Allah, insan oğlunun başlangıcını, gelişmesini ve türemesini böyle murad etmiş. Suyun kaldırma kuvveti mi bulunmuş, yer-çekimi mi icat edilmiş? Demek ki Allah evrene böyle bir yasa koymuş, suya böyle bir kanun koymuş, diye bakması gerekir. Bunlara hemen şu ayete karşı, bu ayete aykırı diyerek karşı çıkmayı değil; ikisini uzlaştırmayı ve demek ki Allah’ın yarattığı evren bilim adamları yoluyla keşfedildikçe, Allah’ın yaratışı da ortaya çıkıyor, diye sevinmesi gerekir. Müslüman bir insanın bilimsel gelişmelere ve evrime bu şekilde bakması gerekir.
Eğer bir insan gerçekten Kur’an-ı Kerim’in ruhunu anlamış ve kavramış inançlı biri ise; demek ki Allah insanı ortak bir atadan, suların içinden, çamurlara, karalara çıkararak, oradan yüzyıllar boyunca yeryüzünde uzun bir macera yaşatarak ve her birini diğerinin içinden çıkara çıkara günümüze kadar getirmiş. Bu ne büyük bir ayettir, diye bakması icap eder.