Sevgili dostlar,
İstanbul seçimi dört önemli sonuç doğurdu:
1.’si: Erdoğan’ın yenilmezlik efsanesi yıkıldı.
2.si: Erdoğan’ın alternatifsiz olduğu inancı çöktü.
3.sü: Erdoğan’ın karşısında geniş bir demokratik cephe oluştu.
4’üncüsü: İlk kez AKP içinden bir muhalif hareket doğdu.
AKP, daha ilk üçünü hazmetmeye çalışırken, şimdi dördüncünün travmasını yaşıyor. Bu travmayı, son birkaç günde Hürriyet’te Abdülkadir Selvi’nin köşesine yansıyan Erdoğan-Babacan, Erdoğan-Davutoğludiyaloglarında görmek mümkün. Erdoğan’ın hayal kırıklığını ele veren konuşmalar, aynı zamanda partiden kopacakların “ihanet”le suçlanıp yeni dönemin hedefleri olacaklarını bildiriyor.
Türk siyasi tarihi, bölünmüş partilerin ve liderden kopmuş siyasetçilerin tarihidir. Menderes CHP’den ayrılıp Başbakan olmuş, Demirel, Demokrat Parti’nin arazisine çadır kurmakla suçlanmış, Ecevit, İnönü’ye meydan okuyarak CHP liderliğine yükselmiştir.
Mesut Yılmaz Özal’a, Tansu Çiller Demirel’e, Tayyip Erdoğan Erbakan’a meydan okuyarak lider olmuştur.
Erdoğan’ın bakış açısıyla bakarsak, Türkiye’de ihanet ile siyaset elele yürümüştür.
Peki Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nun başarı şansı var mı?
İkisi de son 17 yılın kısmen sorumlusu olduğu için sırtlarında ciddi bagajla yola çıkıyorlar. Ancak Erdoğan’ın paniği, AKP için ciddi risk oluşturduklarını da gösteriyor. Özellikle Babacan’ın yurtdışı sermaye çevrelerinde ciddi destek bulabileceği anlaşılıyor. Ama hepsinden önemlisi, AKP’yi birarada tutan çıkar birlikteliğinin dağılıyor olması… Erdoğan güzden itibaren hem AKP dışından hem AKP içinden yükselen muhalefetle mücadele etmek zorunda kalacak. Üstelik bunu, nihayet bir ittifakta biraraya gelebilmiş merkez partilere karşı, en önemli kentleri kaybetmiş halde, yenilmezlik ve alternatifsizlik unvanlarından mahrum şekilde yapacak.
Ve sonra, İstanbul seçiminin beşinci önemli sonucu gelecek: 2020 erken seçimi…