Washington Examiner’da bir yazı kaleme alan Michael Rubin, PKK’nin gelişen insansız hava aracı teknolojisini Türkiye’ye karşı kullanabileceğini iddia etti:
2013 yılında, PKK’nın hapisteki lideri Abdullah Öcalan ile Türk lider Recep Tayyip Erdoğan’ın temsilcileri arasında aylar süren gizli müzakerelerden sonra, Türkiye ve PKK bir ateşkes anlaşmasına vardılar. Bu anlaşmanın koşullarından biri PKK savaşçılarının Türkiye’yi terk etmesiydi. Bu anlaşmanın bir gereği olarak söz konusu savaşçıların bir çoğu Suriye’ye girdi ve orada önce El Kaide ile bağlantılı El Nusra Cephesi’ne, sonra da Islam Devletine (IŞİD’e) karşı mücadele eden yerel güçlerden en başarılısı olan Halkın Korunma Birlikleri saflarına katıldı.
Nitekim, Obama yönetiminin, Türkiye’nin itirazlarına rağmen Kürtlerle işbirliği yapmaya başlamasının temel sebebi de, YPG IŞİD’le savaşırken, Türkiye’nin IŞİD’e aktif olmasa da pasif olarak destek verdiğini fark etmesiydi.
YPG, kontrolu altındaki Suriye topraklarında, barışın nispeten daha hüküm sürdüğü ve dini ve etnik çeşitliliğe hoşgörü gösterilen bir bölge kurdu. Doğru, Türkiye’deki PKK ve Suriye’deki YPG Öcalan’ı merkez alan bir kişilik kültünü besliyor ve zaman zaman diğer gruplara karşı siyasi hoşgörüsüzlük gösterebiliyorlar. Ancak kişilik kültü ve hoşgörüsüzlük söz konusu olduğunda, bugün Suriye’nin Kürt bölgelerinde yaşananlar, halen Türkiye’de yaşanmakta olanlardan daha az vahim bile olabilir.
Ancak, kendisinden önceki bir dizi politikacı gibi, Erdoğan açısından da Kürtler, kendi başarısızlıklarını örtmek için kullandığı elverişli bir kılıf olmaya devam ediyor. Erdoğan Kürtlerden oy alabileceğini düşündüğü sürece, Kürt gruplarla pazarlık etmeye istekliydi. Ancak çok sayıda Kürd’ün etnik kimliklerini İslamizmin önüne koyduklarını ve Adalet ve Kalkınma Partisini (AKP) desteklemediklerini gördüğünde, onlara müthiş bir intikam hırsıyla yaklaştı.
Türk güçleri Ocak ayında, YPG kontrolündeki bir sınır bölgesi olan Afrin’i işgal etti. Görünüşte sebep terörle mücadeleydi. Ancak bu büyük bir saçmalıktı, zira Türkiye’li yetkililer Afrin’den kaynaklanan tek bir terör eylemi gösterememişlerdi. Türkiye aslında bir etnik temizlik politikası güdüyordu. Türk güçler binlerce olmasa bile yüzlerce Kürt sivili öldürdüler, mallarını yağmaladılar ve radikal islamcı miltianların, bölgede YPG’nin yerine geçmesine izin verdiler. Türkiye’nin Afrin’deki kontrolu tahkim edildikten sonra, Erdoğan Kürtlere karşı yürüttüğü etnik temizlik politikasını, daha da ileri taşıyacağının sinyalini verdi ki, Amerikan güçlerinin halen Suriyeli Kürtlerle işbirliği yaptığı Fırat Nehri’nin doğusu bile buna dahildi.
Türkiye Kürt liderleri hedef almak için insansız hava araçlarını da kullanıyor. Geçtiğimiz ay Türkiye’ye ait bir insansız hava aracı, PKK liderlerinden İsmail Özden’i öldürdü. Özden, Sincar bölgesinde, IŞİD’in (ve Türkiyenin) zulmünden kurtulmuş ve yaralarını sarmakta olan Yezidi Azınlığa koruma sunan bir PKK lideriydi.
Ancak özelde Erdoğan’ın, genelde ise Türkiye’nin görüldüğü kadarıyla dikkate almaya pek de hazırlıklı olmadığı soru, Türkiye’nin insansız hava araçları ile saldırdığı grupların, aynı teknolojileri kullanıp kullanmayacakları değil, ne zaman kullanmaya başlayacakları sorusu.
Zorunlu bir açıklama: Bir analist olarak bu soruyu ele almak bu tür bir eylemi onaylamak anlamına gelmez. Türkiye hükümeti ve Türkiye medyası bu iki konuyu birbirine karıştırsa bile bu böyle.
Gerçek şu ki İHA teknolojisi hızla gelişiyor. Ve PKK’nin tarihi de, isyanını destekleyecek yabancı destekçiler bulmakta güçlük çekmediğini gösteriyor. PKK’yi Amerika’nın ya da İsrail’in desteklediğine yönelik komplo teorileri ortaya atılmış olsa da, bu grubun bugün neredeyse tamamen Rus silahları kullanıyor olmasının bir sebebi var. Devletler bölgede güç sahibi olmak için manevra yaptıkça, Türkiye’nin komşularının neredeyse tamamı, İHA’larını Kürtlerle paylamaşnın kendi işlerine de gelebileceğini hesaplayabilir.
Tabii YPG bundan önce kendi el yapımı İHA’larını imal etmezse. PKK ve onun değişik kolları açısından Türkiye’ye karşı İHA kullanmak, Türkiye’nin İHA’larla Irak dağlarında veya Suriye köylerinde PKK’lı savaşçılar avlamasından çok daha kolay olacaktır, zira Türkiye’nin içindeki Türk üsleri ve hükümet binaları büyük ve sabit. (Örneğin Erdoğan’ın Sarayı Beyaz Saraydan 30 kez daha büyük). Ve TSK’nın Kürt’lere karşı kullandığı ateş ve insan gücünün eziciliği göz önüne alındığında, bu yola gitmek stratejik olarak da anlamlı görülebilir.
Basitçe söylemek gerekirse: Türkiye Kürtlere karşı niteliksel bir askeri avantaja sahip olduğunu düşünebilir, ancak Ankara bu avantajın sürekli olacağını düşünmekle hata yapar. PKK ve YPG’nin İHA kullanmaya başlamaları, zannedildiği kadar uzun sürmeyebilir.