Sevgili dostlar,
Yeni Zelanda saldırısı, siyasi İslam’ın “barış dini savunucusu” makyajını döktü; iktidardaki ikiyüzlülüğü ortaya serdi.
İki günde yoğun bir çifte standartlar silsilesi izledik.
Yıllarca “İslami terör” kavramı yanlıştır, dinleri terörle anmamalıyız” diyenlerin gazeteleri “Haçlı terörü” manşetiyle çıktı.
Vahşet görüntülerini yayınlamanın terörün ekmeğine yağ sürmek olduğunu söyleyenler, o görüntüleri miting meydanlarında göstermekten çekinmedi.
Erdoğan, bu katliamdan bile kendine siyasi menfaat devşirmeyi, kendini ırkçıların, Türkiye’yi saldırının asıl hedefi olarak sunmayı başardı.
İktidar mensupları akın akın camiye taziyeye koşan Batılıları görmezden gelip saldırının sorumluluğunu bütün Avrupa’ya yıktı.
Kendi ülkelerindeki sinagog, kilise saldırılarını görmezden gelen yetkililer, cami katliamında Batılı hükümetleri sorumluluğa çağırabildi.
Yeni Zelanda katliamcısının “Ayasofya’ya gelir, minareleri yıkarız” tehdidine, iktidar partisinin gençleri, Berlin’in, Paris’in, Moskova’nın ve “yarım kalan hesabımız” dedikleri Viyana’nın fethi çağrısıyla cevap verdi.
Bütün bunlar göze göz rövanşizmidir, nefret yarıştırmaktır.
Bir dinler savaşının gönüllüleri, birbirine sürtündükçe keskinleşen bıçaklar gibi dünyayı felakete sürüklüyor.
Kardeşliğin sesini, düşmanlığınki kadar güç çıkarmadıkça, nefret salgınına inat barışı savunmadıkça, dünyayı kötülükten temizleme şansımız yok.
Gandi’nin sözünü hatırlamanın zamanıdır:
“Göze göz, tüm dünyayı kör eder.”