Kış sebzeleri bile görülmemiş fiyatlarda; sadece el yakmıyorlar cep ve can yakıyorlar!
Pırasa, karnabahar, kereviz, kuru soğan, ıspanak,…gibi vatandaşın, geçen yıllarda kış aylarında en fazla 1-2 TL’ye aldığı başlıca kış sebzelerinin fiyatlarının bile 7-8 TL’yi bulması (Kabak 9-10, Patlıcan 14-15, sivri biber 20-25 TL) karşısında Erdoğan ve AKP propagandası,”bazı marketleri” hedefe koydu.
Son günlerde Erdoğan, fiyatların önlenemez biçimde yükselişinin suçunu marketlere yıkmayı giderek yoğunlaştırmıştı. Nihayet önceki gün, Antep ve Erzurum’da yaptığı konuşmalarda, market sahiplerine yönelik suçlamalarını “ülke ve vatan hainliği”ne kadar götürdü.
Gaziantep’te partisinin yerel yönetim adaylarının tanıtım toplantısında yaptığı konuşmada AKP Genel Başkanı Erdoğan; “Marketlere bakıyoruz. Çarşı pazarda marketlerde fiyatlar üreticiden alındıktan sonra tırmandırılıyor. Bunun adı ticaret değil, bunun adı fırsatçılık, tefecilik hatta ülkeye ve millete ihanettir” diyerek, krizin ve yüksek fiyatların sorumlusunun kim olduğu konusunda son noktayı koymuş oldu.
BUNUN ADI ‘STAGFLASYON’DUR!
Böylece Erdoğan-Bahçeli ittifakının, “beka” tartışmaları üstünden kendilerine yönelik her muhalefeti, “terörle iş birliği”nden “vatana ihanete”, “casusluğa”,…kadar varan suçlamalarına, şimdi esnafın, market sahiplerinin de eklendiğini görüyoruz.
Marketlerle pazar arasındaki fiyat farklarını öne sürerek, marketlerdeki fiyatları, kendisinin bu güne kadar izlediği ekonomik politikaların bir devamı değilmiş gibi yorumlayan Erdoğan, “serbest piyasa ekonomisi bu değil” diyerek, yeni tarifler yapmaya da kalkıyor.
“Ben yaptım oldu” demeyi bir iktidar tarzı, bir “marifet”, bir “siyasi erdem” düzeyine yükselten Erdoğan şimdi de, “Ben bu serbest piyasa ekonomisi değil diyorsam değildir” demeye getiriyor. Ama işin gerçeği hiç Erdoğan’ın dediği gibi değil.
Aslına bakarsanız marketlerin istediği fiyattan mal satması “serbest piyasacılığın” ta kendisidir. Erdoğan da bunu böyle bilir ve bunu da 17 yıllık iktidarı boyunca böyle savundu.
Ama bugün “serbest piyasa ekonomisi bu değil” diyor.
Çünkü birincisi fiyatların, bugün vatandaşın “ne oluyoruz” diyerek, sistemi sorgulamaya yönelmesi ve ayağa kalkmasını kışkırtan bir rol oynama ihtimalinin çok yükselmesidir. Onu bu kadar öfkelendiren ikinci neden ise, “fiyatları düşüreceksiniz” dediği halde fiyatların düşmemekte ısrar etmesi, tersine o; “fiyatları düşürün” dedikçe “gizli bir elin”, örneğin Antalya’da hortumun daha ne kadar zarar verdiği belli değilken, İstanbul’daki marketlerde fiyatların birkaç lira daha artmasıdır!
Kısaca onu öfkelendiren, bir yandan ekonomi daralırken, enflasyonun büyümeye devam etmesi karşısındaki çaresizliğidir. Ki, iktisatçılar, bu “durgunlukla enflasyonun bir araya gelmesi” haline, “stagflasyon” diyorlar!
‘BİZE OY VEREN CENNETE GİDER!’
Kriz ve onun fiyatlara yansımasının vatandaşta uyandırdığı infial, bir seçime doğru gidilmesinin sıkıntılarıyla da birleştiğinde, Erdoğan-Bahçeli ittifakının sözcüleri bütün “gizli ajandalarını” ve “kadim silahlarını” ortalığa saçmaktadırlar.
Bu konuda gelinen yeri de eski Milli Savunma ve Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz açığa vurdu.
Yılmaz, Erdoğan’ın market sahiplerini vatan haini ilan ettiği saatlerde Sivas’ta, partisinin adaylarını tanıtıyordu.
Bu tanıtım sırasında yaptığı konuşmada Yılmaz; “Hilmi Bilgin’e (AKP Sivas Belediye başkan adayı) vereceğiniz destek yarın ruzi mahşerde (kıyamet gününde) berat (kurtuluş) belgelerinizden birisi olacak” diyerek, AKP’nin seçimi kazanmak için nelere başvurmaktan çekinmeyeceğini gösterdi. Yılmaz sadece bunu da göstermedi aynı zamanda ve daha da önemli olarak, AKP’nin vatandaşa bu dünya ile ilgili vereceği bir şeyin kalmadığını da itiraf etmiş oldu!
Yılmaz’ın bu vaadi, medya ve sosyal medyada herkesin aklına, Hıristiyanlara “Cennet’te yer” vadeden Ortaçağ kilisesinin “Endüljans” denilen bir tür tapu vermesini getirdi. Ve haklı olarak Yılmaz, vatandaşa “Cennette arsa vadetmek”le eleştirildi. Tartışma bu minvalde daha da süreceğe benzer.
‘RUZİ MAHŞER’ İSTİSMARININ KADİM ODAKLARI VAR
Her ne kadar Yılmaz bu sözlerini, “Ben öyle demek istemedim” diyerek reddeder görünse de AKP’nin “ruzi mahşer” istismarını terk etmesi düşünülmez. Tersine bu, onların en kadim istismar konusudur.
Kriz-seçim mengenesi sıkıştırdıkça, AKP sözcülerinin zıvanadan çıkan suçlamaları ve vaatleri de çoğalacaktır. Onların meşrebine de uygun olarak vatandaşa, “Ya bizi destekler Cennetin kapısını aralarsınız ya da karşımızdakilere oy verip vatan hainlerinin, teröristlerin safında yer alırsınız”dayatması büyüyecektir. Ve önümüzdeki günlerde camilerin, Diyanetin, malum tarikat vakıflarının ve yandaş medyanın Yılmaz’ın vaatlerinden görev çıkaracağını söylemek hiç de yanlış olmaz.
Ama belki daha usturuplu yollar ve yöntemler kullanarak!